Yıllardır gidip geldiğim uluslararası toplantılarda karşılaştığım,yaşı benden bir hayli küçük bir Kürt Milletvekili, ülkesinden “Kuzey Irak” diye söz ettikçe kızıp, küplere biner, ama saygıyı-sevgiyi asla bırakmaksızın, “Kürdistan” sözcüğünü kullanacağım günleri de nasılsa göreceğini ısrarla söyler dururdu.
Perşembe’nin Gelişini Çarşamba’dan Çok Önce Beklemek
2014 başında karşılaştığımızda, uluslararası istatistiklere atfen bölgeye “Kürdistan” dediğimde, gelip hararetle elimi sıktı ve duygu yüklü gururunu okşamış olduğum için olsa gerek, bundan sonra bana Profesör Kalaycıoğlu değil “Sema abla” diye hitap edeceğini beyan etti. Samimiyetle 2019 yılı için bağımsızlık hazırlıklarını dile getirdi. Bağımsız bir devletin sürdürülebilirlik koşullarının özellikle “Kürdistan” ve “İskoçya” için zorluklarını, ekonomik açıdan dile getirdiğimde ise, bana “bu işin en kolay yanı” dedi. Acaba öyle mi?
Rakamların Dili ile Yarı Otonom bir Bölge olarak “Kürdistan”
Şimdi elimde, Mayıs 2014 tarihinde, The Economist Intelligence Unit, tarafından yayınlanan, “Benchmarking the Kurdistan Region”(Kürdistan Bölgesini Kıyaslamak) adlı rapor var. Rapor kısa ve öz olarak, başlıklar altında, hâlâ bir bölge olarak tanımlanan “Kürdistan”ın, güçlü ve zayıf yanları ile, hem küresel, hem de bölgesel olarak, siyasi istikrar, dış güvenlik, iç güvenlik, doğal ve beşeri kaynak tablosunu ortaya koymuş, fiziki, yasal, kurumsal ve teknolojik altyapı durumu ile iş yapma imkânlarını, dış yatırım iklimini, dış ticaret, finans ve piyasa fırsatlarını mukayeseli olarak gözler önüne sermiş.
Kürdistan Bölgesinin Güçlü Yanları
Bu rapor yayınlandığında henüz IŞİD Musul’u kuşatıp, Erbil’i tehdid etmeye başlamamıştı. Oysa ben raporun ayrıntılarını incelerken, böyle bir jeopolitik risk bölgede tozu dumana katmakta. Ancak rapora göre Kürdistan, her hâl ve şart altında fırtınalı bir denizin ortasında bir istikrar adacığı gibi.
Müreffeh, zengin, progresif ve ama en önemlisi temkinli. Geçmişin çalkantılı deneyimlerinden ders almış ve beklentilerini akılcı bir zemine dizginlemiş. Elbette ekmek elden ve su gölden değil. Ama Irak Merkezi otoritesi ile paylaşımından elde ettiği petrol geliri nedeni ile vergiler düşük ve özellikle yabancı yatırımcıyı bir hayli cezbeder bir düzeyde.
Bu Kürdistan Bölgesel Yönetiminin (yarı otonom) küresel iş ortamı indeksi itibarı ile 14. sırada olmasının temel nedenlerinden biri. Bir başka neden de bölgeye geri döndüğü iddia edilen zengin Kürt diasporasının varlığı. Hem paralı, hem akıllı, hem de müteşebbis güngörmüş Kürtler, Kürt Bölgesel Yönetiminin hem umudu, hem de kıvancı.
Ya Temel Zafiyet Noktaları
Gelin görün ki içinde bulunduğu jeopolitik risklerin ötesinde, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, hâlâ zayıf bir fiziki, hukuki ve idari altyapıdan şekvacı. Yok dense bile varlığı sabit olan kayırmacılık önemli bir sorun. Kavmiyet, mezhep ve aşiret bağlarının liyakate tercihi, daha besmele ile yola çıkarken aşikar olan bir sorun. Bununla atbaşı giden yolsuzluk ise gelecek için umut kırıcı olmasa bile heves köreltici.
Kürdistan bölgesinde hala istatistikler güvenilir bir biçimde toplanamıyor. Bazı temel ekonomik verileri bile başta Türkiye olmak üzere ticaret ortaklarından alıyorlar. Eğitim kurumları yetersiz, okullaşma Irak ortlamasının bile altında. Sağlık sektörleri tam oturmamış. Evet suç oranı bölgedeki diğer ülkelere göre çok düşük. Ama ne yazık ki kadına yönelik şiddet, önü alınamayan bir gerçek olarak, bölge komşularından hiç farklı değil.
Bağımsızlığa 5 Kala-6 Kala
Bir aceleleri yok. Ama 2019 teleffuz edilen bir tarih. Hızla değişen bölge dinamikleri nedeni ile daha önce olabileceği bile dile getirildi. Bunu kim destekliyor? Belki ABD, belki AB, belki oyunu pek açık oynamasa bile Türkiye. İran’ın tutumundan kuşkulular. Suriye Kürtleri ile birleşmeyi düşlemiyorlar bile. Üstelik rasyonel oldukları için bir bağımsızlık referndumundan bile, Irak’taki yeni gelişmeler ve kapıya dayanmış IŞİD dolayısı ile söz etmiyor, planları erteleyebilecekleri izlenimini veriyorlar.
Kaygı verici bir başka Mağduriyet Edebiyatı
Tarihin, yakın ve uzak komşuların onları hep mağdur ettiği tartışması, belki “çekilen ortak çileler” merkezli millet oluşturmanın kaçınılmazı. Ellerinde doğanın onlara bahşettiği zenginliğe ne kadar şükran duyuyorlar? Kendi başlarına kalsalar bu zenginliği kavga etmeden aralarında paylaşmayı becerebilirler mi? “Senin kavmin, mezhebin ve dinin benimkine karşı” tutumuna girerler mi? girmezler mi? üzerine yorum yapmayacağım. Ama geleceğin mutasavver bağımsız Kürdistan’ı için bir başka “mağduriyet” konusu var ki asıl beni endişelendiren o.
“Coğrafi Mağduriyet”
Böyle bir deyim kullanılıyor mu bilmiyorum. Araştırmadım. Yakıştırdım oldu sanki. Ama ben “Karaya Hapsolmuş”(Land-locked) ülke deyiminden hiç hoşlanmıyor, kendi ülkesi için bunu bir coğrafi mağduriyet unsuru olarak dile getirenlere hep İsviçre’yi hatırlatıyorum. Avusturya ve Macaristan’ı işaret ediyorum. Kaynak zengini Mogolistan da dilimin ucuna geliyor. Ama söylemiyorum. Zaten beni İsviçre ve Macaristan’dan öteye geçirmiyor ve hemen denize kıyıdaş olmanın önemini anlatıyorlar. Denize girmek için mi? Gün batışını seyretmek için mi? Tabii değil. Elbette geçerli ve kolaylık getirecek nedenleri var. Ancak asıl sorun ufuktaki olası bir bağımsızlığın, Orta Doğu bölgesine başka hangi sorunları yaşatacağı, hangi jeopolitik külfeti yükleyeceği ve Türkiye’nin bu sorunlardan ne kadar pay alacağı.
Bir yanıt yazın