2014 yılı Türkiye için bir hayli hareketli geçecek gibi gözüküyor. 17 Aralık depreminin artçı şokları hala devam ediyor. Bu şoklardan sonuncusu dün (02.01.2014) Hatay Reyhanlı’da yaşanmış bulunuyor. Suriye sınırındaki Kırıkhan’da yüklü bir TIR ele geçiriliyor. Polis ve jandarma, devlet ciddiyetine uyarak ve görevleri gereği, şüphe üzere durdurdukları TIR’da arama yapmak istiyor. Ancak o da nesi? Hatay Valiliği söz konusu TIR’da arama yapılmasına izin vermiyor ve arkasından TIR sırra kadem basıyor! Çünkü TIR’da taşınan malzeme “Devlet Sırrı” imiş! Jandarma ve Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcılığına ise sadece konuya ilişkin “TUTANAK” düzenlemek kalıyor. Tutanağa göre; TIR, MİT’in kontrolünde seyrüsefer yapıyormuş!
Oysa Danıştay, adli kolluğun cumhuriyet savcısını kaale almaması yönünde yapılan “Adli Kolluk Yönetmeliği”ni iptal ederek, yönetmeliğin eski halinin, yani polis ve jandarmanın gerektiğinde savcının emrinde olduğunu düzenleyen mevzuatın geçerli olduğuna karar vermemiş miydi? Hani Türkiye bir hukuk devletiydi ve hani Türkiye’de bağımsız yargı vardı ve hiç kimse yargıya emir veremez ve etkileyemezdi.
Suriye Ulusal Konseyi ve Kırıkhan’da Yakalanan TIR!
Kırıkhan’da şüpheli TIR’ın yakalandığı saatlerde İstanbul’da bir toplantı var! Sözüm ona Suriye Muhalefetini teşkil eden ve kendilerine “Suriye Ulusal Konseyi” adını veren muhalif gruplar iyiden iyiye karargâh ve üs haline getirdikleri İstanbul’da toplantı halinde. Türk Dış İşleri Bakanı da orada ve kürsüde. Şöyle konuşuyor toplantıya katılanlara hitaben:
“Bizim çabalarımız Suriye halkının acılarının dinmesi için yeterli değil. Uluslararası toplumun derhal harekete geçmesi, Suriye Ulusal Koalisyonu’nun da birliğini muhafaza etmesi lazım… Suriye Ulusal Koalisyonu en başından itibaren Suriye halkının iradesini yansıtan her türlü siyasi sürece destek verdi ancak buna rağmen saldırılar artarak sürdü… Biz Türkiye olarak Suriye halkının haklı taleplerini ve iradesini yansıtan sürece destek verdik destek vermeye de devam edeceğiz… Biz her zaman Suriye Ulusal Konseyi’ne destek verdik, vermeye devam edeceğiz…Suriye Ulusal Koalisyonu’nun da birliğini muhafaza etmesi lazım. Önümüzdeki birkaç hafta çok kritik…”
Suriye Ulusal Koalisyonu’nun Hristiyan ve sol görüşlü bir Arap olan Başkanı Ahmad Jarba ise Davudoğlu’na ve Türkiye’ye şu sözlerle teşekkür ediyor aynı toplantıda: “Suriye halkına en büyük desteği Türkiye vermiştir! Suriye’de çok acı yaşandı. Türkiye olmasaydı Suriye acınacak durumda olurdu. Suriye halkının temsil eden meşru yapı olarak buradayız. Türkiye her konuda bize destek verdi…”
Kırıkhan’daki TIR’ın yakalandığı saat oldukça önemlidir. Zira bu tır, aşağı yukarı Dış İşleri Bakanı Davudoğlu’nun Suriye Ulusal Konseyi’ne İstanbul’daki Feriye Lokantası’nda leziz kebaplar ve nefis çorbalar lüpledirilirken yapmış olduğu konuşma sırasında durduruluyor! Yani tam da Ahmed Davudoğlu’nun “Suriye Koalisyonu en başından itibaren Suriye halkının iradesini yansıtan her türlü siyasi sürece destek verdi ancak buna rağmen saldırılar artarak sürdü… Biz Türkiye olarak Suriye halkının haklı taleplerini ve iradesini yansıtan sürece destek verdik destek vermeye de devam edeceğiz” diyerek Türkiye’nin Suriye Ulusal Konseyi’ne vermiş olduğu desteği bir kez daha yenilediği saatlerde…
Takip eden saatlerde çiçeği burnunda İç İşleri Bakanı Efkan Ala demeci patlatıyor: “Orada Türkmenler var. TIR’da Türkmenlere giden yardımlar var. Herkes işini bilecek.”(1). Ayrıca, TIR’daki malzemenin “Devlet Sırrı” niteliği taşıdığı için TIR’da arama yapılmasına izin verilmediği deklare ediliyor Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kamuoyuna(2). TIR’da madem insani yardım malzemesi vardı, o zaman bu yardım malzemesi neden “Devlet Sırrı” olsun değil mi efendim. Siz, devletin polisinden, jandarmasından ve hatta savcısından neyi gizliyorsunuz ki?
Doğrusu Türkiye için pek alışıldık şeyler değil bunlar. Birkaç gün önce İstanbul’da yaşanan güç savaşının bir benzeri, dün Hatay’da yaşanıyor. Bu tür olaylar, belki önceden de yaşanıyordu ama bunlar kamuoyuna yansımıyordu. “Yen kırılır kol içinde kalır” hesabı, bunlar halka pek duyurulmuyordu. Ancak şu anda Yargı ve Yürütme arasında müthiş bir güç savaşı yaşanıyor Türkiye’de. Hem de halkın gözü önünde. İstanbul’daki yolsuzluk operasyonunu başlatan cumhuriyet savcıları nasıl ki; basına bildiri dağıtıp, başbakanın oğlu için düzenlenen çağrı kağıdının kamuoyuna sızdırılmasına göz yumdu iseler, Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcılığı da dün hemen hemen aynısını yaptı sayılır. Anlaşılıyor ki; yargı ve yürütme, birbirleriyle giriştikleri güç mücadelesinde basının ve dolayısıyla, kamuoyunun desteğini kendi arkasına alma gayretindeler.
Aaa, Suriye’de de Türkmen Nüfus Varmış!
Düne kadar devletin en üst düzey bürokratı, bugün ise bakanı olan Efkan Ala, “Kırıkhan’da yakalanan TIR’da bulunan malzemelerin Türkmenler için gönderilen malzeme olduğunu” söylediğine göre demek ki Suriye’de de bir miktar Türkmen nüfus yaşıyormuş! Efkan Ala, TIR’daki malzemelerin hangi Türkmenler için gönderildiğini açıkça söylemiyor ama biz bu Türkmenlerin Suriye Türkmenleri olduklarını “Karine” yoluyla keşfetmiş bulunuyoruz. Bu konudaki en güçlü karinemiz, TIR’ın yakalandığı, daha doğrusu durdurulduğu noktadır. Bu nokta, Kırıkhan-Reyhanlı güzergâhıdır. Yani Türkiye’nin Suriye sınırı. Suriye’ye açılan Cilvegözü sınır kapısının yakınlarında bir yer. Türkmenler olsa olsa, Suriye’nin Türkiye sınırına yakın bölgelerinde yaşıyor olmalılar! Zira tarihi bilgilerimize göre; Yavuz Sultan Selim döneminde, bu bölgelere önemli ölçüde Türkmen nüfus istihdam edilmiştir.
Mesela; Hatay İli’ne bağlı Yayladağı ilçesinin sınırları içinde yaşayan Oğuz Türkmenleri de, bugün bulundukları yerlere aynı dönemde ve Yavuz Sultan Selim tarafından yerleştirilmişlerdir. Cennet mekân Yavuz Sultan Selim, her nedense Araplara bir türlü güvenmemiş ve Türklerle-Araplar arasında bir tampon bölge oluşturmayı ve böylece Türklerin yoğunlukla yaşadığı Anadolu coğrafyasının güney sınırını güvenlik altına almayı yeğlemiştir. Bir taraftan da o bölgeyi Türkmenler vasıtasıyla kontrol altında tutmayı. Elbette bu coğrafyada Selçuklu döneminin bakiyesi olan Oğuz-Türkmen boyları da yaşamaktadır.
Ancak gelin görün ki; bu ülkenin “Stratejik Deha” sahibi olarak lanse edilen Dışişleri Bakanı, daha yakın zamanlarda Suriye’de kayda değer bir Türkmen nüfusunun yaşamadığını söyleyebilmiştir. Zira şu sözler Ahmet Davutoğlu’na aittir ve gazeteci Fikret Bila’ya söylemiştir “…Bütün bilgiler bizde mahfuz. Ne oluyorsa her sabah bizim önümüze geliyor. Kamışlı’dan başlayalım Nusaybin’in karşısına kadar gelen bölgede Kürt nüfusu var. Oradan Suruç’un karşısına kadar Araplar, Kobani’de Kürtler, sonra Araplar ve Türkmenler başlar. Afrin’de bir paket daha Kürt düşünün. Oradan güneye iniyorsunuz Hatay’a doğru sadece Sünni Araplar var. İdlib’in güney batısında biraz daha Kürt var. Sonra da Bayır Bucak Türkmenlerinin yeri başlar. Yani, ‘900 km’lik bir blok’ yok. Bütün bu coğrafyanın arkasındaki beyin şehir Halep. Nüfusun yüzde 80’i Sünni Arap, yüzde 10’u Kürt, kalanı Hıristiyan vb. unsurlar. Dümdüz bir coğrafya. Halep’teki düzen o yüzden önem kazanıyor. Merkezi hükümet gücünü kaybedince de facto alanlar ortaya çıktı. Kuzey Suriye kavramını da eleştiriyorum. Biraz coğrafya bilen bilir ki, Kamışlı’dan Lazkiye’ye kadar olan kuşak tek bir etnisiteden oluşmaz. Etnik haritaları çıkardık. Dışişleri’nden Genelkurmay’dan, Harita Müdürlüğü’nden tüm haritaları getirttim. Bizdeki verilerle basına yansıyanlar farklı. Kim getiriyor o haritaları anlamak mümkün değil. İki tane kasabadan büyük şehirde Öcalan posterleri açıldı diye baştanbaşa her yeri kırmızıya boyuyorlar…”
Özetle Ahmet Davudoğlu diyor ki; Suriye’de kayda değer bir Türk nüfusu! Olanlarsa orada burada kalmış insanlardır. Peki gerçek öyle mi? Hayır elbette gerçek öyle değil. Örneğin Prof. Dr. Ümit Özdağ’a göre; Suriye’de toplam nüfusun %10’unu nu teşkil edecek biçimde 1.5-2 milyon civarında Türk(Türkmen) yaşamaktadır(3).
Suriye Ulusal Konseyi’nde Türkmen bulunmuyor!
Ancak gelin görün ki; Türkiye, tarihi ve coğrafi gerçeklerden oldukça uzak, tamamıyla duygusal bazda ve keyfi bir yönetim anlayışı ile hareket eden bir iktidar tarafından yönetildiği için, bütün bu gerçekler göz ardı edilmekte ve dış politikalar da derme çatma yöntemlerle şekillenmektedir.
Dedik ki; Dışişleri Bakanı Davudoğlu’nun Suriye Ulusal Konseyi ile İstanbul’da toplantı yaptığı sırada Kırıkhan’da gizemli bir TIR yakalandı. Peki, kimmiş Türkiye’nin muhatap alıp ölümüne (daha doğrusu değerli yalnız olarak kalmayı göze alarak) destek verdiği bu Suriye Muhalefeti ya da Suriye Ulusal Konseyi? Bu konseyin içinde, dün Kırıkhan’da yakalanan TIR’la yardım gönderildiği söylenen Suriyeli Türkmenleri temsil eden bir örgüt var mı? İsterseniz Suriye muhalefeti olarak isimlendirilen ve sözüm ona “Suriye Ulusal Konseyi” adıyla tek çatı altında toplanan muhalefet gruplarını kısaca gözden geçirelim. 11 Kasım 2011 tarihinde Katar’ın başkenti Doha’da yapılan toplantıda şekillenen ve başına da Şam Emeviye Camii Eski İmamı Muaz El-Hatip’in getirildiği Ulusal Konsey şu gruplardan oluşuyordu: Suriye Ulusal Konseyi, Suriye Ulusal Kürt Konseyi, Suriye Ulusal Demokratik Bloku, Suriye Devrimi Mütevelli Heyeti, Suriye Yerel Koordinasyon Komiteleri, Suriye Genel Devrim Konseyi, Suriye Türkmenleri Bileşenleri, Suriye Müslüman Alimler Birliği, Suriye Yazarlar Birliği, Suriye Devrimi Aşiretler Konseyi, Ma’an Hareketi, Suriye Yerel Konseyleri, Suriye İş Forumu, Vatandaşlık Hareketi, Bağımsızlar.
Bu grupların dışında kalan ve silahlı mücadeleyi tercih eden başlıca gruplar ise şunlardır: Suriye Ulusal Koordinasyon Kurulu (SNCB), Nusra Cephesi, Suriye İslami Cephesi, el-Fecru’l İslamiyye Hareketi, Ahrar’uş Şam, el-Hak Tugayı, Ensaru Şam Tugayı, et-Taliatu’l İslamiyye Cemaati, Musab bin Umeyr Tugayı , Tevhid Ordusu, El-İmanu’l Mukatile Tugayları, Suriye İslami Kurtuluş Cephesi, Sukuru’ş Şam Tugayı, Ensaru İslam Topluluğu, el-Faruk Tugayı, Amr Bin el-As Tugayı, Davud Tugayı, el-Fetih Tugayı, el-Furkan Tugayı ve el-Nasr Tugayı’ndan oluşuyor(4).
Katar’daki toplantıdan sonra oluşturulan ve toplam 62 üyesi bulunan ve Suriye Ulusal Konseyi’nin içinde yer alan”Suriye Türkmenleri Bileşenleri” isimli oluşum üç üye ile temsil edilmektedir. Bu örgütün, Suriye’deki sayıları 1.5-2 milyon olan Türkmenleri ne derece temsil ettikleri elbette tartışılır. Şu kadarını söyleyelim ki; geçenlerde yanılmıyorsam bu üç Türkmen temsilciden birisi konuşturuluyordu televizyonlardan birisinde. Adam Türkçe değil, Arapça konuşuyordu iyi mi?
Özetle; Irak’taki Türkmenlerin tersine Suriye’deki Türkmenler muhtemelen büyük ölçüde asimile olmuşlardır. Elbette Türkiye’nin hataları yüzünden. Türkiye dünkü hataları yüzünden Suriye Türkmenlerini kaybetmiştir. Şimdi de Irak Türkmenleri yok olmakla karşı karşıyadır. Daha doğrusu Irak Türkmenleri, Türkiye’ye karşı besledikleri umutları yitirmek üzeredirler. Çünkü Türkiye, Kürt Açılımı konusunda Mesut Barzani’yi yanına çekme adına Barzani’ye bağlı güçlerin, Musul, Kerkük, Tuzhurmatu ve Altınköprü gibi yerleşim yerlerinde Türkmenlere karşı yapmış oldukları ve pek azından haberdar olduğumuz katliamları ısrarla görmezden gelmektedir.
______
1- ttp://birgun.net/haber/susurlukta-kamyon-kirikhanda-tir-9357.html)
Suriye Türkmen Meclisi Başkan Yardımcısı Hüseyin El-Abdullah, “Türkmenlere yardım getiren bir TIR yok. Geçen hafta İsviçre’den içinde kıyafet olan bir TIR geldi. Ankara’dan ne başka bir yardım ne de silah yardımı alabiliyoruz. ‘Biz sadece Türkmenlere vermeyiz” diyorlar. Bizim orada askerlerimiz (Türkmenler) savaşıyor. Türkiye, askerlerimize 1 cent bile vermedi” demek suretiyle İç İşleri Bakanı Efkan Ala’yı yalanlamış bulunmaktadır (bk.
2-http://gundem.milliyet.com.tr/kirikhan-daki-tir-devlet-sirri/gundem/detay/1816582/default.htm,
3- bk. “Tarih ve Coğrafya Bilmeyen Dış İşleri Bakanı” başlıklı makalemiz,
,
4-http://dunya.milliyet.com.tr/suriye-muhalefetinde-kim-kimdir-/dunya/dunyadetay/22.03.2013/1683691/default.ht