Türkiye’de devlet, millet, vatan, rejim din, kimlik tartışılıyor. Rejim değişikliği, düzen değişikliği, hukuk sistemi değişikliği tarih boyunca elbette olmuştur, olacaktır. Bu doğal gelişme ve değişmedir. Ancak devlet, millet, vatan algısındaki değişim ve dönüşüm yıkım getirir. Türk tarihinde dönüm noktaları vardır.
Abdülmecid’le başlayan batının Osmanlının devlet yönetiminde etkin olma ve Osmanlı halkları olan Hıristiyan haklarını koruma kollama çabası, önce Balkanlarda açılım adıyla halklara önce özerklik sonra bağımsızlığa dönüşür, halklar ayrılır.
Nihayet kapitülasyonlarla, Osmanlı imparatorluğu Türk devleti olmaktan çıkar, gayri Müslim ve diğer etnik halkların yönetiminde yıkıma doğru sürüklenir.
Türk kimliğini, kaybeden Osmanlı hanedanı için artık kimlik, kişilik zaafiyeti başlar, yabancıların himayesinde saltanatlarını koruma ve kollama kaygısına düşerler.
Bunun sonucunda Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı parçalanır, başkent İstanbul işgal edilir, ana vatan olan Anadolu, her taraftan işgale uğrar.
Son Osmanlı padişahı Vahdettin esareti tarih boyunca kabul etmemiş Türk Milleti’nin Mustafa Kemal liderliğinde başlattığı bağımsızlık mücadelesine karşı çıkar.
Anadolu’daki etnik unsurlar ve soysuzlar, batıyla işbirliği içine girerken, Türk Milleti Mustafa Kemal liderliğinde, esareti, mandayı kabul etmez, varolma yokolma savaşı verir.
Bu süreçte TBMM, Türklerin bağımsızlık mücadelesinin merkezi olur. TBMM, gazi meclis olarak Türk Devleti’nin temel kurucu ilkelerini kabul eder.
Mustafa Kemal için idam fermanı yazan Vahdettin, halife-i müslim imzası ile “Dersaadet işgal orduları başkumandanı General Harrington cenaplarına… İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devlet-i ahimanesine (yüce devletine) iltica ve bir an evvel naklimi taleb ederim efendim” diye dilekçe yazıp, İngiliz işgal zırhlısının ambarında kaçar!
Vahdettin’in Türklere nasıl baktığını kendi yazdığı mektupta açıktır.
“Amerika Cemahir-i Müttefikiye Reisi Mr. Coolidge Cenablarına, Siyasi olayların ve gelişmelerin bütün iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı Saltanat merkezimi geçici süre terk etmek zorunda kaldığımı biliyorsunuz.
Bu süresiz uzaklaşmanın babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara Meclisi gibi isyancı bir fitnenin alacağı tüm kararların geçersiz olduğunu bildiririm. İslam Hilafetinin Osmanlı Saltanatından ayrılması, Hilafetin tümüyle kaldırılması dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş, altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir. Bu ancak tüm İslam dünyasınca atanan uzman kişilerden oluşan bir meclisin toplanması ve tüm din bilginlerinin ortak kararıyla çözülecek evrensel bir sorundur. Şeriata aykırı kararlar hangi makamdan olursa olsun, sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
Hanedanımın ileri gelenleri aleyhinde Ankara Meclisi tarafından kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallarına el koyma gibi haksız kararları hanedanımın bireylerini insan haklarından soyutlar niteliktedir. Bu konuda yüce kişiliğiniz ve Cumhuriyet Hükümetiniz tarafından olanaklar ölçüsünde yapılabilecek yardımları pek değerli sayacağı açıklamaya gerek yoktur. 13 Mart 1924, Mehmet Vahidettin”
1850’li yıllarda batının taklitçiliğini yapan ve himmetini bekleyenler vardı. Bugün de ABD ve AB’ın, sub-contractor’u yani Küresel Taşeron’u olarak bahsediliyor.
Sevr imzalayan ve ABD ve İngiltere mandacılığını kabul edenlerin torunları, Türk Milleti’ne yeni bir tuzak hazırlığındadır.
Türk Milleti; işbirlikçi, dönme aydınlar, akademisyenler, gazeteciler ve siyasetçilerle karşı karşıyadır. Soysuz, cibilliyetsizlerden oluşan, Vahhabi Suud’un halifeliğini kabul eden, Arap kültür taşıyıcısıolan Türk Milleti demeyen, milletimiz diyerek kimliksiz soysuzluğu ifade eden kimliği savunan Neo Osmanlıcılar çizgisi ile bağımsız çağdaş Türkiye diyen tarihiyle diliyle kültürü ile Türk Milleti diyen Atatürk çizgisinde olanlar. Çatışma bu iki çizgi arasındadır.
Günün Sözü; Tarihi unutan gafiller güç vehmedebilir, ama sonları hüsrandır.
Bir yanıt yazın