“Bumerang” işte böyle bir şey!
“Cemaat” dendiğinde Almanya’da az sayıda şahsı tanırım ve bir kaç tanesi de sevdiğim, saydığım insanlardır. Son gelişmelerden sonra maalesef bağlantımız koptu. Eğer konuşma olanağım olsaydı Türkiye’de tanımadığım, bilmediğim ve hiç muhatabım olmayan cemaatin “önde gelen” temsilcilerine (kimse onlar) aşağıda yazdıklarımı aynen aktarırdım:
“Ulusalcı kemalistlerle” ittifak halinde Türkiye’ye yönelik “karalama kampanyası” yaptığınızda baştan size “aferin” derler. Ama farkında olmadan “zaten Türkiye’den rahatsız olan” çevreleri de çok yönlü uyandırırsınız. Çünkü onlar özünde sadece Türkiye’den değil, “onların önünde her zaman ceketleri ilikli ve söz dinleyen ulusalcı kemalistler” dışında tüm “iktidar alternatiflerinden” rahatsızdırlar.
Siz “Türkiye’yi şikayet edenlerden de”.
İşte attığınız “bumerang” döner gelir “kafanıza çarpar”.
Brüksel’de maalesef “boş olan meydanda” AB Komisyonu’nu “yanlış bilgilendirmek”, özellikle “iyi örgütlendiğinize inandığınız Almanya’da” medyayı “yanlış yönlendirmek” gibi geçici başarılar ile “erken” seviniyor olabilirsiniz. Türkiye ile “had safhada sorunlu” CDU’ya yakın örneğin “Die Welt” gibi gazetelerde “Türkiye’nin yerin dibine batırılması” ve “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı” hakkında “rencide edici” yazılar yazılması sizi sevindirebilir.
Demek ki onca yıldır yurtdışında yaşamanıza rağmen “evsahiplerinizi” hala tanımamışsınız.
ABD size şu anda sözde “serbest dolaşım” olanağı tanıyor ya da Almanya’da birileri size “aferin arkanızdayız” diyor diye “dereyi görmeden paçayı” sıvamanız aslında bulunduğunuz ülkelere ne derece “Fransız kaldığınızı” göstermekte.
Bugün Almanya’da “Türkiye’yi kötülediğiniz” ve aklınızca “çok etkileyerek” Türkiye ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aleyhine yazılar yazmalarını teşvik ettiğiniz genel de “sağcı” ama hepsi “Türkiye’nin AB üyesi olmasını engelleme sevdalısı” gazeteciler “acaba sizin hakkınızda neler düşünüyor” bir bilseniz.
Sizi şu anda kullandıkları için size yönelik “şirin” olmalarına kanmayın. Yarın aynı kalemler hakkınızda “döktürüverdiğinde de” hiç şaşırmayın. “Rüzgar eken fırtına biçer” derken atalarımız bunu anlatmaya çalışmış olmalı.
Örneğin aynı zamanda Şansölye Angela Merkel’in “Avrupa Politikası danışmanlarından biri” olan CDU’lu Avrupa Parlamentosu milletvekili Elmar Brok insan olarak sevdiğim ama buna rağmen “Türkiye ile had safhada sorunlu” olduğunu da iyi bildiğim bir politikacıdır. Onun fırsatını bulduğunda “Türkiye’yi eleştirmesi” gayet doğal ama sizin onu “bakın Avrupa’da Erdoğan’a karşı” manşetleri ile pazarlamanız sizi iyicene “gülünç” hale getiriyor, bilmem farkında mısınız?
Brüksel’de ya da Almanya’da İngilizce, Fransızca ve Almanca metinleri sosyal medyada dağıtarak, sıkı ilişkiler kurduğunuz komisyon memurları, gazeteciler ya da hükümete yakın çevrelere “Türkiye’de emniyetin ve adalet sisteminin içine çöreklenmiş çetelerin etkisizleştirilmesini sözde sürülen masumlar” olarak anlatırken karşınızda sizi dinleyenlerin aslında “o tosuncukların kimin emrinde olduklarını” zaten çok iyi biliyor ama “bilmiyormuş” gibi davranıyor olduklarını bile farkedememektesiniz.
Sizi dinleyenler “sizin hakkınızda her türlü istihbarat raporuna sahip” bir vaziyette dinlemekteler.
Sizi iyi tanıyorlar.
Tanımıyor olsalardı sizi sürekli “takip ediyor” olmazlardı. Sahi bazı kentlerde sizin okul açmanıza “niye izin verilmiyor”? Ya da bazı kentlerde sizin okul açma çabalarınız ortaya çıktığında “niye her türlü bürokratik engel” gündeme geliyor acaba? Bir düşünün.
“Yolsuzlukla mücadele engelleniyor” diye bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ı “karalayarak” yaptığınız propagandaya inandıklarından değil “işlerine geldiği için” servis ettiğiniz her şeyi “havada kapmakta” muhataplarınız.
“Yolsuzluk” söz konusu ise hadi CHP “gerçekten iflas olmaz bir vakaa”. Ama siz yurtdışında deneyimlisiniz. “Yolsuzluk” konusunda “hükümet hakkında atıp tutarken” bir Alman Eyaleti Başbakan Yardımcısı’nın “o mafyaymış, onunla buluşmam” dediği konumdaki şahısları “desteklediğinizi görmüyorlar mı” sanıyorsunuz?
Aslında daha da anlatabilirim ama dedim ya eğer sohbet olanağım olsaydı “cemaatin ileri gelenlerine” anlatmak isterdim bu dile getirdiklerimi.
Bakın bugün Almanya’da aslında “Türkiye’nin AB üyeliğine hiç sıcak bakmayan” ve kesinlikle “AK Parti dostu da olmayan” ama Almanya’nın beğensek de, beğenmesek de “en ciddi ve saygın” gazetelerinden biri olan “Die Zeit” (30 Aralık 2013 tarihinde) sizin hakkınızda neler yazıyor.
“Die Zeit” hakkınızda yazdıklarını dün posta kutusunda bulmadı!
Okurlarımla paylaşmak istiyorum Almanya’nın sosyaldemokrasiye yakın ve en saygın gazetelerinden biri olarak değerlendirilen “Die Zeit” gazetesinin “İmam Gülen Alman politikasına kadar sızmış” başlıklı haberinde “cemaat” hakkında yazdıklarını:
“Türkiye kökenli Gülen Hareketi hakkında tartışma büyümekte. Politikacılar Almanya’daki Türkiye kökenli siyasilerin bu nedenle aralarının açılabileceğinden kaygı duymaktalar…”
Die Zeit” “Fettullah Gülen’in son günlerde adının manşetlerde olmasından hoşlanmaması gerektiğini” dile getiriyor. Gazeteye göre “gizli çalışmaya özen gösterilmekte”. Gazete, “hareketin önderinin adı mümkün oldukça ağıza alınmamakta”. Yine gazetenin yazdığına göre “120 ev ödevi yardım derneği, 25 özel okulu ve medya şirketi olan cemaat kamuoyu önünde önderle ilişkileri yokmuş imajı sunmaya özen göstermekteler”.
“Die Zeit”, “bundan böyle bu saklambaç oyununun Almanya’da oynanamayacağını” belirtiyor. “İlk önce öğrenci yurtlarında tarikat benzeri örgütlenme vardı. Yüksek öğrenimdeki gençler Işık Evlerinde destekleniyordu. Bazı öğrencilerin anlattığına göre “beyin yıkama yöntemleri” uygulanıyordu” diye yazmakta “die Zeit”.
“Die Zeit”, “Bazı Alman politikacıların ve kilise temsilcilerinin cemaat ile yakın ilişkide olduklarını da” ihbar etmekte. Hatta isimler bile veriyor.
Sevgili okurlarım isterseniz “http://www.zeit.de/politik/ ausland/2013-12/guelen- tuerkei-deutsche-parteien” adresinden bizzat kendiniz okuyabileceğiniz “die Zeit” haber-yazısında en can alıcı nokta “cemaatin” Almanya’da bazı eyaletlerde sorun sahibi olan ve takip edilen “Scientology Tarikatı” ile benzerliklerinin olduğunun kaleme alınmış olması.
“Scientology Tarikatı” Almanya Politikası’nın en sevmediği tarikatlardan biri. “Die Zeit” gazetesine açıklama yapan kaynaklar “aramızda bazıları artık cemaatin Scientology’den farkı olmadığını görmeli” demekteler.
Evet “bumerang” kelimesini boşuna kullanmadım.
“İslam Dini”, “müslümanlar”, “Türkler”, “Türkiye” ve “Türkiye’nin AB üyeliği” ile sorunlu çevreleri “Türkiye’ye” hele, hele “Recep Tayyip Erdoğan’a” karşı kazanmak zor değildir. Ama bunun özünde “kazandığını” sandıklarının ona da “karşı” oldukları anlamına geldiğini bilmiyorsa ödeyeceği “bedelden de” habersiz olur bu işi yapan!
Tüm “yaptırttığı haberler”, “kışkırttığı ön yargılar” bumerang olur döner ve “sahi bu cemaat Almanya’da ne işler çevirmekte” sorusuna cevap vermek zorunda kalır!
Bu da madalyonun diğer yüzü ve “başladı” galiba.
İşte böyle.
Bilmem anlatabildim mi?
“Ulusalcı kemalistlerle” ittifak halinde Türkiye’ye yönelik “karalama kampanyası” yaptığınızda baştan size “aferin” derler. Ama farkında olmadan “zaten Türkiye’den rahatsız olan” çevreleri de çok yönlü uyandırırsınız. Çünkü onlar özünde sadece Türkiye’den değil, “onların önünde her zaman ceketleri ilikli ve söz dinleyen ulusalcı kemalistler” dışında tüm “iktidar alternatiflerinden” rahatsızdırlar.
Siz “Türkiye’yi şikayet edenlerden de”.
İşte attığınız “bumerang” döner gelir “kafanıza çarpar”.
Brüksel’de maalesef “boş olan meydanda” AB Komisyonu’nu “yanlış bilgilendirmek”, özellikle “iyi örgütlendiğinize inandığınız Almanya’da” medyayı “yanlış yönlendirmek” gibi geçici başarılar ile “erken” seviniyor olabilirsiniz. Türkiye ile “had safhada sorunlu” CDU’ya yakın örneğin “Die Welt” gibi gazetelerde “Türkiye’nin yerin dibine batırılması” ve “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı” hakkında “rencide edici” yazılar yazılması sizi sevindirebilir.
Demek ki onca yıldır yurtdışında yaşamanıza rağmen “evsahiplerinizi” hala tanımamışsınız.
ABD size şu anda sözde “serbest dolaşım” olanağı tanıyor ya da Almanya’da birileri size “aferin arkanızdayız” diyor diye “dereyi görmeden paçayı” sıvamanız aslında bulunduğunuz ülkelere ne derece “Fransız kaldığınızı” göstermekte.
Bugün Almanya’da “Türkiye’yi kötülediğiniz” ve aklınızca “çok etkileyerek” Türkiye ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aleyhine yazılar yazmalarını teşvik ettiğiniz genel de “sağcı” ama hepsi “Türkiye’nin AB üyesi olmasını engelleme sevdalısı” gazeteciler “acaba sizin hakkınızda neler düşünüyor” bir bilseniz.
Sizi şu anda kullandıkları için size yönelik “şirin” olmalarına kanmayın. Yarın aynı kalemler hakkınızda “döktürüverdiğinde de” hiç şaşırmayın. “Rüzgar eken fırtına biçer” derken atalarımız bunu anlatmaya çalışmış olmalı.
Örneğin aynı zamanda Şansölye Angela Merkel’in “Avrupa Politikası danışmanlarından biri” olan CDU’lu Avrupa Parlamentosu milletvekili Elmar Brok insan olarak sevdiğim ama buna rağmen “Türkiye ile had safhada sorunlu” olduğunu da iyi bildiğim bir politikacıdır. Onun fırsatını bulduğunda “Türkiye’yi eleştirmesi” gayet doğal ama sizin onu “bakın Avrupa’da Erdoğan’a karşı” manşetleri ile pazarlamanız sizi iyicene “gülünç” hale getiriyor, bilmem farkında mısınız?
Brüksel’de ya da Almanya’da İngilizce, Fransızca ve Almanca metinleri sosyal medyada dağıtarak, sıkı ilişkiler kurduğunuz komisyon memurları, gazeteciler ya da hükümete yakın çevrelere “Türkiye’de emniyetin ve adalet sisteminin içine çöreklenmiş çetelerin etkisizleştirilmesini sözde sürülen masumlar” olarak anlatırken karşınızda sizi dinleyenlerin aslında “o tosuncukların kimin emrinde olduklarını” zaten çok iyi biliyor ama “bilmiyormuş” gibi davranıyor olduklarını bile farkedememektesiniz.
Sizi dinleyenler “sizin hakkınızda her türlü istihbarat raporuna sahip” bir vaziyette dinlemekteler.
Sizi iyi tanıyorlar.
Tanımıyor olsalardı sizi sürekli “takip ediyor” olmazlardı. Sahi bazı kentlerde sizin okul açmanıza “niye izin verilmiyor”? Ya da bazı kentlerde sizin okul açma çabalarınız ortaya çıktığında “niye her türlü bürokratik engel” gündeme geliyor acaba? Bir düşünün.
“Yolsuzlukla mücadele engelleniyor” diye bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ı “karalayarak” yaptığınız propagandaya inandıklarından değil “işlerine geldiği için” servis ettiğiniz her şeyi “havada kapmakta” muhataplarınız.
“Yolsuzluk” söz konusu ise hadi CHP “gerçekten iflas olmaz bir vakaa”. Ama siz yurtdışında deneyimlisiniz. “Yolsuzluk” konusunda “hükümet hakkında atıp tutarken” bir Alman Eyaleti Başbakan Yardımcısı’nın “o mafyaymış, onunla buluşmam” dediği konumdaki şahısları “desteklediğinizi görmüyorlar mı” sanıyorsunuz?
Aslında daha da anlatabilirim ama dedim ya eğer sohbet olanağım olsaydı “cemaatin ileri gelenlerine” anlatmak isterdim bu dile getirdiklerimi.
Bakın bugün Almanya’da aslında “Türkiye’nin AB üyeliğine hiç sıcak bakmayan” ve kesinlikle “AK Parti dostu da olmayan” ama Almanya’nın beğensek de, beğenmesek de “en ciddi ve saygın” gazetelerinden biri olan “Die Zeit” (30 Aralık 2013 tarihinde) sizin hakkınızda neler yazıyor.
“Die Zeit” hakkınızda yazdıklarını dün posta kutusunda bulmadı!
Okurlarımla paylaşmak istiyorum Almanya’nın sosyaldemokrasiye yakın ve en saygın gazetelerinden biri olarak değerlendirilen “Die Zeit” gazetesinin “İmam Gülen Alman politikasına kadar sızmış” başlıklı haberinde “cemaat” hakkında yazdıklarını:
“Türkiye kökenli Gülen Hareketi hakkında tartışma büyümekte. Politikacılar Almanya’daki Türkiye kökenli siyasilerin bu nedenle aralarının açılabileceğinden kaygı duymaktalar…”
Die Zeit” “Fettullah Gülen’in son günlerde adının manşetlerde olmasından hoşlanmaması gerektiğini” dile getiriyor. Gazeteye göre “gizli çalışmaya özen gösterilmekte”. Gazete, “hareketin önderinin adı mümkün oldukça ağıza alınmamakta”. Yine gazetenin yazdığına göre “120 ev ödevi yardım derneği, 25 özel okulu ve medya şirketi olan cemaat kamuoyu önünde önderle ilişkileri yokmuş imajı sunmaya özen göstermekteler”.
“Die Zeit”, “bundan böyle bu saklambaç oyununun Almanya’da oynanamayacağını” belirtiyor. “İlk önce öğrenci yurtlarında tarikat benzeri örgütlenme vardı. Yüksek öğrenimdeki gençler Işık Evlerinde destekleniyordu. Bazı öğrencilerin anlattığına göre “beyin yıkama yöntemleri” uygulanıyordu” diye yazmakta “die Zeit”.
“Die Zeit”, “Bazı Alman politikacıların ve kilise temsilcilerinin cemaat ile yakın ilişkide olduklarını da” ihbar etmekte. Hatta isimler bile veriyor.
Sevgili okurlarım isterseniz “http://www.zeit.de/politik/
“Scientology Tarikatı” Almanya Politikası’nın en sevmediği tarikatlardan biri. “Die Zeit” gazetesine açıklama yapan kaynaklar “aramızda bazıları artık cemaatin Scientology’den farkı olmadığını görmeli” demekteler.
Evet “bumerang” kelimesini boşuna kullanmadım.
“İslam Dini”, “müslümanlar”, “Türkler”, “Türkiye” ve “Türkiye’nin AB üyeliği” ile sorunlu çevreleri “Türkiye’ye” hele, hele “Recep Tayyip Erdoğan’a” karşı kazanmak zor değildir. Ama bunun özünde “kazandığını” sandıklarının ona da “karşı” oldukları anlamına geldiğini bilmiyorsa ödeyeceği “bedelden de” habersiz olur bu işi yapan!
Tüm “yaptırttığı haberler”, “kışkırttığı ön yargılar” bumerang olur döner ve “sahi bu cemaat Almanya’da ne işler çevirmekte” sorusuna cevap vermek zorunda kalır!
Bu da madalyonun diğer yüzü ve “başladı” galiba.
İşte böyle.
Bilmem anlatabildim mi?
Bir yanıt yazın