Görmezden, duymazdan, anlamazdan gelsek de bir süredir ahir zaman işaretleri çoğaldı, arka arkaya gelmeye başladı.
İlk işareti bu yılın başında, hem de Atina’dan almıştık; (“ATİNA’DAN YOL BAĞLADIK GİRNE’YE”. Hüseyin MÜMTAZ. 16 Şubat 2014)
“Öngörülen çözümde Dışişleri Bakanı Kıbrıslı Rum ise Avrupa Birliği Bakanı’nın Kıbrıslı Türk olmasının öngörüldüğünü… Kıbrıs tabelasının arkasında bir Kıbrıslı Türk oturduğu zaman Türkiye’nin AB üyeliğini daha değişik savunacağını, bizi bloke eden ülkenin ise savunan ülke durumuna geleceğini” ifade etmişti Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Kerim Uras..
Biz görüşmeler yapılıyor zannediyorduk, meğer tepsi çoktan fırına verilmişmiş bile..
İlk işaret bu oldu, sonra etekteki taşlar hızla dökülmeye başlandı..
AP Hıristiyan Demokrat Grubu üyesi Eleni Theoharus; “Amerika Kıbrıs’ta işgali durdurmak istiyor. Çünkü onların adada bulunan gazdan çıkarları var. Gazdan dolayı ABD sorunu çözecek. Türkiye çözümde bir risk olmadığını anlarsa o zaman zaman barışçı bir çözüm olabilir. Türkiye’nin bunun için somut adım atması gerekiyor” dedi.
Sonra eş zamanlı hem de koordineli olarak iki olay vuku buldu;
1.ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi olarak atanan John Bass’a, Senato Dış İlişkiler Komitesi’ndeki “atanmasının onaylanması” oturumunda Senatör John McCain tarafından tam 3 dakika 25 saniye “eziyet edildi”.
Ayrıntılar çok önemlidir, bir kenara not edin lütfen.
Hani Başkanlık Sistemi’nde “Başkan” tek yetkili otorite idi?
2.Arkadan pimini çektiği bombayı da “Number Two” kucağımıza bırakıverdi.
Bir süre önce Kıbrıs’ı da ziyaret etmiş ve ziyareti Türk tarafında büyük gürültü koparmış olan Biden’in söyledikleri yenir yutulur şeyler değildir.
ABD Başkan Yardımcısı, Pensilvanya’nın Philadelphia kentinde bin 500 kişinin katılımıyla düzenlenen ABD Ortodoks Kilisesi Başpiskoposluğu Ruhban Meclisi’nde Türkiye ve Kıbrıs’ı konuştu.
“Türk hükümetinin, Ada’daki fiili durumun ekonomik, askeri veya siyasi açıdan çıkarına olmadığını -soylu amaçlarla değil ama pratik nedenlerle- anlamaya başladığı kesindir. İki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümünden Türkiye’nin önemli muhtemel menfaati vardır” dedi.
“ABD’nin Kıbrıs’ta tek bir hükümet tanıdığını” tekrarladı.
Kıbrıs konusunun çözümü konusunda da şu üç nedene dayanarak “temkinli iyimserlik” belirtti;
“1-Kıbrıs artık ‘ABD’nin özgün stratejik ortağı’ haline geldi.
2-Saptanan doğal gaz yataklarıyla küçük Kıbrıs, büyüklüğüyle orantılı olmayan bir rol üstlendi.
3-Türk hükümetinde artarak bir farkındalık oluştu”.
“Fiili durum Türkiye, Kıbrıslı Türkler ve bölge için verimli değildir. Ulaştığımız nokta budur. Kıbrıs Türklerini dikkatle dinlediğimde, nihayet ‘artık yeter’ noktasına vardıklarını hissediyorum” dedi.
“Olanak vardır, bölgede olgular değişiyor. Türkiye daha çok yapıcı rol oynamalıdır, bu çıkarınadır. Güvenliği tehdit altındadır. Ruslardan dolayı Karadeniz’de, Suriye’nin çöküşünden dolayı Güney’de ve IŞİD’ten dolayı Doğuda” dedi..
“İki yanlış arasında müzakere edebileceğiniz bir şey yoktur. Birincisi; Türk askerinin, hükümet çağırmadan Ada’ya ayak basmaması gerekirdi. İkincisi de Ada’da tek bir hükümet vardır. Bu benim, ABD’nin ve biri hariç, dünyadaki bütün devletlerin hükümetlerinin tutumudur. En küçük bir yanlış anlama olmasın diye bunu Kıbrıs’ta her fırsatta tekrarladım” dedi.
“Başkan Anastasiadis, Dr. Eroğlu ve müzakere grubu da dâhil, Kıbrıs Türklerinin temsilcileriyle oturmamın (görüşme) iyi fikir olacağını düşündü” dedi. Yaklaşık iki buçuk saat süren bu görüşmeden ve onlara samimiyetle açtığı “Ada’ta tek hükümetten başkasının olamayacağı ve Türk askerinin olmaması gerektiği” görüşünü ilettiğinden söz etti.
Biden konuşmasını, “Kıbrıs sorununu Erdoğan’la İstanbul’da yapacağı görüşmede çözeceğini” söyleyerek bitirdi.
Bu söylediklerinin hepsini nerede söyledi?
“ABD Ortodoks Kilisesi Başpiskoposluğu Ruhban Meclisi” toplantısında..
Herhalde kendince ve Rumlarca söylenebilecek en güzel yerde söyledi.
Daha ne söylesin?
Baştan başlayalım;
Türk hükümeti (Kıbrıs Türkleri değil) fili durumun çıkarına olmadığını artık “mecburen” anlamak zorunda kalmıştır. İki toplumlu, iki bölgeli federasyon çözümü Türkiye’nin çıkarınadır. (Kıbrıs Türkleri’nin?)
ABD Kıbrıs’ta tek otorite tanımaktadır. O otorite (Rumlar) ABD’nin stratejik ortağıdır. Gaz yataklarını keşfi Türk hükümetinin elini zayıflatmıştır.
Fiili durum Türkiye’nin ve Kıbrıs Türkleri’nin yararına değildir. Konuştuğu “kıprıslıtürkler” (ikisi de küçük) de aynı fikirdedir. (Kimlerle konuşmuştu?)
Türkiye; Ruslardan dolayı Karadeniz’de, Suriye’nin çöküşünden dolayı Güney’de ve IŞİD’ten dolayı Doğuda tehditlerle çevrelenmiştir. Mecburen Amerika’nın söylediklerini yapmak zorundadır.
(1.Söylediklerini yapmaya mecbur olmamız için böyle tehditlerle çevrelenmemiş olmamızda Amerika’nın rolü var mıdır, nedir, ne ölçüdedir acaba? Biz IŞİD’i güneyimizde biliyorduk.. Söylediği gibi doğumuzda mıdır gerçekten? 3. Dışişleri Bakanlığı’nın; Irak ve Libya’nın ardından Kenya ve Yemen için de Türk vatandaşlarına ülkeleri terk etme uyarısında bulunmuş olması içinde bulunduğumuz durumun itirafı mıdır?)
Kıbrıs Türkleri ile görüşmesini “Başkan” Anastasiadis istemiş, o da “Eroğlu” ve ekibi ile görüşmüş. Onlara da sadece Rumları tanıdıklarını ve Türk askerinin adada bulunmaması gerektiğini söylemiş.
(Biden’in Türk tarafında “görüştükleri”; 1.Biden’den bu lafları işittiklerini ve 2. Karşılığında ne cevap verdiklerini hiç bize aktarmadılar).
Nihayet “sorun”, İstanbul’da çözülecektir..
Yâni mesele Kıbrıs Türkleri’nin meselesi değil, Washington’un-İstanbul ile (Ankara bile değil) arasında çözeceği bir meseledir sayın seyirciler..
Bu lafların hazmı kolay değildir.
Siz halâ kalkıp çapraz çapraza ikili veya çoklu görüşmeler yapıp “bugün çözümü zor olan konular ele alındı” yahut “müzakereler ucu açık devam etmemeli” diyorsunuz, kendi kendinize çeşitli adaycıklar çıkarıp seçim oyuncukları oynuyor, “elim sende” der gibi iktidar/muhalefet oluyorsunuz, koalisyoncuklar kurup, bozuyorsunuz ve toparlanıyorsunuz..
Vekil oluyorsunuz, bakan oluyorsunuz, başbakan, başkan oluyorsunuz..
Toparlanın bakalım..
Yaptığınız iş sadece Washington’da yahut başka yerlerde pişirilip/dondurulan soğuk yemeği Kıbrıs’ta paketten çıkardıktan sonra topluma servis etmek..
“Ben bugün bu masada molihiya yahut magarına bulli yiyeceğim” diyebiliyor musunuz?
Farkında mısınız Türkiye’de kamuoyu Kıbrıs’ta ne olacağı ile hiç ilgilenmiyor artık..
Rojava-Kobani’yi IŞİD’e karşı korumak için İmralı’nın seferberlik talimatı ile gösteriler yapılıp akın akın sınırötesine geçiliyor, sahura kadar da Filistin-Gazze protestoları gerçekleştiriliyor..
“Ya Taksim Ya Ölüm” gösterileri 1955’lerde; “Girne’den Anadolu’ya bağlanan yol” da 1974’de kaldı.
Biden’in ve Atina Büyükelçisinin lafları ortada durur ve en ufak bir itiraz sesi yükselmezken, 20 Temmuz’da neyin kutlamasını yapacaksınız?
Kim, neden, niçin, nasıl, ne ölçüde sorumlu acaba?
Gelin şu yemeği beraber “ongaralım”.
Moluhiya’ya hiç alışamamış olsam bile humusa bayılırım..
Var mısınız? 18 Temmuz 2014
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın