3 milyondan fazla Türkün yaşadığı Almanya’nın Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Berlin Katedrali´nde 23 Nisan 2015 günü Ermeni Süryani ve Pontus Rumları soykırımını anmak vesilesiyle düzenlenen “Ekümenik Ayinden” sonra yaptığı konuşmaya Türkiye tarafından yeterli cevabın verilmemiş olması hüzün vericidir. Turkish Forumdan Dr. Azmi Güran ve Şükrü Aya isimli iki Türk vatandaşının bu eksikliği gidermiş olması ve Almanya Cumhurbaşkanına gerekli cevabı vermesi yeterli değildir.
1915 yılındaki Ermeni tehcirini soykırım olarak BM üyesi 193 ülkeden şimdilik 23’ü (ikisi hariç hepsi Hıristiyan ülkeler) kabul etmiştir. Ermeni iddialarını ilk kabul eden kuruluş olan Dünya Kiliseler Konseyi’nin 1983 yılındaki kararının ardından bu sayı hızla artmıştır.
Türkiye’nin karşı çıkmasına rağmen sözde soykırımı tanıyan ülkeler şunlardır: Uruguay (1965, 2004, 2005), Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (1982), Arjantin (1993, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007), Rusya Federasyonu (1995, 2005), Kanada (1996, 2002, 2004), Yunanistan (1996), Lübnan (1997, 2000), Belçika (1998), İtalya (2000), Vatikan (2000), Fransa (1998, 2000, 2001, 2006), İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004), Polonya (2005), Almanya (2005), Venezüella (2005), Litvanya (2005), Şili (2007) ve İsveç (2010), Bolivya (2014), Çek Cumhuriyeti (15.04.2015), Avusturya (21.04.2015) ve Suriye (23.04.2015) Suriye’nin sözde soykırımı tanıması, Türkiye’ye karşı yapılmış bir misillemedir.
Yukarıda sayılan 23 ülke de sözde Ermeni soykırımını kabul etmiştir ama aralarında farklılıklar vardır. Bu ülkeleri altı grupta toplamak mümkündür. İlk grupta Türkiye ve Osmanlı Devleti’nin adı geçmeden 1915 tehcirini soykırım olarak kabul eden ülkeler bulunmaktadır. Bunlar; Uruguay, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Polonya (Ermenilerin soykırıma uğradığı belirtiliyor fakat soykırımım faili belirtilmiyor) ve Venezuela’dır. (Genç Türkler tarafından işlenen soykırım ifadesi yer alıyor ama Osmanlı Devleti veya Türkiye adı geçmiyor)
İkinci grupta, soykırımdan dolayı Türkiye’nin sorumlu tutulamayacağına ilişkin Avrupa Parlamentosu’nun 1987 kararı yer almaktadır. Üçüncü grupta 1915 tehcirinden Osmanlıları sorumlu tutan ülkeler vardır: Belçika, İsveç, İsviçre, Slovakya, Almanya ve Litvanya.
Dördüncü grupta bulunan 1915 tehcirinden Türkleri sorumlu tutarak Türkiye’nin sorumluluğunu kabul eden iki ülkeden biri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi diğeri ise Yunanistan’dır. Beşinci grupta 1915-1923 döneminde yaşanmış tehcirin sorumluluğunun Osmanlı Devleti ile birlikte Türkiye’ye ait olduğunu kabul eden ülkeler bulunmaktadır: Arjantin (2003), Rusya, Lübnan ve Şili.
Altıncı grupta 1915 tehcirini Asuri, Süryani, Keldani ve Pontus Rumları gibi Anadolu’daki diğer Hıristiyan halkları içine alacak şekilde genişleten İsveç (2010) yer almaktadır. Bu gruplandırmalara girmeyen ülkeler ise sınıflandırma dışında kalmaktadır.
AİHM’nin 17 Aralık 2014 tarihli Doğu Perinçek kararında vurgulandığı gibi parlamento kararları aksi bir karar ile değişebilir. Hukuki değil siyasidir. Fransa Anayasa Mahkemesi de aynı yönde karar alarak inkâr yasasını 2012 yılında iptal etmiştir. İngiltere de delillerle ispat edilmediği için ve cezai sonuçlar doğuran bir suç olduğundan 1997 yılında soykırımı kabul etmemiştir.
Parlamento kararları mahkeme kararı gibi bağlayıcılığı değildir ve pek çok ülke parlamentosundaki oylamada tasarının yasalaşması küçük farklarla kabul edilmiştir. İsveç’te 2010 yılında parlamentoda yapılan oylamada 130 “hayır”, 131 “evet” oyu kullanılmıştı.
Bazı ülke parlamentolarında aynı karar farklı içeriklerle birkaç defa kabul edildiği ve Ermeni diasporası her 24 Nisan’da konuyu gündeme getirdiği için çok fazla tanıma olduğu algısı oluşmaktadır. Bununla beraber Ermeni tehcirinin ülke parlamentolarında soykırım olarak tanınmaması için gerekli girişimleri de yapmak gerekir.
Sadece “yok hükmünde” deyip olay küçümsenmemelidir.
1915 Ermeni tehcirini soykırım olarak kabul eden ilk ülke Uruguay’dır. Uruguay Parlamentosu 1965 yılında 1915 tehcirini soykırım olarak tanımıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 1982 yılında soykırım kararı alan ilk Avrupa ülkesidir.
Güney Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisi’nin AİHM’nin aleyhte kararına rağmen 2 Nisan 2015 tarihinde aldığı 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını inkar edenlere 5 yıl hapis ve 10 bin Euro para cezası verilmesine ilişkin kararı, Kıbrıs’ta hiçbir zaman bir anlaşmanın olamayacağının bir göstergesidir.
Güney Kıbrıs Temsilciler Meclisi sözde Ermeni soykırımını dünyada tanıyan ikinci, Avrupa’da tanıyan ilk Parlamento’dur. Güney Kıbrıs, Avrupa’da Yunanistan, Slovakya ve İsviçre’den sonra sözde Ermeni soykırımının inkarını cezalandıran dördüncü ülkedir.
Almanya Cumhurbaşkanının Türkleri soykırım yapmakla suçlayan konuşmasının özeti aşağıdadır.
“Öncelikle Berlin´in merkezinde bu ayini düzenlediğiniz ve bizleri de davet ettiğiniz için, siz değerli Kilise temsilcileri Beyefendilere şükranlarımı sunarım.. Planlı ve hesaplı yapılan bu suç eylemi tek bir sebeple Ermenileri hedef aldı: Çünkü onlar Ermeni’ydi. Aynı şekilde kader arkadaşlarını da hedef aldı, çünkü onlar da Asuri veya Süryani ve Pontus-Rumu idi….
Jön Türk ideolojisi, etnik açıdan homojen olan dini bakımdan üniter milli devlet yapısında, dağılan Osmanlı İmparatorluğu´nda kaybolmaya yüz tutan farklı halkların ve dinlerin yan yana ve birlikte yaşama geleneğine alternatif arayışındaydı…
Osmanlı İmparatorluğu´nda da Ermeni halkının kurbanı olduğu soykırımsal bir dinamizm gelişti. 100 yıl önce yaşananları en uygun ne şekilde adlandırmak gerektiği ile ilgili bir tartışmanın tam ortasındayız. Fakat bu tartışmaların tek bir terimin farklı manaları ile sınırlandırılmamasına dikkat etmeliyiz.
Yaşananlardan 100 yıl sonra da olsa, bir halkın planlı bir şekilde yok edilmesi ile ilgili korkunç gerçeği görmemiz, dile getirmemiz ve yasını tutmamız gerekir…
Suç duygusundan ancak kabullenme ile kurtulabiliriz, inkar ederek, uzaklaştırarak veya küçümseyerek kendimizi bu suçtan arındıramayız…
Alman askerler de sürgünün planlanmasında ve kısmen de sürgünün gerçekleşmesinde yer aldı. Ermenilere karşı yapılan eylemde onların imha edilmesi isteğini açık şekilde gören Alman gözlemci ve diplomatların uyarıları önemsenmedi ve göz ardı edildi. Çünkü Alman İmparatorluğu, Osmanlı müttefikiyle olan ilişkilerini tehlikeye atmak istemiyordu.
Alman İmparatorluğu Şansölyesi Bethmann Hollweg, Aralık 1915’te Ermeni konusuyla ilgili özel temsilcisinden detaylı bilgi aldıktan sonra kısaca şu açıklamayı yapıyor: “Bizim tek hedefimiz, Türkiye’yi savaşın sonuna kadar kendi tarafımızda tutmaktır, bu arada Ermeniler yok olur veya olmaz, hiç fark etmez.”
Bunu işitmek zor, fakat diğer tarafta yine Almanların, en başta yoğun çabalar ortaya koyan Johannes Lepsius olmak üzere, yazdıklarıyla Ermenilerin acılarının dünyada duyulmasını sağladıklarını da hatırlıyoruz.
Sıhhiyeci Armin Theophil Wagner çektiği fotoğraflarla Ermenilerin kaderini tespit ediyor ve savaş sonrasında fotoğraf gösterileriyle Almanya’da duyulmasını sağlıyor. Avusturyalı Franz Werfel de “Musa Dağ´da 40 Gün” isimli romanıyla kıyım planı ve Ermeni halkının direnişi adına sanatsal bir anıt dikti.
Kitap çıktıktan sonra 1933’te hemen Almanya’da yasaklanıyor. Roman, Bialystok ve Vilnius’taki Yahudi gettolarında onları bekleyen kaderin adeta alameti olarak okunuyor.
Her iki taraf, yani Üçüncü İmparatorluk adı verilen Nazi Almanya’sının sansürcüleri ve Yahudiler kitabı ve kitapta anlatılan hikayeyi böylece çok iyi anlamış oluyorlar… Adolf Hitler bizzat 22 Ağustos 1939 günü Polonya’ya karşı savaş planlarını izah ederken Alman ordu birliklerinin üst düzey komutanları önünde yaptığı konuşmasında Polonya asıllı olan ve Lehçe konuşan erkek, kadın ve çocuğun ölüme gönderilmesini istiyor.
Konuşmasını herkesin de kayıtsız kalması beklentisiyle yönelttiği şu soruyla noktalıyor: ‘Ermenilerin yok edilmesini bugün kim konuşuyor ki?’ Biz konuşuyoruz! Biz! Halen bugün, yüz yıl sonra çok bilinçli şekilde biz konuşuyoruz. Ermenileri konuşuyoruz, insanlığa ve insan onuruna karşı işlenen diğer suçları da konuşuyoruz. Hitler haklı çıkmasın diye bunu yapıyoruz.”
Türkleri aşağılayan bu konuşmaya “aynı seviyede ve de sertlikte” cevap verilmez ise, “sukut ikrardan gelir” atasözümüzü okurlarıma hatırlatmak isterim.
Bir yanıt yazın