SÖZDE SOYKIRIM DOSYASI : ERMENİLERİN ZULMÜ

ERMENİLERİN ZULMÜ - image001131

ERMENİLERİN ZULMÜ

ERMENİLERİN ZULMÜ - image0029

Fransız Akademisi üyelerinden Funck Bretano’nun ifâdesine göre; vahşî hayvan sürülerinden farksız olan haçlı gürûhu 1096 yılında Anadolu topraklarına saldırdıklarında, İznik civârında yakaladıkları müslüman çocukları parçalamışlar, etlerini şişlere geçirip ateşte kızartmışlar ve henüz pişmeden çiğ çiğ yutmuşlardı. Antakya’ya ulaştıklarında ise, başlarındaki kan içi papaz Pierre I’Ermit’in ısrârıyla, yerlerde yatan şehid Türkler’in cesedlerini birer birer toplamışlar, etlerini kemiklerinden ayırmışlar; sonra da tuzlamış, pişirmiş ve karınlarını bununla doyurmuşlardı. Onlar kızarttıkları müslüman etleriyle iştahlarını (!) tatmin ederken, ölenlerin zincire vurulmuş olan yakınları da surlardan büyük bir acı ve çâresizlik içinde, gözyaşları dökerek olup biteni seyrediyorlardı.

Brentano eserinde devamla, Fransızlar’ın millî destan (!) olarak kabul ettikleri “Chanson d’Antioche” den şu tüyler ürpertici satırları nakleder:

“Antakya önlerinde açlıktan şikâyet eden haçlılara, hıristiyan din adamı (!) Pierre I’Ermit şu tavsiyede bulunur: ‘Açlığınızın sebebi korkaklığınızdır. Türk cesedlerini toplayın! Tuzlayarak pişirilirse daha lezzetli olur!..” Bunun üzerine haçlılar onun dediğini yaptılar.” (Funck Brentano, “Les Croisades”, Paris 1934, s. 24.)

Bugün kendilerini medenî olarak tanıtmaya çalışan Türk ve Müslüman devletlere kendilerince medeniyet dersi vermeye kalkışan batılı ülkelerin nasıl bir dinî ve millî geçmişe sâhip olduklarını, soylarının ve köklerinin nasıl bir asla dayandığını bu gibi “Millî Destan”larından açıkça görmek mümkündür. Bugün ellerine fırsat geçtiğinde, yine aynı şeyleri yapacaklarında şüphe yoktur. (Avrupa dillerinin ilk yazılı eserleri arasındaki bu gibi birçok destan, Türkler aleyhindeki söz ve iftiralarla doludur.) Gözlerini kan ve vahşet bürümüş olan haçlı gürûhu yalnız bu kadarıyla kalmamışlar, Antakya’ya saldırdıklarında yaklaşık on bin Türk’ü boğazlayarak, bölgedeki bütün câmileri yakmışlardı. Nitekim hâdiseyi bizzat gözleriyle gören papaz Lemoine yapılan yağma ve katliamdan bahsederken; “Bizimkiler sokakları dolaşıyor, rastladıkları çocuklarla ihtiyarları paramparça ediyorlardı. Ancak o gün herkes boğazlanamadı. Ertesi gün bizimkiler geri kalanları kestiler.” demişti.(Funck Brentano, “Les Croisades”, Paris 1934, s. 57)

Sözü edilen bu kitap Ermenistan’nı n ilk Başbakanı Kaçaznuni’nin 1923’te parti konferansında sunduğu tebliğ metni olarak Mehmet Perinçek tarafından Rus arşivlerinde bulunmuş ve Kaynak Yayınları tarafından kitap olarak yayınlanmıştır. Bildiğim kadarı ile su anda İngilizce ve Fransızca olarak da yayınlanmış, Almanca çevirisi de bitirilmiş olabilir. Daha bir kaç dile çevrileceğini de biliyorum. Hatta İsçi Partisi bu kitabi Avrupa’da parlamenterlere gönderiyor. Umarım devlette ya da sivil toplum örgütlerinde birileri akıl eder de böyle bir kitabı her dilde çevirip tüm dünya yayın organlarına, AB meclisi üyelerinin ev adreslerine, sivil toplum kuruluşlarına, kitapçılara, kütüphanelere gönderirler. Önemli olan dünyanın bilmesi.

Türklere biz savaş açtık!

Uluslararası faaliyet gösteren Ermeni lobilerinin sözde soykırım iddiaları, Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni tarafından yalanlandı. Kaçaznuni’nin 1923 yılında Bükreş’te yapılan Ermeni meselesi ile ilgili Taşnak Partisi toplantısında sunduğu rapor gerçekleri bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Kaçaznuni’nin Osmanlı döneminde yaşananları anlattığı kendi imzasını taşıyan rapor, Türk Hava Kurumu (THK) tarafından Rusça’dan Türkçe’ye tercüme edilerek kitap haline getirildi. Kitapta yer alan bilgiler Türkler’in Ermeni soykırımı yaptığı iddialarını kesin bir dille yalanlarken, kitap Türkiye genelindeki bütün kütüphanelere ulaştırıldı. Kaçaznuni’nin yakın tarihe ışık tutan belge niteliğinde sözlerinin yer aldığı kitap, Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu’ na karşı nasıl bir ihanet içinde olduklarını da gözler önüne serdi. Yıllarca sözde soykırıma uğradıklarını iddia eden ve dünya kamuoyunu baskı altına almaya çalışan Ermenilerin bütün tezlerini çürüten ilk başbakanları, 128 sayfalık raporunda şu çarpıcı ifadelere veriyor:

Operasyona katıldık

1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı dönemde, Güney Kafkasya’da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı. Sadece birkaç hafta içerisinde Ermeni devrimci Taşnaksutyun Partisi hem bu birliklerin kurulmasına hem de Türkiye’ye karşı gerçekleştirdikleri askerî operasyonlara aktif biçimde katıldı.

Barışı sabote ettik

Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türkler’in düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye’den “denizden denize Ermenistan” talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hâkimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmî çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türkler’le savaştık. Öldük ve öldürdük. Artık, Türklere ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?

Gerçekleri göremedik

Askerî operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklerin millî mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vadettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiç bir zaman devlet olamadık. Türkiye Ermenistan’ı diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik.

Aklımız dumanlanmıştı

Biz Ermeniler kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık. Sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Çar hükümetinin Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik. Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin sözlerine büyük önem vererek, kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.

Türkler doğru yaptı

1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir göçe tâbi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadı r. Bu yöntem en kesin ve uygun olanıydı. Kızgınlık ve korku içinde bulunan biz Ermeniler, ‘suçlu’ arıyorduk ve bu suçluyu Rus Hükümeti ve onun kalleşçe politikaları olarak belirledik. Siyasal açıdan olgunlaşmamış ve dengesiz insanlara özgü bir şaşkınlık içinde, bir uçtan diğerine savrulmaktaydı k. Rus Hükümeti’ne karşı dünkü inancımız ne denli körü körüne ve temelsizse, bugünkü suçlamalarımız da o denli körü körüne ve temelsizdi. Siyasal bir parti (Taşnaksutyun) olarak biz, meselemizin Rusları ilgilendirmediğ ini ve onların gerektiğinde cesetlerimizi çiğneyerek geçip gidebileceklerini unutmuştuk.

Barış teklifini reddettik

1914-1918 yıllarında emperyalistlere karşı savaşlarında bozguna uğrayan Türkler, direnerek iki yıl içerisinde tekrar kendilerine geldiler. Yeni genç ve milliyetperver duygularla hareket eden bir nesil ortaya çıkarak, Anadolu’da kendi ordusunu yeniden organize etmeye başlamıştı. Türkiye’de millî bilinç ve kendisini savunma içgüdüsü uyanmıştı. Onlar küçük Asya’da istiklâllerini hiç olmazsa bir şekilde temin edebilmek için Sevr Antlaşması’na askerî güçle karşı koymak zorundaydılar. Bizim bu dönemde barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Çok geçmeden sınırlarımıza askerî operasyonlar başladığında, Türkler bizimle bir araya gelmeyi ve görüşmelere başlamayı teklif ettiler. Biz ise onların bu teklifini geri çevirdik. Bu büyük bir hataydı. Bu, görüşmelerin kesinlikle başarıyla sonuçlanacağı anlamına gelmezdi ama bu görüşmelerde barışçı bir sonuca ulaşma ihtimâli vardı.

Herkes bizi kandırdı

“Kaderden şikayet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) millî psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun Partisi de bundan kaçamamıştır. Sanki uzak görüşlü olmamız bir kahramanlıktı, çünkü isteyen herkes, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar, Gürcüler, Bolşevikler tek kelimeyle bütün dünya bizi kolayca aldattı, atlattı ve ihanet etti. Oysa bizler safça bu savaşın Ermeniler için yapıldığına inandırılmıştık.”

Barışı sabote ettik

Osmanlı’dan, Akdeniz’e uzanan bir Ermenistan talep ettik. Derhal gönüllü birlikleri oluşturduk, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. İsyanımızın temelinde İtilaf Devletlerinin bize vadettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik.

HALAÇOĞLU: Bu itiraflar gerçeğin ta kendisidir

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU, Ermenistan’ın ilk başbakanı Kaçaznuni’nin itiraflarının gerçeğin ta kendisi olduğunu söyledi. Halaçoğlu, “1923’te başbakanlık görevine gelen Kaçaznuni, aynı yıl Bükreş’te Ermeni meselesinin ele alındığı Taşnak Parti Konferansı’nda, şimdi Türk Hava Kurumu tarafından kitap hâline getirilen 128 sayfalık raporu tebliğ olarak sunmuştur. Bu konferansa katılan SSCB ve Avrupalı delegasyonun huzurunda Kaçaznuni, bütün gerçekleri açıklamıştı. Kaçaznuni, buradaki konuşmasında, ‘İtilaf devletleri bizi hep Anadolu’da bir Ermenistan hayaliyle kandırdı. Bu boş hayale kapılarak Taşnak çeteleri kurup, 7 cephede savaşan Osmanlı ordularına silah ve mühimmat götüren birliklere saldırdık. Sonuçta İtilaf devletleri verdiği sözü tutmadı. Biz de Osmanlı’ya ihanetimizin bedelini tehcir ile ödedik. Böyle yapmasaydık belki de bu tehcir olayı başımıza gelmezdi’ diyerek bugünkü sözde soykırım iddialarını ortaya atanlara tokat gibi bir cevap vermiştir. Türk Hava Kurumu’nun bunu kitap hâline getirmesi sözde soykırım iddialarını savunan devletlere de ibret olacak bir harekettir. Bunda emeği geçenleri takdir ediyorum ve kendilerini destekliyorum” diye konuştu….

DSS


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir