MEHMET SUKRU GUZEL: Sözde Ermeni Soykırımı’nı Tek Başına Tanıyan Devletlere İlişkin 4 Hukuk Tezi

1. Sözde Ermeni Soykırımı İddialarını Tek Başına Kabul Etmek Birleşmiş Milletler Hukukuna Göre Soykırım Suçu Teşkil Etmektedir

2. 1.Dünya Savaşı Sırasında Faaliyet Gösteren Ermeni Devlet Dışı Silahlı Gruplara Karşı Soykırım Suçu Davası Açılması Mümkündür

3. Türkiye Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na Başvurarak Sözde Ermeni Soykırımını Tek Başına Tanınmasının Soykırım Suçu Kapsamında Olduğuna İlişkin Uluslararası Adalet Divanı’ndan Görüş Alınmasını Talep Edebilir

4. Türkiye Cumhuriyeti Uluslararası Adalet Divanı’na Başvuruda Bulunarak Tek Taraflı Soykırımı Tanıyan Devletlerin Soykırım Suçu İşlediğinin Şikâyetinde Bulunabilir

Tüm Savaş Suçu Kurbanları için Adalet

 

Soykırım

İlk defa, 1946 yılında, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısında “genocide, soykırım” uluslararası bir suç olarak tanımlanmış ve bugüne kadar değişik uluslararası sözleşmelerde ve iç hukuklarda kullanılmıştır. Soykırım hususundaki ilk önemli düzenleme, 206 sayılı B.M. Genel Kurul kararı doğrultusunda, 1948 yılında Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (Soykırım Sözleşmesi)’nin kabul edilmesiyle ortaya çıkmıştır.

Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesine göre; Soykırım, millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubu, sırf bu niteliği nedeniyle, kısmen veya tamamen yok etmek kastıyla, aşağıda sayılan fiillerin işlenmesidir:[1]

(a) Grup üyelerini öldürmek;

(b) Grup üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel zarar vermek;

(c) Bir grubun üyelerini, kasten, bunların fiziki olarak kısmen veya tamamen yok edilmesi sonucunu doğuracağı önceden hesaplanan yasam koşulları altına sokmak;

(d) Grup içinde doğumları bilinçli olarak önlemeye yönelik tedbirler dayatmak;

(e) Gruba ait çocukları bir başka gruba zorla nakletmek.

Devletler hukukuna göre, soykırım yasağı temel bir prensiptir. Devletler, bu yasağa karşı herhangi bir sözleşme imzalayamazlar. Böyle bir sözleşme yok hükmündedir.[2] Soykırım bugün uluslararası hukukun jus cogens nitelikli bir yasasıdır.

Jus cogens yasa, kesin bir kural olup, uluslararası devlet toplulukları tarafından kabul edilmiş, uluslararası hukukun temel ilkesidir ve yeniden tanımlanması veya düzeltilmesine izin verilmez. Bugün için hangi yasaların uluslararası hukuk tarafından jus cogens olarak kabul edildiğine ilişkin kesin bir anlaşmaya varılamamış olsa da genel olarak kabul edilen jus cogens suçlar soykırım, deniz korsanlığı, kölelik, işkence, ırk ve din ayrımcılığı,  saldırganlık savaşları ve devletlerin topraklarını savaş yolu ile genişletmesi girmektedir.[3]  Soykırım suçu delicta juris gentium[4] olarak kabul edilmekte ve insanlığa karşı işlenen suçlar kategorisinde yer almaktadır. Soykırım suçuna karşı devletlerin ve bireylerin cezai sorumluluklarına karşı her hangi bir sınırlama veya af kabul edilmemektedir.

Soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar açısından suç işleyen devletler ve devlet olmayan aktörlerin uluslararası topluma karşı erga omnes doktrini çerçevesinde sorumlu bulunmaktadırlar. Erga omnes, doğası gereği tüm devletleri ilgilendiren sorumluluk olarak kabul edilmektedir.[5] Herhangi bir devlet, uluslararası hukukta suç teşkil eden bir konu konusunda şikâyet etmek hakkına sahiptir. Bu suçlar jus cogens suçlar olarak kabul edilen suçlardır. Soykırım, deniz korsanlığı, kölelik, işkence, ırk ve din ayrımcılığı,  saldırganlık savaşları ve devletlerin topraklarını savaş yolu ile genişletmesi suçları konusunda devletlerin erga omnes doktrini çerçevesinde sorumluluğu bulunduğu kabul edilmektedir.

Soykırım suçunu geçmişe yönelik olarak işletilmesi hukuken tartışmalı bir konudur. Her ne kadar Soykırım kelimesi Lempkin tarafından ilk kez kullanılmış olsa da insanlık tarihi kadar eski olan bir suça verilmiş yeni bir isim olarak kabul edilmektedir.

Soykırım Sözleşmesi’nin 20. Yüzyılda işlenen tanım içerisinde ki suçlara geçmişe yönelik olarak uygulanabilirliği bugün çok tartışılan konulardan birisini oluşturmaktadır. Ermeni tarafı Soykırım Sözleşmesi’nin geçmişe yönelik uygulanabilirliğini savunur iken genelde Türk tarafı Soykırım Sözleşmesi’nin kabul edildiği tarihten itibaren uygulanabilirliğini dile getirmektedir.

Ermeni tarafı, Soykırım Sözleşmesi’nin geçmişe yönelik olarak uygulanabilir olması konusunda, 2.Dünya Savaşı sonrasında 8 Ağustos 1945 Londra Antlaşması ile kurulan Nürnberg Savaş Suçları mahkemesi ve Birleşmiş Milletler ’in 1968 tarihli Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlarda Sınırlandırılmanın Uygulanmaması Sözleşmesi örnek gösterilmektedir.

Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne Konulan Çekinceler İlgili Uluslararası Adalet Divanı’nın Tavsiye Kararı

Soykırım Sözleşmesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmesi sonrasında  ABD, SSCB başta olmak üzere üye olan devletlerin bazıları özellikle sözleşmenin 9. ve 12.maddelerine çekince koymuşlardı..

Soykırım sözleşmenin 9. Maddesi;

“Sözleşmeci devletlerarasında, bu Sözleşmenin yorumlanması, uygulanması veya yerine getirilmesi ve ayrıca soykırım fillerinden veya üçüncü maddede belirtilen fiillerin her hangi birinden bir fillerinden veya üçüncü maddede belirtilen fiillerin her hangi birinden bir Devletin sorumluluğu ile ilgili olarak çıkan uyuşmazlıklar, uyuşmazlığın taraflarından birinin talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı önüne götürülür.”

Soykırım Sözleşmesi 12.maddesi;

“Bir Sözleşmeci Taraf her hangi bir zamanda, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine hitaben göndereceği bir bildirimle, bu Sözleşmenin uygulanmasını, bu Sözleşmeci Tarafın dış ilişkileri bakımından sorumlu olduğu ülke veya ülkeler bakımından genişletebilir.”

Birleşmiş Milletlere üye devletlerin Soykırım Sözleşmesi’ne çekince koyması sonrasında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Birleşmiş Milletler ’de kabul edilen sözleşmelere üye devletlerce çekince koyulmasına ilişkin herhangi bir prosedürün olmaması sebebi ile uygulanacak prosedürü belirlenmesi için konunun Uluslararası Adalet Divanı’na götürülerek, Soykırım Sözleşmesi’ne üye devletlerce konulan çekincelerin hukuki konumuna ilişkin tavsiye kararı istenmesi talebinde bulunmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 16 Kasım 1950 tarihi, 478(V) sayılı kararı ile Uluslararası Adalet Divanı’ndan görüş istemiştir.[6]

Uluslararası Adalet Divanı 28 Mayıs 1951 yılında vermiş olduğu Soykırım Sözleşmesine Konulan Çekinceler İlişkin Tavsiye Kararı’nda Soykırım suçunun yasaklanmasının bir ius cogens olduğunu belirttikten sonra, Soykırım Sözleşmesinin altında yatan ilkelerin, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan herhangi bir yükümlülük olmasa dahi bütün devletleri bağlayıcı olduğuna dair açık bir karar vermiştir. [7]

Devletlerin Eşitliği ve Savaş Suçları

Öte yandan 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan gerek Nürnberg gerekse de Tokyo savaş suçları mahkemeleri kazananın adaleti çerçevesinde, savaşta mağlup olanın işlediği suçları yargılamıştır. İşlenen suçların eşitliği kabul edilmemiş, savaşı kazanan tarafın işlediği suçlar bu şekilde meşrulaştırılmıştır. İnsanlık tarihinden bugüne kadar kazananın adaleti egemen olmuş ve savaşta mağlup olanın yargılanması gerçekleşmiştir.

20.yüzyılda insanlığa karşı işlenen suçlarının en önemli örneklerinden birisi de 1. Dünya Savaşı sonrasında 11 Kasım 1918 Compiègne Ormanı Ateşkes Antlaşması sonrasında, Almanya’ya savaş sırasında uygulanan gıda ambargosunun devam ettirilmesi suçudur. 28 Haziran 1919 tarihinde imzalanan Versailles Barış Antlaşmasına kadar devam ettirilen gıda ambargosunun amacını Almanya’ya barış antlaşması maddelerini kabul ettirmek için baskı yapmak politikası sebep olmuştur. Savaşta çatışmaların bittiği dönemde bu sebep ile ölen sivil Alman sayısı konusunda verilen rakamlar 250.000 kişiye kadar çıkmaktadır.[8] Kasıtlı açlık politikası ile yaklaşık 250.000 sivil Alman’ın ölmesini bir savaş suçu olarak kabul görmektedir.[9]

20. yüzyılda yaşanan 2 büyük Dünya Savaşı sonrasında sadece savaşın mağluplarının işlediği savaş suçlarının yargılanması bugün için devletlerin egemen eşitliği ilkesine aykırı bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 2.maddesinin 1 fıkrası, devletlerin üye devletlerin egemen eşitliği ilkesini belirtmektedir.

Egemen eşitlik ilkesi çerçevesinde üye tüm devletler aynı eşit haklara sahip bulunmakta ve aynı zamanda da aynı eşit sorumlukları bulunmaktadır. Birleşmiş Milletlerin kurulması ve Sözleşmesi’nin kabul edilmesi sonrasında bugün için herhangi bir savaş sonrasında işlenebilecek savaş suçlarının, artık kazananına adaleti çerçevesinde sadece mağlup tarafın savaş suçları değil tüm tarafların savaş suçlarının yargılanmasının önü açılmıştır.

Devlet Dışı Silahlı Gruplar ve Soykırım Suçu

Devlet dışı silahlı gruplar konusunda kesin bir tanım bulunmamak ile birlikte, kolektif şiddet gerçekleştirebilen ve modern uluslararası ilişkilerde devlet statüsüne sahip olmayan gruplar olarak da kabul edilmektedir. Cenevre Çağrısı devlet dışı silahlı grupları, bir iç çatışmada politik amaçlarla motive olmuş organize silahlı gruplar olarak tanımlamakta, devletin kontrolü dışında hareket ettiklerini belirtmektedir.[10] Bu tanım herhangi devletin kontrolü altında ki paramiliter grupları kapsamamaktadır.[11] Diğer yandan bir devlete karşı bir politik motivasyon ile karşı geldikleri ve silahlı mücadele verdikleri için de devlet tarafından çoğunlukla silahlı isyancı olarak kabul edilmektedirler. Kimi zamanda soyguncu veya eşkıya olarak da tanımlanabilmektedirler.

Silahlı gruplar kavramının doğasına bakıldığında; silahlı gruplar terimi çok sayıda ve çoğu zaman kafa karıştırıcı olan düzensiz silahlı güçlerin çeşitli formlarını tanımlamak için kullanılmıştır. Yıllar boyunca bu terim; silahlı gruplar, silahlı muhalif gruplar, gerilla, isyancılar, milisler, örgütlü direniş hareketleri, ulus-ötesi silahlı gruplar, gönüllü ordular gibi kavramlar tarafından karşılanmıştır. Korsanlar, terörist örgütlenmeler, kanun dışı birlikler, özgürlük savaşçıları, kurtuluş hareketleri gibi değer yüklü terimlerle daha özellikli sınıflandırmaları da yaygındır. Silahlı grupların temelde iki amacı vardır. Birincisi, “ayrılıkçılık” olarak nitelendirilen, belirli bir toprak parçası üzerinde bağımsız ayrı bir devlete sahip olmaktır. İkincisi ise, ideolojik nitelikte ortaya çıkarak belirli bir devletin rejimini değiştirmeye veya ele geçirmeye çalışmaktır.

Devlet dışı silahlı gruplar, bir devlete karşı geldikleri için uluslararası olmayan savaş veya iç savaş tanımın da yer almaktadırlar. İç Savaş ihtilallerin dışında Avrupa’da genel olarak ilk kez 3 yıl süren İspanya İç Savaşı sırasında insancıl hukukun uygulanabilirliği tartışmasını getirmiştir. Uluslararası İnsancıl Hukuk tarafından yasaklanan ve suç sayılan eylemlerin, iç savaş sırasında da uygulanabilirliği tartışılmıştır. Benzer tartışmalar Çin İç Savaşı sırasında da yaşanmıştır. 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerinin ortak 3. Maddesinde ilke kez uluslararası olmayan savaşlarda da devlet dışı silahlı grupların da insancıl hukuk açısından sorumlulukları belirtilmiştir.[12] Öte yandan Cenevre Sözleşmelerinin ortak 3.maddesi dışında devlet dışı silahlı grupların sözleşme metni içerisinde yer almamıştır.

Devlet dışı silahlı grupların bir savaş sırasında veya barış zamanında faaliyet gösterdikleri devletin toprakları içerisinde işledikleri insanlığa karşı suçlar konusu hukuki bir tartışma konusu olmuştur. İnsanlığa karşı işlenen suçların jus cogens olması ve bu suçların doğası gereği erga omnes olması sebebi ile uluslararası bir suç özelliği de bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler, Sierra Leone’de iç savaş sonrasında yapılan barış antlaşmasında ki genel insanlığa karşı işlenen suçların uluslararası suç olması sebebi affı kabul etmemiştir. Sierra Leone’de özel bir savaş suçları mahkemesi Ocak 2002’de, Sierra Leone ve Birleşmiş Milletler arasındaki antlaşmaya uygun olarak kurulmuştur. İnsanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve diğer uluslararası insan hukuku ihlalleri incelemekle mahkeme görevlendirilmiştir.[13] Mahkemenin yetki alanına devlet dışı silahlı grupların işlediği suçlarda girmektedir.

Devlet dışı silahlı grupların işlediği suçların, özellikle insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında olması durumunda uluslararası toplum bu suçlara karşı sorumluluğu bulunmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu’na İsyan Eden Ermeni Çeteciler veya Ermeni Devlet Dışı Silahlı Gruplar

Osmanlı İmparatorluğu’na isyan eden Ermeni silahlı gruplar, 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı sonrasında gerçekleştirilen Berlin Konferansı’nda Doğu Anadolu’da reform uygulanmasına ilişkin maddenin kabul edilmesi sonrasında başlamıştır. Ermeni devlet dışı silahlı grupların silahlı eylemleri 1895 sonrasında düzenli ve organize olmaya başlamış, 1900’ün başından itibaren ise Osmanlı İmparatorluğu’nun güvenliğini tehdit etmeye başlamıştır. 1.Dünya Savaşı öncesinde ki düzenli Ermeni devlet dışı silahlı grupların detaylı bilgisi bu çalışmanın kapsamı dışında yer almaktadır ama temel bilgi Ermeni devlet dışı silahlı grupların 1.Dünya Savaşı başlamadan önce var olduğu ve bu gruplar 1.Dünya Savaşı sırasında faaliyet göstermiş olduklarıdır. Ermeni devlet dışı silahlı gruplar özellikle Rusya’nın desteği ile faaliyetlerini 1.Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında göstermişlerdir.

1.Dünya Savaşı’nın İlk Soykırımı “ Kars, Ardahan ve Civarında 30.000 Türk’ün Ermeni Devlet Dışı Silahlı Gruplar Tarafından Öldürülmesi “

Uluslararası Adalet Divanı’nın Bosna Hersek’te yaşananlara ilişkin 26 Şubat 2007 yılında vermiş olduğu kararda, Sırbistan’ın Srebrenica’da gerçekleştirilen 8.000 Boşnak’ın katledilmesini soykırım olarak kabul etmiştir. [14] Uluslararası Adalet Divanı, Sırbistan’ı, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2.maddesini çerçevesinde suçlu bulmuştur.

1.Dünya Savaşı’nın başlamasının hemen ertesinde 1877-78 Osmanlı – Rus Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun kaybetmiş olduğu topraklar Kars, Ardahan ve civarında ilk soykırım suçu Rus devletinin desteği ve hoş görüsü ile Ermeni devlet dışı silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlı kaynakları Ermeni devlet dışı silahlı gruplar tarafından öldürülen, katliama maruz kalan sivil Türklerin sayısını 30.000 civarında vermektedir. Son dönem akademisyenler bu rakamı 45.000 Türk olarak dile getirmektedirler. Ocak 1915 tarihinde Ardahan – Merdenek yolundan geçen Azerbaycan Duma milletvekili Mahmud Yusuf Dzhafarov, yol boyunca silahsız sivil Türklerin toplu cesetlerini gördüğünü anılarında yazmıştır.[15]

Kars, Ardahan ve civarında Ermeni devlet dışı silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen Rus devletinin hoş görüsü ile Türklere yönelik katliam, Uluslararası Adalet Divanı’nın Srebrenica kararı çerçevesinde soykırım suçunu oluşturmaktadır. Kars, Ardahan ve civarında gerçekleştirilen Türklere yapılan soykırımda Rusya, Ermeni devlet dışı silahlı gruplar ile birlikte suçlu bulunmaktadır.

Ermeni Devlet Dışı Silahlı Grupların İşlediği Savaş Suçları ve Gerçekleştirdiği Türk Soykırımı

1.Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Ermeni devlet dışı silahlı gruplar tarafından öldürülen sivil Türklerin sayısı ise 600.000 kişiyi geçmektedir. Ermeni devlet dışı silahlı grupların işlediği insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında yer almakta ve uluslararası toplumda bu suçlara karşı sorumlu bulunmaktadır.  Ermeni devlet dışı silahlı grupların gerçekleştirmiş olduğu savaş suçları ve Türk soykırımı erga omnes doktrini çerçevesinde sorumluluk yüklemektedir.

Ermeni Devlet Dışı Silahlı Grupları Soykırım Sözleşmesi’nin Cezai Sorumluluğu

Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 3.maddesi hangi eylemlerin cezalandırılacağını belirtmektedir. Buna göre;

a) Soykırımda bulunmak;

b) Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak;

c) Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak;

d) Soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek;

e) Soykırıma iştirak etmek

Soykırım Sözleşmesi savaş suçunun ötesinde bir sözleşme olarak karşımıza çıkmaktadır. Savaş suçları, savaş döneminde işlenen suçlar ile sınırlı olmak ile beraber, soykırım, insanlığa karşı işlene suç olarak kabul edilmektedir.

Soykırım Sözleşmesi hazırlanır iken Panama ve Hindistan soykırım suçunun evrensel yargı yetkisinde olması gerektiğini dile getirmişleridir.[16]

Evrensel yargı yetkisi – quasi delicta juris gentium – herhangi bir Devletin, suç ile kişi ya da ülke arasında bir bağın yokluğunda bile, suçluyu yargılamaya yetkili olduğu sınırlı sayıdaki suça uygulanır. Uluslararası teamül hukukunda bu suçlar, korsanlık, köle ticareti ile çocuk ve kadın ticaretidir. Bu suçlar için evrensel yargı yetkisinin tanınması büyük ölçüde, bu suçların hiçbir Devletin ülkesel yargı yetkisi kullanamadığı terra nullius/sahipsiz topraklarda işlendiği temeline dayandırılmıştı.[17]

Birleşmiş Milletler tarafından kurulan soykırım suçuna ilişkin özel mahkemeler, Ruanda, eski Yugoslavya belirli suçlara karşı evrensel yargılama yetkisi ile kurulmuştur. Özel mahkemeler, Bosna-Hersek ve Sierra Leone için de kurulmuştur. Ruanda Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi kuruluş statüsünün 4.maddesi[18] ve Sierra Leone Özel Mahkemesi[19] kuruluş statüsünün 3 maddesi, silahlı çatışmalar sırasında terörizmin yasaklanmasını Uluslararası İnsancıl Hukuk’a gönderme yapılarak bir alt başlık altında belirtmiştir.

İnsanlığa karşı işlenen suçların tanımı savaş veya barış dönemlerinde sivil halka yönelik geniş çaplı ve sistematik olarak işlenen suçlar olarak kabul edilmektedir. Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsünün 7.maddesinde belirtilen suçların geniş çaplı ve sistematik olarak işlenmesi durumunda terörist örgütlerinde insanlığa karşı işlenen suç kapsamında değerlendirileceği belirtilmiştir.[20] Uluslararası Ceza Mahkemesi, insanlığa karşı işlenen suç kavramına girmesi için geniş çaplı ve sistematik saldırıların sivil halkı hedef alması gerektiğini kabul etmiştir. Geniş çaplı ve sistematik sivil halka yapılan saldırganlığın tanım olarak yer almasının sebebi, saldırganlıkların arkasında bir plan ve genel politikanın varlığını belirtmesi olarak kabul edilmektedir.

Devlet dışı silahlı grupların yapmış olduğu eylemlerinde, uluslararası ceza hukuku kapsamında değerlendirilmesi, delicta juris gentium olması kaydı ile mümkündür ki bu devlet dışı silahlı grupların soykırım gerçekleştirdiği ve eylemlerinin soykırım sözleşmesinin 2. Maddesinde yer alan suçları kapsadığı gerçeğidir.

Ermeni devlet dışı silahlı grupların 1.Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında 600.000 civarında sivil Türkü öldürmeleri ve yapmış oldukları soykırım bu sebep ile suç işleyen failler bugün hayatta olmamış olsa bile, halen 1.Dünya Savaşı sırasında faaliyet gösteren ve Ermeni devlet dışı silahlı grupları destekleyen siyasi partilerin bugün içinde faaliyet gösteriyor olmaları sebebi ile uluslararası bir ceza mahkemesinin kurulması bugün için mümkündür.

Ayrıca Ermenistan devleti, kendisini 1.Dünya Savaşı sırasında faaliyet gösteren Ermeni devlet dışı silahlı grupların devamı olarak gördüğü içinde bu cezayı davanın Ermenistan devleti aleyhine de açılması söz konusu olabilecektir.

Ermenistan devleti Soykırım Sözleşmesi’nin geçmişe yönelik olarak uygulanabilirliğini savunduğu için Ermeni devlet dışı silahlı grupların gerçekleştirmiş olduğu Türk soykırımının kurulacak olan uluslararası bağımsız bir ceza mahkemesince incelenmesine itiraz normal koşullarda etmemesi gerekmektedir.

Ermeni Devlet Dışı Silahlı Grupların Gerçekleştirdiği Türk Soykırımını İnkâr Edilmesi

Ermeni devlet dışı silahlı grupların gerçekleştirmiş olduğu Türk soykırımını inkâr etmek ne yazık ki bir dini inanç haline gelmiştir. Bugün Ermenistan devleti sınırları içerisinde yaşayan her hangi bir akademisyen özgürce düşüncelerini açıklayamamakta ve Türk soykırımının varlığını dile getirememektedir. Ermenistan devleti de Türklere karşı gerçekleştirilen soykırım konusunda inkarcı bir politikayı benimsemiş bulunmaktadır.

Dünyada yaşayan Ermeni diasporası ise Türklere karşı gerçekleştirilen soykırımı dile getiren tarihçileri düşman kabul etmekte ve aleyhlerinde faaliyet göstermektedirler. Ermeni diasporası baskı ile tarihçilerin gerçekleri dile getirmesini engellemeye çalışmaktadır.

Tek Taraflı Sözde Soykırım İddialarını Tanımanın Birleşmiş Milletler Hukukunda Karşılığı

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen insan hakları ile ilgili bildirge ve sözleşmelerin giriş kısmında temel ve değişmez bir metin yer almaktadır. Bu metin şu şekildedir;

Birleşmiş Milletler şartının bütün insanların doğuştan sahip oldukları insan onuru ve eşitlik ilkelerine dayandığını ve bütün Üye Devletlerin Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile işbirliği halinde Birleşmiş Milletlerin ırk, cinsiyet, dil veya din ayrımcılığı yapılmaksızın herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı gösterilmesini ve korunmasını teşvik etme ve geliştirme amaçlarını gerçekleştirmek için bir arada ve ayrı ayrı tedbirler alma taahhüdünde bulunduklarını dikkate alarak,

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin, her insanın doğuştan özgür olduğunu ve insanlık onuru ve hakları bakımından eşit bulunduğunu ve herkesin bu Bildiri ‘de yer alan haklara ve özgürlüklere özellikle ırk, renk ve ulusal köken gibi sebeplerle hiç bir ayrımcılık yapılmaksızın sahip olduğunu ilan etmesini dikkate alarak,

Bütün insanların hukuk önünde eşit olduklarını ve ayrımcılık veya ayrımcılığa tahrik karşısında hukukun eşit korumasından yararlanma hakkına sahip olduklarını dikkate alarak”[21]

Ermeni sözde soykırım iddialarını tek taraflı olarak tanımak ve Ermeni devlet dışı silahlı grupların işlemiş olduğu Türk soykırımına karşı sessiz kalmak ise tek taraflı bir eylem olduğu için Birleşmiş Milletler ‘in temelini oluşturan uluslararasında ki eşitlik ilkesini çiğnemek manasına gelmektedir. Belirli etnik ve dini bir grubun başak bir etnik ve dini gruba karşı işlemiş olduğu soykırımın suçunu meşrulaştırmak manasına gelmektedir.

Birleşmiş Milletler Hukukuna Örnek; Tek Taraflı Sözde Soykırım İddiasını Tanımak Irkı Ayrımcılıktır, Birleşmiş Milletler Sözleşmelerine Göre Suç Teşkil Etmektedir.

Genel Kurulunun 21 Aralık 1965 tarihli ve 2106 A (XX) sayılı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin [22]   1.maddesinin 1.fıkrası ırk ayrımcılığının tanımını yapmıştır. Buna göre; “Bu Sözleşmedeki “ırk ayrımcılığı” terimi siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel veya kamusal yaşamının her hangi bir alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin eşit ölçüde tanınmasını, kullanılmasını veya bunlardan yararlanılmasını kaldırma veya zayıflatma amacına sahip olan veya bu sonuçları doğuran ırk, renk, soy, ulusal veya etnik kökene dayanarak her hangi bir ayırma, dışlama, kısıtlama veya ayrıcalık tanıma anlamına gelir. “ ırk ayrımcılığının tanımı olarak Birleşmiş Milletlere üye devletlerce kabul edilmiştir.

Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde soykırımı suçunu oluşturan eylemler yazılmıştır. Burada sözleşme bakımından, ulusal, etnik ve ırksal veya dinsel bir gruba karşı işlenen soykırım suçlarının tanımı yapılmıştır.

Bu çerçevede Ermeni devlet dışı silahlı grupların ayrı ırk mensubu 600.000 civarında ki Türklere gerçekleştirdikleri  soykırımı görmezden gelmek, özü itibari ile, bir dine mensup etnik bir grubun, başka bir dine mensup başka bir etnik gruba uyguladığı soykırımı görmezden gelerek meşrulaştırmak  manasına gelmektedir. Bu ise Birleşmiş Milletler ’in’ Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair Uluslararası Sözleşme sine karşı bir davranıştır. Özü itibari ile insanlığa karşı işlenen bir suç olarak kabul edilmesi gerekmektedir.

Birleşmiş Milletler Hukukuna Örnek; Tek Taraflı Sözde Soykırım İddiasını Tanımak Dini Ayrımcılıktır, Birleşmiş Milletler Sözleşmelerine Göre Suç Teşkil Etmektedir.

Birleşmiş Milleler Genel Kurulu’nun 25 Kasım 1981 tarihli ve 36/35 sayılı Din veya İnanca Dayanan  Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildiri’nin[23] 3. Maddesi din veya inanca dayanan ayrımcılığın anlamı tarif edilmiş ve yasaklanmıştır. 3. Madde;

İnsanlar arasında din veya inanca dayanan bir ayrımcılık, insanlık onuruna karşı bir aşağılama ve Birleşmiş Milletler Şartı’nın prensiplerini inkâr oluşturur; bu ayrımcılık, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde ilan edilen ve insan Hakları uluslararası Sözleşmelerinde ayrıntılı bir biçimde düzenlenen insan haklarının ve temel özgürlüklerini ihlal ettiği ve uluslararasında dostane ve barışçıl ilişkilere karşı bir engel olduğu için yasaklanır.

4.madde de ise devletlerin din veya inanca dayanan ayrımcılığı önleme ve tasfiye etme yükümlülüğü belirtilmiştir. 1.maddenin 1.fıkrası bütün devletlere, kişisel, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın her alanında insan haklarının ve temel özgürlüklerinin tanınması, kullanılması ve bunlardan yararlanılması sırasında din ve inanca dayanan ayrımcılığı önlemek ve tasfiye etmek için etkili tedbirler almak yükümlülüğü getirmiştir. 2. Fıkrası ise bütün devletlere, bu tür ayrımcılığı yasaklamak için gerektiği takdirde mevzuat çıkarmak veya değiştirmek de dâhil, din veya bu konudaki diğer inançlara dayanan hoşgörüsüzlükle mücadele etmek üzere gerekli bütün tedbirleri almak için her türlü çabayı göstermek zorunluluğu getirmiştir.

Bildiri’nin 7. Maddesi, bildiride yer verilen haklar ve özgürlükler, herkesin bu hakları ve özgürlükleri uygulamada kullanabilmesini sağlayacak şekilde ulusal mevzuatta üye devletleri uygulamak ile yükümlü kılmıştır.

Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde soykırımı suçunu oluşturan eylemler yazılmıştır. Burada sözleşme bakımından, ulusal, etnik ve ırksal veya dinsel bir gruba karşı işlenen soykırım suçlarının tanımı yapılmıştır.

Bu çerçevede Ermeni devlet dışı silahlı grupların ayrı din mensubu 600.000 civarında ki Türklere gerçekleştirdikleri soykırımı görmezden gelmek, özü itibari ile, bir dine mensup etnik bir grubun, başka bir dine mensup başka bir etnik gruba uyguladığı soykırımı görmezden gelerek, meşrulaştırmak manasına gelmektedir. Bu ise Birleşmiş Milletler ’in Din veya İnanca Dayanan Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildiri ’sine karşı bir davranıştır. Özü itibari ile insanlığa karşı işlenen bir suç olarak kabul edilmesi gerekmektedir.

 

Son Söz Yerine:

Devletlerin Eşit Sorumluluğu İlkesi ve Savaş Suçları

Uluslararası Adalet Divanı 28 Mayıs 1951 tarihinde vermiş olduğu Soykırım Sözleşmesine Konulan Çekinceler İlişkin Tavsiye Kararı’nda Soykırım suçunun yasaklanmasının jus cogens olduğunu belirttikten sonra, Soykırım Sözleşmesinin altında yatan ilkelerin, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan herhangi bir yükümlülük olmasa dahi bütün devletleri bağlayıcı olduğuna dair açık bir karar vermiştir. Ermeni devlet dışı silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen resmi belgelerle ispat edilen Türk soykırımını tanımamak jus cogens ilkesine aykırıdır. Aynı zamanda sözde Ermeni soykırımını ırka ve dine dayalı sebepler ile bazı ülkelerce tanınması gerek 1.Dünya Savaşı sırasında gerekse de 2.Dünya Savaşı sırasında işlenen diğer savaş suçlarının yok sayılması manasına gelmektedir. Bu ise devletlerin egemen eşit sorumluluğu ilkesine karşı gelmek manasındadır.

Devletlerin egemen eşit sorumluluğu ilkesi Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 2.Maddesinin 1. Fıkrasında belirtilen üye devletlerin egemen eşitliği ilkesinin sonucudur. Tüm Birleşmiş Milletlere üye devletler egemen eşitliğe sahip oldukları gibi egemenliklerinden kaynaklanan eylemlerinin sonuçlarından da aynı derece de eşit hukuk temelinde sorumlu bulunmaktadırlar.

Birleşmiş Milletler ’in kurulması sonrasında kabul edilen Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin geçmişe yönelik uygulanması devletlerin egemen eşitliği ve egemen sorumluluğu çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Özelikle tarihçilerin uzlaşmaya vardıkları konu, 2.Dünya Savaşı’nda son derece fazla savaş suçu işlenmesinin tek sebebinin, 1.Dünya Savaşı sonrasında savaşın galip tarafının işlediği savaş suçlarının cezasız kalması gösterilmektedir.

1.Dünya ve 2.Dünya Savaşı sırasında işlenen soykırım suçlarının tamamının, Soykırım Sözleşmesi’nin geriye dönük uygulanmasında Uluslararası Adalet Divanı 28 Mayıs 1951 tarihinde vermiş olduğu karar çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir. Tüm devletlerin işlemiş oldukları soykırım suçları istisnasız masaya yatırılması gerekmektedir.

Birleşmiş Milletlere Üye Devletlerin Sözde Ermeni Soykırımını Tek Başına Tanımasına İlişkin İç Mevzuatları Birleşmiş Milletler Hukukuna Göre Batıldır

Birleşmiş Milletler ‘in koymuş olduğu evrensel kurallar ve değerler, uluslararası hukukta emredici hukuk normu olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede tek taraflı sözde Ermeni soykırımını tanımak ve Ermeni devlet dışı silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen 600.000 civarında ki Türklere uygulanan soykırımı görmezden gelmek, Birleşmiş Milletlerin kuruluş amacına ve ilkelerine aykırı bir durumdur.

Birleşmiş Milletler 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin [24] 53. Maddesine göre uluslararası antlaşmalar da,  bir uluslararası emredici hukuk normu ile çatışan antlaşma olması durumun ne olacağının tanımı yapılmıştır. Buna göre bir antlaşma yapılması sırasında milletlerarası genel hukukun emredici bir normu ile çatışıyorsa batıl olarak kabul edilmiştir. Bu sözleşme bakımından uluslararası genel hukukun emredici bir normu, bir bütün olarak Devletlerin uluslararası toplumunun, kendisinden hiçbir surette sapmaya müsaade edilmeyen ve ancak aynı nitelikte olan daha sonraki bir uluslararası genel hukuk normu ile değiştirilebilecek olan bir norm olarak kabul ettiği ve tanıdığı bir norm olduğu belirtilmiştir.

Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 64.maddesinde ise  “Genel uluslararası hukukun yeni bir buyruk kuralı oluştuğunda bununla çatışan yürürlükteki her antlaşma batıl olur ve sona erer” yazılmıştır.

Bu noktada 53. ve 64.  maddelerden anlaşılanlar aslında iç hukuktaki özelliklerden farklı değildir.[25] Birleşmiş Milletlere üye devletler kendi iç hukuk mevzuatlarını da Birleşmiş Milletler ilke ve prensiplerine göre gerçekleştirmek zorunda bulunmaktadırlar.

Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 53. ve 64. Maddesinde kast edilen uluslararası emredici hukuk normu Birleşmiş Milletler hukukudur.

Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 103. Maddesinde, üye devletlerin, Birleşmiş Milletler sözleşmesinden doğan yükümlülükleri ile başka herhangi bir uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklerinin çatışması durumunda, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nden doğan yükümlülüklerinin üstün geleceğini yazılmıştır. Üye devletleri kendi iç hukukları da bu yükümlülüğe uymak durumundadır.

Birleşmiş Milletler ilke ve amaçları çerçevesinde çıkartılan sözleşmeleri imzalayan devletler kendi iç hukuk kurallarında da bu çerçevede hukuki düzenlemeleri yapmak ile mükellef bulunmaktadırlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Yapabilecekleri

Türkiye Cumhuriyeti devleti ise Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 8. Maddesi çerçevesinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na başvuruda bulunarak, tek taraflı olarak sözde Ermeni soykırımını tanıyarak, Ermeni devlet dışı silahlı grupların terör eylemleri ve gerçekleştirmiş oldukları Türk soykırımını yok saymalarının konusunda, Uluslararası Adalet Divanı’ndan tavsiye kararı alınmasını talep etmek hakkına sahiptir.

Soykırım Sözleşmesinin 8. Maddesi sözleşmeci devletlerden her hangi biri, soykırım fillerinin veya üçüncü maddede belirtilen her hangi bir fiilin önlenmesi ve sona erdirilmesi için gerekli gördükleri takdirde, Birleşmiş Milletlerin yetkili organlarından, Birleşmiş Milletler Sözleşmesine göre harekete geçmesini isteyebilir olarak yazılmıştır. Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler ‘in organlarından birisidir.  Türkiye Cumhuriyeti devleti, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 96. Maddesine göre Birleşmiş Milletler Genel Kurul’a başvuruda bulunarak tek taraflı sözde soykırım iddialarının kabul edilerek, Ermeni devlet dışı silahlı güçlerin gerçekleştirmiş olduğu yok sayan devletlerin, Birleşmiş Milletler sözleşmelerinin çiğnediğine dair tavsiye görüş istemek hakkına sahip bulunmaktadır.

Sözde Ermeni soykırımının tek taraflı olarak tanınması, ırk ve dine dayalı ayrımcılık olarak Ermeni devlet dışı silahlı grupların yapmış olduğu Türk soykırımının yok sayılması, Soykırım Sözleşmesinin Cezalandırılacak Eylemler başlığı altında yer alan 3. Maddesinin c fıkrasında tanımı yapılan “ Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak suçunun işlenmesi manasına gelmektedir.

Aynı zaman dilimi içerisinde aynı bölge içerisinde yer alan, aynı taraflar arasında meydana gelen tarihsel olaylar için belgelere dayalı Türklere Ermeni devlet dışı silahlı grupların gerçekleştirmiş olduğu soykırımı yok sayar iken, tarihsel gerçeklik ile bağdaşmayan, sözde bir soykırım iddiasını, din ve ırka dayalı sebepler ile kabul etmek, şu an veya gelecekte soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak manasına gelmektedir.

Soykırım Sözleşmesi’nin 9. Maddesi, sözleşmeci devletlerarasında, soykırım sözleşmesinin yorumlanması veya yerine getirilmesi ve ayrıca soykırım fiillerinden veya üçüncü maddede belirtilen fiillerin herhangi birinden bir devletin sorumluluğu ile ilgili olarak çıkan uyuşmazlıkları uyuşmazlığın taraflardan birinin talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı’ önüne götürme hakkını vermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, tek taraflı olarak sözde Ermeni soykırımının tanınarak, Ermeni devlet dışı silahlı grupların gerçekleştirmiş olduğu Türk soykırımını tanımayan devletlerin, Birleşmiş Milletler hukukuna karşı çıkarak Soykırım Sözleşmesi’nin 3. Maddesinin c fıkrasında tanımı yapılan “ soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak suçunun işledikleri için de şikâyet edebilmek hakkına sahip bulunmaktadır.

Mehmet Şükrü Güzel

USGAM İsviçre Temsilcisi


[1]Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme,

[2] Mehmet Fatih, Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Gelişimi Işığında Uluslararası Ceza Divanı, Kazancı Matbaacılık, Çanakkale, 2004, s. 77

[3] M. Cherif Bassiouni. (Autumn 1996) “International Crimes: ‘Jus Cogens’ and ‘Obligatio Erga Omnes’.” Law and Contemporary Problems. Vol. 59, No. 4, p. 68. , 20.11.2014

[4] Delicta juris gentuim deyimi, Dünyada milletlerin vicdanını şok eden suçlara verilen bir tanımdır ve bu suçları işleyen bireyleri hedef almaktadır. Bu bireyler, bir devlet adına veya devlet olmayan aktörler adına hareket etmiş veya ediyor olabilirler. UNODC, United Nations Office on Drugs and Crime Frequently Asked Questions on International Law Aspects of Countering Terrorism, http://www.unodc.org/documents/terrorism/Publications/FAQ/English.pdf,  18.11.2014

[5] . International Court of Justice Advisory Opinion Concerning Legal Consequences of the Construction of a Wall in the Occupied Palestinian Territory , 18.11.2014

[6] 25.11.2014

[7] , 25.11.2014

[8] N.P. Howard, The Social and Political Consequences of the Allied Food Blockade of Germany, 1918–19, German History (1993)   11 (2): pp.  161-188, p.162

[9] Savaşların hukuken bitmesi barış antlaşmasının imzalanması sonrasında kabul edildiği için ateşkes antlaşması sonrasında uygulanan gıda ambargosu savaş sırasında işlenen suç olarak kabul edilmektedir. Arnold Krammer, War Crimes, Genocide, and the Law A Guide to the Issues, , Praeger, California, 2010, p.15

[10] , 26.11.2014

[11] Paramiliter grupların politik motivasyonunun olduğu ülke tarafından desteklenmesi durumunda geçerlidir. Diğer yandan politik motivasyonunun bulunduğu toprakların dışında ki devlet veya devletlerce desteklenmesi paramiliter güç yapmamaktadır.

[12] 1949 Cenevre Sözleşmelerinde devlet dışı silahlı grupların belirli bir bölgeyi kontrol edebilmesi yazılmıştır. 25/2272014

[13] , 25.11.2014

[14] , 25.11.2014

[15] Sean McMeekin, The Russian Origins of the First World War, Harvard University Press, Cambridge 2011,  p.160

[16] Hirad Abtahi- Philippa Webb, The Genocide Convention, The Travaux Preparatories”, Martinus Nijhoff Publishers, Leiden, Cilt 1 , 2008 s.21

[17] , 24.11.2014

[18] Raunda Uluslararası Savaş suçları mahkemesi , www.un.org/ictr/statute.html, 22.11.2014

[19] Sierra Leone Özel Mahkemesi, www.sc-sl.org/Documents/scsl-statute.html , 22.11.2014

[20]  www.icc-cpi.int/library/about/offi cialjournal/Rome_Statute_120704-EN.pdf.  22.11.214

[21] , 24.11.2014

[22] , 22.11.2014

[23] , 24.11.2014

[24] , 24.11.2014

[25] http://www.amnesty.org.tr/uploads/Docs/1525_ulusalararasi-ceza-mahkemesison195.pdf   22.11.2014

 


Yazıları posta kutunda oku


“MEHMET SUKRU GUZEL: Sözde Ermeni Soykırımı’nı Tek Başına Tanıyan Devletlere İlişkin 4 Hukuk Tezi” için 2 yanıt

  1. Pulat Tacar avatarı
    Pulat Tacar

    Hem uluslararasihukuk acisindan hem de uluslararsi siyaset yönünden dört önerinin de uygulama kabiliyetişnin bulunmaigi gorusumu saygiile sunarim

    TF bu konuda bir bilimsel ve hukuksal tartisma çerçevesi olusturursa cok herkes için cok yararli olacaktir
    Saygilarla
    Pulat Tacar

  2. Refik Mor avatarı
    Refik Mor

    Değerli TF üyeleri,
    Değerli arkadaşlar,
    sayın Mehmet Şükrü Güzel bey’in aşağıda sıraladığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin de yapmasını tavsiye ettiği, 4 hukuk tezine itirazım var.
    Sayın Prof.Dr.Gül Celkan hanımefendiye de, bu dokumanı bizlere ulaştırdıkları için kendilerine buradan teşekkürlerimi bildirmek isterim.
    Alıntı:
    MEHMET SUKRU GUZEL: Sözde Ermeni Soykırımı’nı Tek Başına Tanıyan Devletlere İlişkin 4 Hukuk Tezi
    Oca 7, 2015 Prof. Dr. Gul Celkan Bir yorum yapın
    1. Sözde Ermeni Soykırımı İddialarını Tek Başına Kabul Etmek Birleşmiş Milletler Hukukuna Göre Soykırım Suçu Teşkil Etmektedir
    2. 1.Dünya Savaşı Sırasında Faaliyet Gösteren Ermeni Devlet Dışı Silahlı Gruplara Karşı Soykırım Suçu Davası Açılması Mümkündür
    3. Türkiye Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na Başvurarak Sözde Ermeni Soykırımını Tek Başına Tanınmasının Soykırım Suçu Kapsamında Olduğuna İlişkin Uluslararası Adalet Divanı’ndan Görüş Alınmasını Talep Edebilir
    4. Türkiye Cumhuriyeti Uluslararası Adalet Divanı’na Başvuruda Bulunarak Tek Taraflı Soykırımı Tanıyan Devletlerin Soykırım Suçu İşlediğinin Şikâyetinde Bulunabilir
    Tüm Savaş Suçu Kurbanları için Adalet

    1.Hukuk Tez’i
    Alıntı:
    1. Sözde Ermeni Soykırımı İddialarını Tek Başına Kabul Etmek Birleşmiş Milletler Hukukuna Göre Soykırım Suçu Teşkil Etmektedir
    Alıntının sonu.
    Cevap:
    Tavsiye edilen HUKUK tez’lerinin, ne kadar hukuksal YAPTIRIM gücünün olduğunu anlamak için, şikayet ettiğimizde, elimizi kuvvetlendireceği savunulan kurumun yani BM’in yapısını mercek altına yatırmamız gerekir.
    BM’in:

    Üye devlet sayısı 193
    Bu 193 devletin genel kurulda kabul ettiği bir tüzüğü vardır.(Türkce fukaraları buna, adını gözlerde büyütmek için CHARTA da der) . Bu tüzük’de yok, yoktur.
    Genel kurulda alınan karar, tavsiye (Resolution) kararları olup, Uluslararası bir mahkemenin verdiği HUKUKİ bir karar gibi bağlayıcılığı yoktur.

    Gelelim BM’in bir YARĞI organı olan Uluslararası Adalet Divanı’na.

    Burada, üye devletler arasında oluşacak anlaşmazlıkların, yukarıda sözünü ettiğim tüzük’e (Siz buna isterseniz yine CHARTA veya BM’in ‚ANAYASASI’ deyin) uyğun olup olmadığına karar verilir. O kadar.15 tane yargıç vardır.
    BM’in ‚ANAYASA’sını, (YASAMA’yı) yani genel kurulda kabul edilmiş TÜZÜK’ün ne olduğunu gördük
    BM’in YARĞI orğanının, mahkemesinin de ne olduğunu gördük.
    Bu alınan kararların YÜRÜTME kurumu ile hayata geçirilmesi lazım değil mi? peki, kim veya nemenem birşeydir bu YÜRÜTME.(hayata geçirme, pratiğe uyğulama)
    Bunun Türkce adı, siyasi alandaki BM.güvenlik Konseyi’dir. Peki bu Konsey nasıl çalışır ???

    Şimdi sıkı durun:

    15 tane üyesi vardır.
    Bunların 5 tanesi, Amerika, İnğiltere, Fransa, Çin ve Rusya BM’in DAİMİ üyesidir. Yani bu beş üye, ne seçilmiştir ne de seçileceklerdir.
    Bu 15 üye, tüm üye ülkeler için bağlayıcılığı olan tavsiye kararları alabilme yetkisine sahip. Kararın çıkması için 9/15 evet oranı gereklidir.
    Ve bu 5 daimi üyeden HERHANĞİ BİRİ, bağlayıcı herhanği bir tavsiye kararına karşı veto hakkını kullanırsa, o karar uyğulanamaz.

    (Recep Tayyip Erdoğan’ın: ’’Dünya 5 devletten ibaret değildir’’ çıkışı haksız da değildir)
    Türkiye’nin bu beş daimi üyeden firesiz olumlu desdek alabilmesi için, ÖNCE:

    Çin ile, 30 milyonluk Uyğur Türkleri sorununu çözmüş olması gerekir
    Amerika ile, (en doğrusu İSRAİL =Amerika)ile, ortadoğuda kimin borusu öter meselesini çözmüş olması gerekir.
    Fransa ile, Fransa’daki Ermeni diasporasının isteklerini çözmesi gerekir.
    Rusya ile, Osmanlı’nın arka bahçesi olan kafkaslar sorununu çözmesi gerekir
    İnğiltere ile ise, yukarıda sayılanların bileşkeninden olan bir sorununu çözmüş olması gerekir.

    2.Hukuk tez’i
    Alıntı:
    2. 1.Dünya Savaşı Sırasında Faaliyet Gösteren Ermeni Devlet Dışı Silahlı Gruplara Karşı Soykırım Suçu Davası Açılması Mümkündür
    Alıntının sonu.
    Cevap:
    Bunu okuduğumda adeta kanım dondu.
    Defalarca okudum.
    Evet, siz Türkiye Cumhuriyeti’ne:
    Hukuk tezi 2.
    ’’1.Dünya Savaşı Sırasında Faaliyet Gösteren Ermeni Devlet Dışı Silahlı Gruplara Karşı Soykırım Suçu Davası Açılması Mümkündür’’
    Diyorsunuz.

    Bu davanın, ancak Uluslararası Ceza Mahkemsi’nde açılması mümkün.
    Siz (daha doğrusu akıl verdiğiniz TC) iddia makamı olarak, iddianızı/iddiasını ispatlamakla mükellef-siniz..Siz bunun ne demek olduğunu hiç düşündünüz mü? Ermeni diasporası eğer bu fikrinizden haberi olsa, vallahi size madalya verir.
    Bu çetelerden kaç tanesi yaşıyor ?
    Mağdurlardan kaç tanesi yaşıyor ?
    Yaşıyorlarsa, mağdurluklarının Ermeni çeteler tarafından olduğu nasıl ispat edilecek ?
    Bu soru silsilesini, en iyisi fazla uzatmıyayım…….. Çok yazık !!!!

    AMAN HA, AMAN…!!!!!!!!!!!!!
    BU ÖNERİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ İÇİN HARİKİRİ’den de BETER BİR FİKİR !!!!!
    Hukuk tezi 3:
    Alıntı:
    ’’3. Türkiye Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na Başvurarak Sözde Ermeni Soykırımını Tek Başına Tanınmasının Soykırım Suçu Kapsamında Olduğuna İlişkin Uluslararası Adalet Divanı’ndan Görüş Alınmasını Talep Edebilir’’
    Alıntının sonu.
    Cevap:
    Ahmet bey, bir tartışma platformunda;

    birilerine giydirme
    ötekileştirme
    aşağılama

    gibi şeylerin benim tarzım olmadığını TF üyeleri az çok bilir.
    Ben yukardıdakı cümlenizden ne denmek istendiğini anlamakta bayağı zorlandım diyebilirim.
    Cümle bayağı düşük ve imla kurallarına bakılmaksızın yazıldığından, mesele de, hayati olduğundan ve hiç bir hata kabul edilemiyecğinden dolayı, yukarıda demek istediğinizi, herkesin anlayacağı şekilde sokarak cevap vermek istiyorum.
    ’’BM-genel kurulu sözde Ermeni soykırımını TEK BAŞINA kabul edemez, bunu kabul ederse, Tüzüğe göre, Ermeni Devlet Dışı Silahlı Grupların da Türk’lere soykırımı yaptığını kabul etmesi gerekir. Tüzüğe uyğunluğu konusunda, UAD’dan görüş alınması talep edilebilir’’
    Böyle ’’HUKUK tezi’’ düşman başına,
    Size göre:
    Genel kurul, velevki Türk’lerin aleyhine karar aldı ve siz buna;
    ’’Kardeşim, o zaman Ermeni devlet dışı silahlı grupların da Türk’lere soykırımı yaptığını kabul edin, zira tüzük’de onların yaptığı da aynı tarife uyuyor’’
    diyerek evet diyorsunuz.
    Olmazsa da, UAD’na
    ‚Bunlar tüzüğe uymadan karar aldı’
    Diye görüş alınmasını tavsiye ediyorsunuz.
    Diğer bir deyişle.
    Türk’ler Soykırım yaptı diye, doğu Anadolu tekrar Ermeni’lere devredecek.
    Biz gariban Türk’ler de devlet dışı Ermeni silahlı çeteleri, nerede kaybettiksee orada bulacağız.
    Yahu siz bu ‚TEZ’inizle’ KİME hizmet ediyorsunuz Allah aşkına !!!
    Hukuk tezi 4.
    Alıntı:
    4.Türkiye Cumhuriyeti Uluslararası Adalet Divanı’na Başvuruda Bulunarak TEK TARAFLI Soykırımı Tanıyan Devletlerin Soykırım Suçu İşlediğinin Şikâyetinde Bulunabilir.
    Alıntının sonu.
    Affınıza sığınarak, biraz alaycı olacağım. Zira kantarın topuzu iyice kaçmış durumda.
    Deveye, ‚neren eğri’ diye sorduklarında, o da ‚nerem doğru ki’ demiş.
    Bu da aynısı, o na benzedi.
    4.cü tezin açılımı:
    ‚ Yalnız Türk’lerin soykırım yaptığını tanıyan ve Ermeni Devlet Dışı Silahlı Grupların da Türk’lere soykırımı yaptığını kabul etmeyenler, soykırım suçu işlemiş sayılırlar. Bunu UAD’na söyliyelim, şikayet edelim de kulaklarını çeksin…….v.s.
    Aziz kardeşim, orta yerde DEMOKRASİ ve FİKİR ÖZĞÜRLÜĞÜ diye bir şey var.
    Herkes, İsterse Türk’lerin, isterse de Ermeni’lerin soykırımı yaptığını söyler.
    NEDEN söyler veya söyleyebilme serbestisine sahiptir ????
    Çünkü, bu konuda Türk’ler veya Ermeni’ler hakkında geçerli Uluslararası Ceza mahkemesi kararı YOK da ondan…!!!
    Sıkı ise,
    ‚Almanlar Yahudi’lere soykırım yapmamıştır,’
    deyivereyim.
    Almanya’da yaşıyorsam adamı oylum oylum oyarlar, vallahi. !!! (Af buyurun)
    Yurt dışında isem de, SOYKIRIMI DEĞİL,
    buradaki cümleye DİKKAT,
    ’’UCM’si tarafından KARARA BAĞLANMIŞ SOYKIRIMI KARARINI inkar ettiğim için aranan suçluyumdur!!
    Anlamayanlara, daha açık söyliyeyim:
    UCM (Uluslararası Ceza Mahkemesi) tarafından Türk’ler soykırım yapmıştır diye bir karar çıkmış ise, benim:
    ‚Türk’ler soykırım yapmamıştır’
    Demem SUÇTUR !!!!!!!!!!!
    Benim yıllardır;
    ‚Sözde Ermeni soykırımının hukuki dayanağı yoktur ‚
    Dememdeki hikmet budur. UCM’sinin kararı yoksa, bu fikir özğürlüğüne girer.
    Daha espirili bir örnek vereyim:
    ‚Şarap helaldir, eğer derde deva ise’ demek,
    ’’UCM’si tarafından KARARA BAĞLANMIŞ SOYKIRIMI KARARINI inkar etmek suçtur’’ demektir ve ortada bir HUKUK şaklabanlığı yok.
    Şimdi dikkat:
    ’’Soykırımı inkar etmek, suçtur’’ demek, (Bu tez Ermeni diasporasının tezidir.)
    ’’Şarap helaldir’’
    ’’Soykırımı inkar etmek suçtur’’
    deyip
    Kelimenin
    ’’Eğer derde deva ise veya Eğer UCM tarafından karara bağlanmış soykırımı’’
    Kısmını atarak, şark kurnazlığı yapılmakta ve HUKUKİ şaklabanlık serğilenmektedir.
    Sayın Mehmet Şükrü bey, bilerek veya bilmeyerek çok yanlış bir bulvarda yol aldığınızı hatırlatmak isterim.
    Ermeni’lere adeta:
    ‚Siz bizi mahkum ederseniz en azından siz de mahkum olun’
    Fifti fifti olalım, ’’HUKUK TEZİ’’, Türk’ler için ÖLÜMCÜL bir tezdir.
    Türk’lerin Ermeni’lere soykırımı yaptıklarını içselleştirmiş durumdasınız.
    Bunun farkında olduğumdan, son 15 sene içindeki çalışmalarıma dayanarak, naçizane ben de iki aşamalı İKİ HUKUK TEZİ geliştirdim.

    Aşama:
    İlk aşamada Ermeni’lere

    ’’Kardeşim, bizim soykırım yaptığımızı İDDİA ediyorsan, sen iddianı ispatla mükellefsin ve şu andaki, UCM kararı olmadan beni suçlamanın hukuki bir dayanağı yoktur’’
    demektir.
    Biz soykırım yapmadık diyorsak, YOK’un ispatı bizden istenmez, istenemez.
    İSPAT iDDİA SAHİBİNDEN İSTENİR !!!!
    Haaa, mahkemeye verilirsek de, elimiz armut toplamıyor, belğelerimizi sunarız.
    Şu andaki, Perinçek davası, benim bu tezim üzerine kuruludur.
    Daha açık bir deyişle:
    Şu andaki dava,
    ’’Soykırım yapılmışmıdır veya yapılmamışmıdır ?’’
    davası olmayıp,
    ’’UCM kararı olmadan Ermeni’lere soykırım yapılmamıştır, demenin suç olup olmadığı ’’
    davasıdır.
    Sayın Perinçek’in daha önce İsviçre’deki söylemi:
    ’’Ermeni soykırımı, bir Emperyalizm yalanıdır’’ idi.
    Bu bir iddiadır ve mahkeme önünde ispatlanması gerekir.
    İsviçre mahkemeleri, ‚bu bir tarihi gerçektir’ savsatası ile, sayın perinçek mahkum edildi. Peki bunun ikinci aşaması normal olarak sayın Perinçek’in belğeleri ile ’’İddia ettiği Emperyalim yalanını ispatlayacak’’ bir başka mahkemeye başvurması gerekirdi. Eğer bunu yapsa idi tabiri caiz ise bizim için felaket olacaktı. Bendek bendek malzeme verildi, ama dikkate alınmadı. Alınmasını beklemek de acemilik, saflık olurdu.
    Bu aşamada ben, Bonn büyük elçiliğine ‚Sayın Perinçek’in yukarıda sözünü ettiğim şekilde hukuk ve /Fikir özğürlüğü bazında
    ’’UCM kararı olmadan birilerini mahkum etmek hukuka aykırıdır’’ diye
    dava açmasını önerdim ve TC devletinin de müdahil olması ile bu davayı kazandık.
    Şimdi bazıları, ufak at ’’ birader din gardaşıyız’’ diyebilirler ama ben onlara çoktan alıştım ve ben işimi yapıyorum artık.
    Bunun böyle olduğunu da yaptığım şu eylemlerle-yukarıda buna inanmayan dudak büken ’din gardaşlarıma’- ispatlamak istiyorum.

    Tarih, 20 Temmuz 1987. Askeri cuntadan 7 yıl sonra, it izinin kurt izine karıştığı ve TC diplomatlarının gümrük kapılarında süründürüldükleri yıllardır.Bu tarihde Avrupa Parlamentosu C-190 esas nolu siyasi bir karar alır. Bu kararda:

    ’’ Türkiye Ermeni soykırımını tanımadıkca, Avrupa Birliğine üye olamaz’’
    denmektedir. Yani 32 Avrupa ülkesinin hepsi, Ermeni’lere soykırımın olduğu kanaatindedir.
    Yıl 1999 ve Helsinki’de Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık kararı verilir.
    Bu eylem ile 32 AB ülkesi tükürdüğünü yalamıştır.
    Ama bunun üzerine, Ermeni diyasporası AB’ni ve organlarını tükürdüğünü yaladı diye Avrupa Adalet Divanı nezninde dava açar.
    Bu davayı Diaspora kaybeder ve 30 bin Avro da mahkeme masrafı öderler.
    (Esas No: T-346/03)
    Ben bu kararı alıp, çıkarıp Türkçe’ye çevirisini yaptığımda ve TF’da yayınlandığında, çoğu kişi bunun sanki UCM kararı imiş gibi alğiladı.
    Bu karar:
    Ermeni diyasporasına, ’’Siyasi kararlar değişebilir, eğer siz Türk’leri soykırım ile suçluyorsanız bunun yolu, ispatı UCM’sinden geçer’’
    Denmiştir.
    Bu kararın Türkce çevirisini, Abi’nin (ŞÜKRÜ SERVER AYA’nın) kitabında da bulabilirsiniz. Abi madenin iyisini hemen bilir.
    Bundan dolayıdır ki, benim TEZ’im:
    ’’Sözde Ermeni soykırımının hukuki dayanağı yoktur’’
    Olmuştur ve bu tez de başarıya ulaşmıştır.

    Sarkozy döneminde Fransa parlamentosu ’’Soykırım’ için karar almaya kalktığında. Sarkozy’ye ve Fransa’nın Anayasa Mahkemesi Komisyonu’na yazdığım inğilizce mektubun tesirini göstermiş olup, Anayasa mahkemesi ikiye bölünmüş ve çoğunluk sağlanamamıştır.Bu konuda yardımlarını esirğemeyen Fatma hanıma ayrıca teşekkürlerimi bildirmek isterim.

    Turkısh Forum bu konuda yeteri kadar bilğilendirdim, düşüncesindeyim.

    Ve yine İnğiliz bayan parlamenter Flather İngiliz parlamentosuna ’’soykırım tasarısı’’ sunmak istemiş ve kendisi ile yaptığım mektuplaşmalar sayesinde bayan ikna olup, (Hukuki dayanağı olmadığından) bu fikrinden vazgeçmiştir. Bu TF’un bilğisi dahilindedir. İnğiltere’den Sayın BETÜL NELSON hanımefendiye da mektuplaşmamıza delil oldukları için tekrar teşekkürler

    En son olarak 37 ’’Aydın’’a yazdığım açık mektupdur. Bunların içinde kimler yok ki. Taner Akçam’dan Sırrı Sakık ne ararsan vardı.Bunlardan bu mektup sayesinde epey mektublaştığım kişler oldu ve bir kaçını da ikna ettim diyebilirim. Bu mektubu TF’da acilen yayınlaması için de sayın Kaya beyden rica etmiştim, fakat bana ’’Şu anda sene başı tatili, bitince yayınlarım’’ demişti. Amerika’dan bu 37 aydının adreslerini bana ayrı ayrı bulan ve veren bayan LALE GÜRMAN Hanımefendiye ve Kuzey Almanya’nın yiğit gazetecileri sayın bayan Nebahat Uzun’a ve Zafer Özpolat’a tekrar selam ve hürmetlerimi iletmek isterim.

    İKİNİ TEZ:
    Birinci tez ile, ERmeni’lerin hukuk şaklabanlıkları ortaya konduktan sonra, Ermeni diyasporasını UCM’sine dava açmaya zorlamak, bunu yapmıyorlarsa da,
    ’’İt ürür kervan yürür’’
    Misali herkes yoluna , bu söylemle kimse mahkum edilemez diye cevaplamak olmalıdır.
    Ermeni diyasporası UCM’sine dava açamazlar. Zira bunu Avrupa Adalet Divanı kendilerinden istemiş ve kıçları tutmamıştır.Üstelik 30 bin Avro da dava masrafı olarak kazık yemişlerdir.
    Bu tez’e ilaveten de, her kesimin eşit miktarda tarihcisinin katılabildiği, uluslararası bir tarih komisyonunun kurulmasından yana olduğumuzu deklare etmemiz gerek. Aksi takdirde yüzleşmekten kaçıyorsunuz derler.

    Toparlayacak olursak:

    BİZİM DAVA AÇMAMIZ, İNTİHAR OLUR !!!!!!!!!
    ZİRA, YOK OLANIN İSPATI İSTENMEZ !!!!!!!!!!
    İDDİA EDENİN DE ELİNİ TUTAN YOK !!!!!!!!
    UCM-KARARI OLMADAN DA HERKES HERKESİ SUÇLAMADA SERBEST !!!!
    VEEEEE,
    HESAPLAŞMAK İŞTİYORSANIZ, EŞİT ŞEKİLDE TARİHCİLERİN KATILIMIN OLDUĞU BİR KOMİSYON KURALIM VE SONUCA HERKES KATLANSIN.
    HODRİ MEYDAN !!!!!!!!!!!!!!!!!!
    İyi günler dileklerimle
    Refik Mor
    http://www.refik-mor.de
    2003 den beri Neumünster meclis üyesi /Almanya
    Hiristiyan Demokratlar Birliği-Christlich Demokratische Union/Deutschland
    Neumünster Türk Dernekleri Birliği başkanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir