Almanya’da 22 Eylül 2013 Genel Seçimi’nde ortaya çıkan sonuçtan özellikle “Çifte Vatandaşlık” konusunda tam olarak istediğimiz gerçekleşmediğinden memnun değildik.
Ancak atalarımız boşuna “Her hayırda bir şer, her şerde de bir hayır vardır” dememişler. Aynen öyle oldu. Şansölye Angela Merkel ile koalisyon hükümeti oluşturan SPD (sosyaldemokratlar) “Çifte Vatandaşlık” konusunda sadece belli bir gruba (Almanya’da doğanlar) yönelik olarak bu talebini kabul ettirmiş olsa da Almanya’da bir ilki başardı.
Bugüne kadar hepimiz Almanya’da Federal Hükümet düzeyinde bir bakana sahip olma konusunda oldukça kararsızdık.
SPD bu zor işi başardı.
Kabul! “Savunma” ya da “İç İşleri Bakanı” olarak Türkiye kökenli bir arkadaşımızı seçmediler.
Ancak belki de yarın artık “Savunma Bakanlığı’nın” bile “tabu” olmasını bertaraf edecek şekilde kapıyı araladılar. Arkadaşımız Aydan Özoğuz’un “Uyum politikalarından sorumlu” Devlet Bakanı olması işte bu açıdan çok değerli.
Ayrıca Aydan Özoğuz “hepimizin birbirimizi çok iyi tanıdığı” Almanya’da bu büyük sorumluluk için en doğru isim. En “objektif” olan arkadaşımız. Almanya’da ve Türkiye’de her zaman konu ve sorunlara “iyi araştırarak”, “bazıları gibi kraldan çok kralcı olmadan” ve “yapıcı” bir şekilde yaklaşması bizi hep sevindirdi.
Almanya’yı yakınen tanıyanların çok iyi analiz edebileceği gibi SPD Başkan Yardımcısı ve federal milletvekili olan Aydan Özoğuz’un üstlendiği bu sorumluluk çok değerli. Kendisiyle ne kadar gurur duysak azdır. Artık Almanya’da da ulusal düzeyde bir bakanımız var.
Bu güzel gelişmenin yanı sıra Frank-Walter Steinmeier’in tekrardan Almanya’nın Dış İşleri Bakanı olması da Almanya’nın hem Avrupa hem de Türkiye politikalarının tekrardan “Schröder Dönemi’ni” hatırlatır hale gelmesi anlamına geldiğinden bizi sevindirmekte.
Şansölye Angela Merkel’in yanında Başbakan Yardımcısı konumuyla “Enerji ve Ekonomi Bakanı” olarak Sigmar Gabriel gibi hem Türkiyelilerin sevdiği hem de “Türkiye dostu” olduğunu kanıtlamış bir ismin olması da ayrı bir kazanım.
SPD tüm bu sonuçları belki de Almanya için bir ilk olan parti içi referandum ile de pekiştirmiş durumda. 500.000 civarında parti üyesinin hepsinin katılma olanağına sahip olduğu ve “koalisyona evet” ya da “koalisyona hayır” diyerek SPD’nin kaderini belirlediği referanduma 334.000 üye katıldı. 30.000 civarında geçersiz oyu saymazsak geçerli oyların 75,96sı ile üyeler koalisyondan yana tavır aldılar. Bu da SPD’nin Aydan Özoğuz örneğinde olduğu gibi cesur kararlar almasını kolaylaştırdı.
Almanya’da yaşamakta olan Türkiyeliler de bu gelişmeden memnunlar.
Cumartesi ve Pazar günleri AB Bakanımız ve Başmüzakerecimiz Egemen Bağış ve Bağcılar Belediye Başkanımız Lokman Çağırıcı ile birlikte Hamm ve Hagen kentlerinde izlenimler edinebildim. Avrupa’daki Türkiyelilerin sivil toplum örgütü olan UETD’nin organize ettiği toplantılarda özellikle UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik Almanya’daki yukarıda dile getirdiğim “değişimden” teşkilat olarak memnun olduklarını dile getirdi. Konuşabildiğim üyelerin de “tek, tek yorumları” aynıydı. Almanya’da insanlarımız bu gelişme “geç de olsa” olduğu için memnunlar.
Ancak özellikle belirtmek istiyorum. Bu durup dururken olmuyor. Elbette Almanya’da insanlarımızın her geçen gün daha başarılı konuma gelmeleri ve örgütlü mücadeleyi daha iyi organize etmeleri taleplerinin de ciddiye alınmasını sağlamakta.
Öte yandan artık o eski “2002 öncesi” Türkiye’nin değil “sosyalleşen, demokratikleşen ve modernleşen” güçlü ve yeni Türkiye’nin ulaştığı konum da bu tür gelişmeleri olumlu yönde tetiklemekte. Almanya’da Aydan Özoğuz’un federal düzeyde bakan olması sadece Almanya’da yaşamakta olan insanlarımıza değil Türkiye’ye de olumlu bir mesaj. Almanya da artık yeni Türkiye ile ilişkilerinde karşısında “aynı göz hizasında” bir muhatap olduğu gerçeğine ayak uydurmakta.
Ayını AB nezdinde olduğu gibi!
TBMM tarafından kabul edilmesinden itibaren başlayacak süreç kapsamında 3.5 yılın sonunda “AB’ye vizesiz seyahat edebilme” imkanı sağlayacak anlaşmada imzalar bugün atıldı. Törende konuşan Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, bugünün yani “16 Aralık 2013” tarihinin gerçek anlamda milat olduğunu söylerken çok haklıydı.
Türkiye ve AB arasında “Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni’ ve ‘Geri Kabul Anlaşması” AB ile ilşkilerimiz göz önünde tutulacak olursa bir “tabu yıkımı”. Bu anlaşmayı okumadan ve bilmeden “eleştiri” dile getirenler aslında sadece “muhalif olmak için muhalif” olan çevreler.
“Neden 3,5 yıl bekliyoruz?” diyenler AB konusunda “bilgisizliklerini” sergilemekteler.
Bu süre aslında Türkiye’de büyük bir “değişim” anlamına gelecek. Daha düne kadar “sınır koruma” dendiğinde “jandarma” anlayan mantıklar da değişime uğrayacak. Aynı “Sahil Koruma” alanında gündeme gelen sivilleşmede olduğu gibi “sınır koruma” da günümüz koşullarında “askeri” olmaktan çıkmak zorunda. AB’nin “Frontex” birimi modeline uygun bir “Sınır Koruma” yapısının oluşması bugünden yarına olmayacak. Aynı şekilde sınırların teknik olanakların sonuna kadar değerlendirildiği sistemlerle tam denetim altında olması ve bu değişime uygun personelin eğitilmesi gibi yapılması gereken çok iş var. Buna bir de “geri aldığımız ve ülkelerine geri yollayacağımız şahıslar için inşa etmemiz gereken ve onların kısa sürede olsa human koşullarda kalmasını arzuladığımız yapılar da önemli.
Kısacası bu “3,5 yıl” kuralı AB için değil! Kendimiz için!
Sonuç olarak başta AB Bakanımız ve Başmüzakerecimiz Egemen Bağış’ın ve ekibinin dört yıldır süren çalışmaları da dahil olmak üzere Ankara’da büyük bir iş başarıldı.
Hangimiz 3,5 yıl sonra AB’nin TC vatandaşlarına yönelik vizeyi kaldıracağını tahmin edebilirdi. İşte bu artık bir gerçek. Zaman çabuk geçer. Kısa bir süre sonra “vize çilesi” sona eriyor.
“AB üyeliğimize” inanmayanlar bence bundan sonra “büyük konuşmamalılar”.
Başbakanımızın bugün “Her zaman söylüyorum, yük olmaya değil yük almaya geliyoruz. Vize engeli çok daha önce kaldırılmış olmalıydı. AB’ye aday ülkeler gibi Türkiye de yararlanmalıydı.” diyerek dile getirdiği gerçek AB Üyeliğimiz için de geçerli!
Bugüne kadar hepimiz Almanya’da Federal Hükümet düzeyinde bir bakana sahip olma konusunda oldukça kararsızdık.
SPD bu zor işi başardı.
Kabul! “Savunma” ya da “İç İşleri Bakanı” olarak Türkiye kökenli bir arkadaşımızı seçmediler.
Ancak belki de yarın artık “Savunma Bakanlığı’nın” bile “tabu” olmasını bertaraf edecek şekilde kapıyı araladılar. Arkadaşımız Aydan Özoğuz’un “Uyum politikalarından sorumlu” Devlet Bakanı olması işte bu açıdan çok değerli.
Ayrıca Aydan Özoğuz “hepimizin birbirimizi çok iyi tanıdığı” Almanya’da bu büyük sorumluluk için en doğru isim. En “objektif” olan arkadaşımız. Almanya’da ve Türkiye’de her zaman konu ve sorunlara “iyi araştırarak”, “bazıları gibi kraldan çok kralcı olmadan” ve “yapıcı” bir şekilde yaklaşması bizi hep sevindirdi.
Almanya’yı yakınen tanıyanların çok iyi analiz edebileceği gibi SPD Başkan Yardımcısı ve federal milletvekili olan Aydan Özoğuz’un üstlendiği bu sorumluluk çok değerli. Kendisiyle ne kadar gurur duysak azdır. Artık Almanya’da da ulusal düzeyde bir bakanımız var.
Bu güzel gelişmenin yanı sıra Frank-Walter Steinmeier’in tekrardan Almanya’nın Dış İşleri Bakanı olması da Almanya’nın hem Avrupa hem de Türkiye politikalarının tekrardan “Schröder Dönemi’ni” hatırlatır hale gelmesi anlamına geldiğinden bizi sevindirmekte.
Şansölye Angela Merkel’in yanında Başbakan Yardımcısı konumuyla “Enerji ve Ekonomi Bakanı” olarak Sigmar Gabriel gibi hem Türkiyelilerin sevdiği hem de “Türkiye dostu” olduğunu kanıtlamış bir ismin olması da ayrı bir kazanım.
SPD tüm bu sonuçları belki de Almanya için bir ilk olan parti içi referandum ile de pekiştirmiş durumda. 500.000 civarında parti üyesinin hepsinin katılma olanağına sahip olduğu ve “koalisyona evet” ya da “koalisyona hayır” diyerek SPD’nin kaderini belirlediği referanduma 334.000 üye katıldı. 30.000 civarında geçersiz oyu saymazsak geçerli oyların 75,96sı ile üyeler koalisyondan yana tavır aldılar. Bu da SPD’nin Aydan Özoğuz örneğinde olduğu gibi cesur kararlar almasını kolaylaştırdı.
Almanya’da yaşamakta olan Türkiyeliler de bu gelişmeden memnunlar.
Cumartesi ve Pazar günleri AB Bakanımız ve Başmüzakerecimiz Egemen Bağış ve Bağcılar Belediye Başkanımız Lokman Çağırıcı ile birlikte Hamm ve Hagen kentlerinde izlenimler edinebildim. Avrupa’daki Türkiyelilerin sivil toplum örgütü olan UETD’nin organize ettiği toplantılarda özellikle UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik Almanya’daki yukarıda dile getirdiğim “değişimden” teşkilat olarak memnun olduklarını dile getirdi. Konuşabildiğim üyelerin de “tek, tek yorumları” aynıydı. Almanya’da insanlarımız bu gelişme “geç de olsa” olduğu için memnunlar.
Ancak özellikle belirtmek istiyorum. Bu durup dururken olmuyor. Elbette Almanya’da insanlarımızın her geçen gün daha başarılı konuma gelmeleri ve örgütlü mücadeleyi daha iyi organize etmeleri taleplerinin de ciddiye alınmasını sağlamakta.
Öte yandan artık o eski “2002 öncesi” Türkiye’nin değil “sosyalleşen, demokratikleşen ve modernleşen” güçlü ve yeni Türkiye’nin ulaştığı konum da bu tür gelişmeleri olumlu yönde tetiklemekte. Almanya’da Aydan Özoğuz’un federal düzeyde bakan olması sadece Almanya’da yaşamakta olan insanlarımıza değil Türkiye’ye de olumlu bir mesaj. Almanya da artık yeni Türkiye ile ilişkilerinde karşısında “aynı göz hizasında” bir muhatap olduğu gerçeğine ayak uydurmakta.
Ayını AB nezdinde olduğu gibi!
TBMM tarafından kabul edilmesinden itibaren başlayacak süreç kapsamında 3.5 yılın sonunda “AB’ye vizesiz seyahat edebilme” imkanı sağlayacak anlaşmada imzalar bugün atıldı. Törende konuşan Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, bugünün yani “16 Aralık 2013” tarihinin gerçek anlamda milat olduğunu söylerken çok haklıydı.
Türkiye ve AB arasında “Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni’ ve ‘Geri Kabul Anlaşması” AB ile ilşkilerimiz göz önünde tutulacak olursa bir “tabu yıkımı”. Bu anlaşmayı okumadan ve bilmeden “eleştiri” dile getirenler aslında sadece “muhalif olmak için muhalif” olan çevreler.
“Neden 3,5 yıl bekliyoruz?” diyenler AB konusunda “bilgisizliklerini” sergilemekteler.
Bu süre aslında Türkiye’de büyük bir “değişim” anlamına gelecek. Daha düne kadar “sınır koruma” dendiğinde “jandarma” anlayan mantıklar da değişime uğrayacak. Aynı “Sahil Koruma” alanında gündeme gelen sivilleşmede olduğu gibi “sınır koruma” da günümüz koşullarında “askeri” olmaktan çıkmak zorunda. AB’nin “Frontex” birimi modeline uygun bir “Sınır Koruma” yapısının oluşması bugünden yarına olmayacak. Aynı şekilde sınırların teknik olanakların sonuna kadar değerlendirildiği sistemlerle tam denetim altında olması ve bu değişime uygun personelin eğitilmesi gibi yapılması gereken çok iş var. Buna bir de “geri aldığımız ve ülkelerine geri yollayacağımız şahıslar için inşa etmemiz gereken ve onların kısa sürede olsa human koşullarda kalmasını arzuladığımız yapılar da önemli.
Kısacası bu “3,5 yıl” kuralı AB için değil! Kendimiz için!
Sonuç olarak başta AB Bakanımız ve Başmüzakerecimiz Egemen Bağış’ın ve ekibinin dört yıldır süren çalışmaları da dahil olmak üzere Ankara’da büyük bir iş başarıldı.
Hangimiz 3,5 yıl sonra AB’nin TC vatandaşlarına yönelik vizeyi kaldıracağını tahmin edebilirdi. İşte bu artık bir gerçek. Zaman çabuk geçer. Kısa bir süre sonra “vize çilesi” sona eriyor.
“AB üyeliğimize” inanmayanlar bence bundan sonra “büyük konuşmamalılar”.
Başbakanımızın bugün “Her zaman söylüyorum, yük olmaya değil yük almaya geliyoruz. Vize engeli çok daha önce kaldırılmış olmalıydı. AB’ye aday ülkeler gibi Türkiye de yararlanmalıydı.” diyerek dile getirdiği gerçek AB Üyeliğimiz için de geçerli!
Bir yanıt yazın