Bosna Soykırımın İnkârı ve Sırbistan Başbakanı’na Tepki

Bosna Soykırımın İnkârı ve Sırbistan Başbakanı’na Tepki

 

20 yıl önce Srebrenitsa’da yapılan katliamı anma törenlerinde yaşananları, Ermeni soykırım iddiaları açısından özellikle aykırı sorular çerçevesinde ele alalım. 11 Temmuz’da birçok ülke temsilcileri yanında Türkiye ve Sırbistan başbakanları bu törenlere katıldı. Daha önce toplu mezarlara gömülenlerin 136sının ulaşılabilen kalıntıları, DNA testi ile kimlikleri tespit edilerek törenle mezarlara defnedildi. Bu katliamı yapanlar Sırplar olduğu halde, Sırbistan Başbakanı Vuciç’in Boşnakların acısını paylaşmak üzere törene katılması olumlu bir davranış olarak görülebilir. Ancak Sırp başbakan Boşnaklar tarafından yuhalandı, saldırıya uğradı, gözlüğü kırıldı ve korumaları tarafından apar topar tören alanından uzaklaştırılarak arabasına bindirildi. Boşnakların bu davranışını asil bir tepki olarak kabul ettiğim halde, “Vuciç, Sırbistan Başbakanı olarak burada bulunmakla bir şekilde suçun hem sorumluluğunu üstlenmiş hem de bu suçla ilgili bir özür beyanında bulunmuş oluyor” görüşüne kesinlikle katılmıyorum. Pankartlar arasında Vuciç’in daha önce söylemiş olduğu “ölen her Sırp için 100 Müslüman öldürürüz” sözünün yer alması da yerinde bir cevaptı.

Öncelikle 20 yıl önce burada ne olduğunu hatırlayalım: Sırbistan yönetimine doğrudan bağlı birlikler, BM tarafından silahsızlandırılan 8.372 Boşnak erkeği yine BM barış gücü kapsamındaki Hollandalı askerlerinin müdahale etmeme garantisi altında katletti. Srebrenitsa dışında da Sırp ve Hırvat askerlerince yapılan birçok katliam ve tecavüz hadiseleri vardır. Ancak Srebrenitsa’daki cinayet II. Dünya Savaşı’ndan beri bu çapta görülen en büyük katliamdır.

Ve aykırı sorulara gelelim: Bir tarafta bir buçuk milyon Ermeni’nin katliamı iddiası varken öbür tarafta sekiz bin küsur kişi. Hemen belirtelim ki bu 8 bin küsur kişi gerçek bir katliamdır, sayılar, isimler, yer gerçektir. Bir buçuk milyon ise hiçbir tarihi gerçekle bağdaşmayan hiçbir belge ile doğrulanmayan en hafif tabirle palavra, bütünüyle hayali rakam olup bir başka açıdan iftiradır. 1900lü yılların başı Osmanlı’da asırlardan beli uygulanan kayıt bürokrasisinin ileri bir dönemidir. Vatandaşın kimlik kayıtları, Nüfus İstatistik İdaresi yanında mesela Ermeniler için kurulmuş olan meclislerin kayıtları gibi birçok farklı kurum tarafından tutulmaktadır. Yaklaşık beş yüz bin kişinin maruz kaldığı tehcir uygulamasının aşamalarıyla ile ilgili yüzbinlerce yerli ve yabancı kayıtlar vardır. Soykırım iddiacıları bunlara başvurmaktan şiddetle kaçınmaktadırlar. Çünkü böyle bir iddia bütünüyle gerçek dışıdır, belgeler ve tarih kendilerini yalancı çıkarmaktadır. Halbuki Srebrenitsa’da yaşananlar her yönüyle gerçektir.

Temmuzun ilk haftasında BM Güvenlik Konseyi’nde bir karar tasarısı hazırlandı. Yapılan katliamı soykırım olarak tanımlayan ve kınayan metin 15 üyeden 10’u tarafından kabul edildi. Çin ile birlikte dört ülke çekimser kalırken Rusya veto etti. Tehcir hadisesini soykırım olarak tanıyan Rusya’nın dünyanın gözü önünde cereyan eden bu soykırımını veto etmesinin Sırplarla Ortodoks dayanışması dışında boyutları da bulunmaktadır. Şüphesiz Rusya’nın bu vetosunun arkasında Sırbistan’ın ricası vardır. Dünyanın tepki gösterdiği Rusya’nın bu iğrenç yetki kullanımını Vuciç başbakanlığındaki Sırbistan memnuniyetle karşılamıştır. Dolayısıyla Rusya’nın bu ayıbına ortak olmuştur.

Rusya-Sırbistan diplomatik zulmünün hemen ertesinde Sırp başbakanın anma törenlerine katılması, katliam suçunu üstlenmek ve özür beyanında bulunmak anlamına gelmemektedir. Zira bu katliamdan önce ve sonra yaşanan saldırılar, tecavüz olayları ve satılan Müslüman çocukları gibi yığınla suç dosyaları bulunmaktadır. Yetimler ve dullar halen bölgenin en fakir halkları olarak hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Dayton antlaşması ile kurulan süreç, birçoğu katliamlarda yakınlarını kaybetmiş veya sakat kalmış Boşnakların siyasi ve ekonomik sıkıntılarını iyileştirmemiştir.

Öncelikle Sırp başbakanın kesinlikle yapılanların soykırım olduğunu kabul ettiğine dair bir beyanı bulunmamaktadır. Gerek ilgili mahkemelerde gerekse son olarak Güvenlik Konseyi’nde aksine kararlar için her yolu kullanmıştır. Eğer başbakan olarak böyle bir itirafta bulunsa mazlum Boşnaklara karşı ödemesi gereken tazminatı göze alamamaktadır. Hemen belirtelim ki bizde “Geçmişte olanı bir tarafa bırakalım, Soykırım yaptık diyelim, Ermenilerin acısını azaltalım” diyenler, bir devlet temsilcisinin böyle bir itirafı, haksız yere tazminat ödenmesini meşru kılacağı gerçeğinden habersizdir veya Türkiye’yi bir tuzağa düşürmek istemektedirler.

Eğer Sırp başbakan, soykırım hukukuna girmeden yapılan suçu kabul ediyor ve özür diliyorsa, Boşnak yetimlerin, dulların ve sakatların hayatlarını kolaylaştıracak adımlar atması gerekmektedir. Bosna Hersek’te Boşnakların durumunun iyileşmesi yolunda altyapı yardımında bulunması beklenmektedir. Adı soykırım tazminatı olmasa da bu insanların kişisel ve toplumsal hayatında yaşanan korkunç olayların sorumlusu olarak en azından bir dönem için ekonomik destekte bulunması zorunluluktur. Sırbistan ekonomisinin de pek iyi olmaması bu cinayetleri işleyenlerin bir bedel ödemesine engel değildir. Aksi takdirde Suciç’in bu törenlere katılması mazlum halkla dalga geçmek anlamında olup gerekli cevabı almıştır.

Öncevatan, 14.07.2015

alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.trAlaeddin Yalçınkaya


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir