KİM KORKAR HAİN KURTTAN

Yunanistan IMF, Avrupa Merkez Bankası ve çeşitli Avrupa ülkelerine toplam 323 milyar Euro borçludur. 
IMF’ye 30 Haziran’da ödenmesi gereken 1,6 milyar euroluk taksiti ödeyemedi.
 
*
Avrupa Birliği ile IMF, Yunanistan ekonomisini düştüğü kriz ortamından çıkaracak yardım paketini Atina’ya göndermeden önce ikna edici bir kemer sıkma paketi görmek istedi.
Vergi artırımlarından özelleştirmelere, memur-emekli maaşlarında indirimden, kamu harcamalarında azami düzeyde kesintiye ve yeter sayıda kamu personelinin işten çıkarılmasına, daha fazla ürünün KDV’ye tabi olmasına kadar birçok kemer sıkma adımı talep etti.
 
*
Solcu SYRİZA hükümeti seçim kampanyası boyunca vurgu yaptığı ‘Kemer sıkma politikalarına hayır’ söylemi doğrultusunda memur ve emekli maaşlarında herhangi bir indirime karşı çıktı.
IMF ve AB’ye maaş kesintileri yerine yolsuzlukla mücadele, verginin tabana yayılması gibi başlıkları içeren bir reform paketi önerdi.
Taraflar bir türlü uzlaşamadı.
 
*
İş, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden çıkması noktasına geldi. 
5 Temmuz’da Yunanlılar Başbakan A.Tsipras’ın ” Biz, umut ve güven veren reformlara ihtiyaç duyuyoruz”  ve halkın, “Borç hemen silinsin. Hayatlarımız bize aittir” söylemiyle,borç verenlerin şart koştuğu kemer sıkma politikalarını referandumda oyladı.
Yüzde 61 “Hayır” oyu kullanıldı…
 
*
Başbakan A.Tsipras, “Referandum ülkenin Euro Bölgesinde kalmasıyla ilgili değildir. Yunanistan halkı için daha iyi koşullar yaratan referandumdan sonra Yunanistan hükümeti müzakere masasında yer alacak. ‘Hayır’ değerler Avrupası’na dönüştür” dedi. 
 
*
Halbuki Avrupa Parlamentosu Başkanı M.Schulz, Yunanistan’ın referandumda reddettiği paketin geçtiğimiz dönemde 18 parlamento tarafından kabul edilmiş olduğunu hatırlattı.
Benzer paketlerden yararlanan Polonya, Slovakya, Avusturya gibi ülkelerin hükümetleri artık Yunanistan ile yol ayrımına gelinmiş olduğunda hemfikirdir.
Bunlar Yunanistan’ın halihazırda facto olarak Euro bölgesi dışında kaldığını savunuyor.
Ama IMF Başkanı C.Lagerde ise “Yunanistan referandumundan önemli notlar çıkardık.Talep edildiğinde yardım ederiz”diyor
*
Nitekim Yunanlılar gibi Avrupalıların büyük bir kısmı, küreselleşme sürecinin sermaye, insan, mal, görüntü ve fikir akışını hızlandırmasından korkuyor.
Küreselleşme politikalarında kaybolan Avrupalı selâmeti ulusal kimlikleri, ulus-devleti ve küreselleşme karşıtlığını savunan siyasi hareketlerde arıyor.
Avrupa ulus devletçiler ile uluslarüstü yapılanmayı savunanlar arasında görülmemiş boyutta amansız bir mücadeleye sahne oluyor…
 
*
AB politikalarına tepki gösteren ve bu politikaların değişmesini isteyenler, Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Sovyetik rejimlerin çökmesi ve AB’nin genişleme süreciyle birlikte örgütlenmiş, kitlesel güç haline gelmiştir.
Bu güçler, IMF gibi çok taraflı kalkınma kurumlarını, ülkeleri ulusötesi şirketlerin boyunduruğu altına sokmakla, ekonomilerini baltalayarak ülkeleri krize sürüklemekle, şirketlerin çıkarları için emeği ve çevreyi koruyan yasaları ihlal etmekle suçluyor.
 
*
Buna göre çok taraflı kalkınma kurumları, ülkelerin seçkinlerine  milyarlarca dolar borç vererek pek çok ülkenin ekonomik stratejisini ciddi oranda kontrol etmektedir.
Böylece yoksulların sırtına yüklenen borç dağı her geçen gün büyüyor.
Nitekim, kalkınma kurumları tarafından desteklenen piyasa güçlerinin küreselleşmesinin daha fazla eşitsizlik yarattığını gösteren pek çok veri bulunuyor.
BM Kalkınma Programı’nın bir raporuna göre dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’si dünya kaynaklarının yüzde 86’sını tüketirken, en yoksul yüzde 80’i dünya kaynaklarının sadece yüzde 14’nü tüketiyor.
 
*
Bugün AB içinde bu görüşlere çerçeve oluşturan 3 değişik siyasi oluşum bulunuyor.
 
*
Birincisi; Kendilerini milli sağ olarak adlandıran, başta Fransa’daki Ulusal Cephe (FN),  Daha İyi Bir Macaristan Hareketi (Jobbik),  Avusturya Özgürlük Partisi ( FPÖ), Hollanda’da yabancı karşıtı PW, Bulgaristan’da aşırı milliyetçi ATAKA hareketleridir ki;
Ulusal planda stratejileri değişiklik gösterse de AB düzeyinde ortak mesajlarını ulus devlete geri dönüş, milli olan her şeye öncelik olarak özetliyorlar.
 
*
İkincisi; Avrupa karşıtı olmaktan ziyade AB’ye eleştirel siyasi, ekonomik ve sosyal hareketleri bünyesinde toplayan Almanya’da  Die Linke, Fransa’da Sol Cephe, İspanya’da Komünist Partisi, İtalya’da aşırı sol partiler, Yunan Syriza, Yunanistan Komünist Partisi, Bohemya ve Moravya Komünist Partisi ve çok sayıda işçi sendikası ve sivil toplum örgütüdür ki; Avrupa’nın kapitalist model üzerine inşa edilmesine karşı çıkıyorlar.
 
*
Üçüncüsü;Milliyetçi-muhafazakâr Avrupa karşıtları,işte İngiltere’de, Polonya ve Çek Cumhuriyeti, Fransa, Hollanda, Macaristan, Danimarka’daki muhafazakâr partiler,ne pahasına olursa olsun ulus devlet ilkesini korumayı amaçlıyor.
Her üç grup, küreselleşme sürecinin kaybedenlerinden milyonlarca oy alıyor…
 
*
Şimdi Yunanistan referandumunun ardından Avrupa;
Birincisi; Euro Bölgesi’nin oyun kuralları reddedilirken milyarlık programların müzakere edilmesi düşünülemez. Tsipras, Avrupa ile Yunanistan arasında bir uzlaşma sağlayabilecek son köprüleri de atmıştır. 
İkincisi,Yunanistan halkı sosyal kesinti ve ekonomik felaket politikalarına karşı kendilerini savunmuştur.Müzakerecilerin Yunan halkının demokratik iradesine saygı göstermesi gerekir, düşüncesinde bölünmüş bulunuyor.
 
*
Yakın gelecek Yunanistan’ın Euro’mu, paralel bir para birimi’mi yoksa Drahmi ile yürüyeceğinin belirlenmesiyle ilgilidir.
Ama belli ki  bir vadede Yunan halkının kemerlerine sahip çıkma kararı  tek kutuplu küreselleşme için sonun başlangıcını oluşturuyor.
İnsanlar artık korkmuyor… 
7.7.2015
Yunanistan IMF, Avrupa Merkez Bankası ve çeşitli Avrupa ülkelerine toplam 323 milyar Euro borçludur. 
IMF'ye 30 Haziran'da ödenmesi gereken 1,6 milyar euroluk taksiti ödeyemedi.
 
*
Avrupa Birliği ile IMF, Yunanistan ekonomisini düştüğü kriz ortamından çıkaracak yardım paketini Atina'ya göndermeden önce ikna edici bir kemer sıkma paketi görmek istedi.
Vergi artırımlarından özelleştirmelere, memur-emekli maaşlarında indirimden, kamu harcamalarında azami düzeyde kesintiye ve yeter sayıda kamu personelinin işten çıkarılmasına, daha fazla ürünün KDV'ye tabi olmasına kadar birçok kemer sıkma adımı talep etti.
 
*
Solcu SYRİZA hükümeti seçim kampanyası boyunca vurgu yaptığı 'Kemer sıkma politikalarına hayır' söylemi doğrultusunda memur ve emekli maaşlarında herhangi bir indirime karşı çıktı.
IMF ve AB'ye maaş kesintileri yerine yolsuzlukla mücadele, verginin tabana yayılması gibi başlıkları içeren bir reform paketi önerdi.
Taraflar bir türlü uzlaşamadı.
 
*
İş, Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden çıkması noktasına geldi. 
5 Temmuz'da Yunanlılar Başbakan A.Tsipras'ın " Biz, umut ve güven veren reformlara ihtiyaç duyuyoruz"  ve halkın, "Borç hemen silinsin. Hayatlarımız bize aittir" söylemiyle,borç verenlerin şart koştuğu kemer sıkma politikalarını referandumda oyladı.
Yüzde 61 "Hayır" oyu kullanıldı...
 
*
Başbakan A.Tsipras, "Referandum ülkenin Euro Bölgesinde kalmasıyla ilgili değildir. Yunanistan halkı için daha iyi koşullar yaratan referandumdan sonra Yunanistan hükümeti müzakere masasında yer alacak. 'Hayır' değerler Avrupası'na dönüştür" dedi. 
 
*
Halbuki Avrupa Parlamentosu Başkanı M.Schulz, Yunanistan'ın referandumda reddettiği paketin geçtiğimiz dönemde 18 parlamento tarafından kabul edilmiş olduğunu hatırlattı.
Benzer paketlerden yararlanan Polonya, Slovakya, Avusturya gibi ülkelerin hükümetleri artık Yunanistan ile yol ayrımına gelinmiş olduğunda hemfikirdir.
Bunlar Yunanistan'ın halihazırda facto olarak Euro bölgesi dışında kaldığını savunuyor.
Ama IMF Başkanı C.Lagerde ise "Yunanistan referandumundan önemli notlar çıkardık.Talep edildiğinde yardım ederiz"diyor *
Nitekim Yunanlılar gibi Avrupalıların büyük bir kısmı, küreselleşme sürecinin sermaye, insan, mal, görüntü ve fikir akışını hızlandırmasından korkuyor.
Küreselleşme politikalarında kaybolan Avrupalı selâmeti ulusal kimlikleri, ulus-devleti ve küreselleşme karşıtlığını savunan siyasi hareketlerde arıyor.
Avrupa ulus devletçiler ile uluslarüstü yapılanmayı savunanlar arasında görülmemiş boyutta amansız bir mücadeleye sahne oluyor...
 
*
AB politikalarına tepki gösteren ve bu politikaların değişmesini isteyenler, Soğuk Savaş'ın sona ermesi, Sovyetik rejimlerin çökmesi ve AB'nin genişleme süreciyle birlikte örgütlenmiş, kitlesel güç haline gelmiştir.
Bu güçler, IMF gibi çok taraflı kalkınma kurumlarını, ülkeleri ulusötesi şirketlerin boyunduruğu altına sokmakla, ekonomilerini baltalayarak ülkeleri krize sürüklemekle, şirketlerin çıkarları için emeği ve çevreyi koruyan yasaları ihlal etmekle suçluyor.
 
*
Buna göre çok taraflı kalkınma kurumları, ülkelerin seçkinlerine  milyarlarca dolar borç vererek pek çok ülkenin ekonomik stratejisini ciddi oranda kontrol etmektedir.
Böylece yoksulların sırtına yüklenen borç dağı her geçen gün büyüyor.
Nitekim, kalkınma kurumları tarafından desteklenen piyasa güçlerinin küreselleşmesinin daha fazla eşitsizlik yarattığını gösteren pek çok veri bulunuyor.
BM Kalkınma Programı'nın bir raporuna göre dünya nüfusunun en zengin yüzde 20'si dünya kaynaklarının yüzde 86'sını tüketirken, en yoksul yüzde 80'i dünya kaynaklarının sadece yüzde 14'nü tüketiyor.
 
*
Bugün AB içinde bu görüşlere çerçeve oluşturan 3 değişik siyasi oluşum bulunuyor.
 
*
Birincisi; Kendilerini milli sağ olarak adlandıran, başta Fransa'daki Ulusal Cephe (FN),  Daha İyi Bir Macaristan Hareketi (Jobbik),  Avusturya Özgürlük Partisi ( FPÖ), Hollanda'da yabancı karşıtı PW, Bulgaristan'da aşırı milliyetçi ATAKA hareketleridir ki;
Ulusal planda stratejileri değişiklik gösterse de AB düzeyinde ortak mesajlarını ulus devlete geri dönüş, milli olan her şeye öncelik olarak özetliyorlar.
 
*
İkincisi; Avrupa karşıtı olmaktan ziyade AB'ye eleştirel siyasi, ekonomik ve sosyal hareketleri bünyesinde toplayan Almanya'da  Die Linke, Fransa'da Sol Cephe, İspanya'da Komünist Partisi, İtalya'da aşırı sol partiler, Yunan Syriza, Yunanistan Komünist Partisi, Bohemya ve Moravya Komünist Partisi ve çok sayıda işçi sendikası ve sivil toplum örgütüdür ki; Avrupa'nın kapitalist model üzerine inşa edilmesine karşı çıkıyorlar.
 
*
Üçüncüsü;Milliyetçi-muhafazakâr Avrupa karşıtları,işte İngiltere'de, Polonya ve Çek Cumhuriyeti, Fransa, Hollanda, Macaristan, Danimarka'daki muhafazakâr partiler,ne pahasına olursa olsun ulus devlet ilkesini korumayı amaçlıyor.
Her üç grup, küreselleşme sürecinin kaybedenlerinden milyonlarca oy alıyor...
 
*
Şimdi Yunanistan referandumunun ardından Avrupa;
Birincisi; Euro Bölgesi'nin oyun kuralları reddedilirken milyarlık programların müzakere edilmesi düşünülemez. Tsipras, Avrupa ile Yunanistan arasında bir uzlaşma sağlayabilecek son köprüleri de atmıştır. 
İkincisi,Yunanistan halkı sosyal kesinti ve ekonomik felaket politikalarına karşı kendilerini savunmuştur.Müzakerecilerin Yunan halkının demokratik iradesine saygı göstermesi gerekir, düşüncesinde bölünmüş bulunuyor.
 
*
Yakın gelecek Yunanistan'ın Euro'mu, paralel bir para birimi'mi yoksa Drahmi ile yürüyeceğinin belirlenmesiyle ilgilidir.
Ama belli ki  bir vadede Yunan halkının kemerlerine sahip çıkma kararı  tek kutuplu küreselleşme için sonun başlangıcını oluşturuyor.
İnsanlar artık korkmuyor...  7.7.2015 - referandum

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir