Onlar, tek hedefe odaklanmışlar:
Daha çok zengin olmak… Daha çok sömürüp, semirmek… Daha çok can yakmak… Yani ÜNLÜ müteahhidin deyişi ile “Bu milletin a…ına koyarak daha çok mal mülk sahibi olmak…”
Menfaatleri, çıkarları varsa bir gecede 6 bin değil, 106 bin zeytin ağacını kökünden sökebilirler…
Bir gecede ırmakların, nehirlerin yönünü değiştirip, bölgeyi Kerbela’ya dönüştürebilirler…
Menfaatleri, çıkarları varsa bir anda dünyayı cehenneme çevirebilirler…
Onlar için ne doğanın, ne insanın ne de börtü böceğin bir değeri vardır…
DİNLERİ, ALLAHLARI PARADIR…
Menfaatleri, çıkarları varsa üç kuruş daha fazla kazanmak uğruna milyonların sağlığı ile de oynayabilirler… Gıdasına, yediği ekmeğe zehir katabilirler… Hem de gözünü kırpmadan…
Korkuyoruz. “Başımıza bir iş gelebilir…” diye yemeğe, içmeye, adım atmaya, yürümeye korkuyoruz…
KORKA KORKA YAŞIYORUZ.
Ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi bilemiyoruz.
Elimizi neye atsak ya GDO’lu (Genetiği değiştirilmiş organizma), ya hormonlu, ya da ilaçlı…
Bu bela özellikle yoksulların başında. Çünkü yoksul kesim, açlık sınırının altında yaşayan kesim, mutlaka “en ucuz” olanını almak zorunda…
Yaşayabilmek için… Geçinebilmek için… Yaşamını devam ettirebilmek için…
Çünkü yoksul kesim, 25 liralık ürün dururken 10 liralık kaşar peynirinden almak zorunda…
800-900 TL maaşlı, çoluklu çocuklu bir baba, hem kira ödeyecek, hem çocuğunu okutacak, hem odun kömür alacak, hem ekmek alacak… Sonra da insanca yaşayacak!..
Peki, 10 liralık kaşar olur mu?
Olur, olur… Niye olmasın? GIDA EŞKIYALARI için çok kolay bir iş bu…
Toplarsın piyasadan küflenmiş, bozulmuş peyniri. İçerisine bir miktar bitkisel yağ ve kazeinat katarsın. Teknolojinin de yardımı ile eritirsin, al sana 10 liralık peynir. Al sana 10 liralık kanserojen peynir.
Oysa Erzurum Atatürk Üniversitesi Gıda Bölümü Başkanı Profesör Dr. Mükerrem Kaya’nın açıklamasına göre, en düşük peynir ancak 10 liralık süt kullanılarak yapılabilmektedir.
Ve yine en düşük fiyatlı peynir bu nedenle en aşağı 15 TL civarında satılmak zorundadır.
Günümüzde gıda ve sağlık katillerinin, gıda ve sağlık hırsızlarının el atmadığı hiçbir ürün kalmamıştır artık.
Tükettiğimiz gıda maddelerinin büyük bir çoğunluğu GDO’ludur.
Salam, sucuk, sosis, fındık-fıstık ezmesi, çikolatalı ürünler, hazır çorbalar, mısırdan elde edilen katkı maddeleri, kola ve meyve suları, mısır yağı, süt tozu…
Bu listeyi daha da artırabilirsiniz…
İlgili bakanlıklar gıda vurgununu, gıda ve sağlık katillerinin yaptıklarını sadece seyretmektedirler.
Önlem almamaktadırlar.
Önlem almayı bir yana bırakalım, Greenpeace’in, belirttiğine göre, ülkemizde şu ana kadar, 3’ü soya, 13’ü mısır olmak üzere toplam 16 GDO ürününe izin verilmiştir.
GDO’lu beslenen hayvanlardan elde edilen süt, peynir, yumurta, et gibi besin maddeleri, ne yazık ki doğrudan soframıza gelmekte… Üstelik etimizin, sütümüzün, yumurtalarımızın etiketlerinde, hayvanların GDO’lu yemlerle beslenmiş olduğuna dair, hiçbir uyarı da yoktur.
Yediğimiz tavuklar tavuk değil, koyunlar koyun değil, inekler inek değildir…
“Sağlıklı” diye durmadan tavuk tüketiyoruz. Ama tükettikçe sağlığımızdan oluyoruz.
Kanserler artıyor.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim üyesi DR. Yavuz Dizdar:
“Daha yumurtadan çıkar çıkmaz, civcive antibiyotik veriliyor. Kemikleri gelişmesin, et yapsın diye. Tavuklar tarladaki patatesler gibi, hiç kıpırdamadan yetiştiriliyor. Bıraksanız bile kıpırdayamıyorlar. Elinize aldığınızda kemikleri kırılıyor. Sonra, görüyoruz, her gün bir kadın meme kanserine yakalanıyor…”
Şimdi bunu yapanlara soruyorum:
“Bu zavallı civcivlere, tavuklara bu işkenceyi nasıl reva görüyorsunuz?
Üç kuruş daha fazla kazanmak için bu kadar insanın hastalanmasına yol açmak, sağlığı ile oynamak, gencecik kızların meme kanserine yakalanmasına neden olmak, bütün bu açgözlülüğe değiyor mu sizce?
İnsanlık mıdır bu sizin yaptığınız?
Hiç utanma, sıkılma yok mudur sizde?
Daha kısa ve öz sorayım:
SİZ İNSAN MISINIZ?
Başınızı yastığa koyduğunuzda rahat uyuyabiliyor musunuz?
Sakat bıraktığınız, sizin yüzünüzden kansere yakalanan insanların bakışları, çektiği çileler, gözlerindeki nefret ışıkları karşısında kazandığınız o paraları çoluğunuza, çocuğunuza yedirebiliyor musunuz?
Mutlu musunuz?
Zenginliğinizle, servetinizle övünüyor musunuz?
Ama…
Dünya sizin olsa ne yazar, insanlığın, insanların geleceği, sağlığı ile oynadıktan sonra?
Yazlıklar, kışlıklar, arabalar, fabrikalarınız insan olmanızı, adam olmanızı sağlar mı?
Yine kısa ve öz sorayım:
KEFENİN CEBİ VAR MI?
KEFENİN…
Bir yanıt yazın