YENİ TÜRKİYE TASFİYE EDİLİYOR

Haziran’da Kuzey İrlanda G8 Zirvesi’nde,Suriye sorununu çözümlemek ve Suriyelilere istedikleri değişiklerde yardımcı olmak üzere,
“Geçici bir yönetimi sağlayacak Cenevre sürecinin desteklenmesi: Irak’tan dersler çıkararak devletin temel kurumlarının geçiş sürecinde korunmasının sağlanması: Suriye’yi İslamcı terörizmi besleyen kaynaklardan arındırma ve terörizmin lağvedilmesi: kimyasal silah kullanımını önlenmesi:tüm Suriyelilerin onayını alan bir Suriye hükümetinin desteklenmesi” kararları alındı.

*
Eylül’de BM Güvenlik Konseyinin farklı görüşlerde 5 ülkesi, İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planını merkezleyip, çevresinde iç savaşı yayılma potansiyeliyle tek başına küresel dengeye tehdit oluşturan Suriye sorununu çözmek, bölgeyi cihadçı terör örgütlerinden temizlemek ve İran’ın nükleer gelişmesini ortak bir çözümle engelleyerek Ortadoğu’da barışı gerçekleştirmek üzere, Suriye’de kimyasal silahların imha edilmesine ilişkin 2218 sayılı kararıyla pekişen ve yürütülen bu süreç başladı.

*
Geçen hafta Türkiye’de konusu -arka planında: BM Güvenlik Konseyinin nükleer programından vazgeçmesi -aksi halde, gelirinin çoğunu petrolden sağlayan İran’ın merkez bankaları ile işlemlerinin askıya alınmasıyla çökertilmesini öngören kararının, AKP hükümetince by-pass edilmesi,
Ön planında: Aralarında iş adamları,banka müdürleri,belediye başkanları,bakan çocuklarının da bulunduğu bir organize suç örgütünün İstanbul’da bazı arazilerin usulsüz olarak imara açılmasıyla kazandıkları milyonlarca liralık rantın -bir bölümünün, iç edilmesi -diğer bölümünün, aklanıp dövize ve altına çevrildikten sonra İran’dan doğal gaz ve hampetrol ithalinde kullanılması olan bir soruşturma başlatıldı.
Bu karakteriyle soruşturmanın olası sonuçlarının Türkiye’yi uluslararası hukuk operasyonlarına muhatap etme olasılığını belirtmek gerekiyor!

*
Bu manzaranın önünde Başbakan Erdoğan, ortada çok büyük yolsuzluk,rüşvet iddiaları ve bununla ilgili bir soruşturma varken,soruşturmanın yasalara ve hukuka uygun biçimde yürütülmesini önlemek ve olayın üstünü örtmek için elinden geleni yapıyor.
İnanılmaz bir keyfilikle Ceza Yargılama Yasası’nın hükümleri ve ilkelerini gözardı ediyor, büyük bir tasfiye operasyonu yapıyor, halkın bilgilenme kanallarını sansürlüyor.
Sonra görülmemiş pişkinlikle,”Yolsuzluk kılıfına gizlenmiş bir saldırıyla karşı karşıyayız. Bu bir yolsuzluk soruşturması değildir. Bu millete karşı açık bir tezgahtır. Yeni Türkiye’de uluslararası operasyona yer olmayacak. Yeni Türkiye’de hukuk keyfiyet içinde olmayacak. Yeni Türkiye’de milli iradeye suikastler yapılmayacak,
” Ya millet,ya zillet” diyor!

*
Halbuki Bay Erdoğan başbakan olması sergüzeştinde kişiliğinin ve konumunun;ABD’nin kendisine küresel güç ve İsrail’e güvenlik sağlamayı teminen Türkiye ve Osmanlı’nın ardından oluşan devletlerde İslami hareketler vasıtasıyla kurulacak İslam Birliğinin oluşması,
Birliğe dönüşüm sürecinde ülkelerin ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerinin birbiriyle etkileştirilmesiyle zayıflatılmaları -bu sayede, sağlanacak maksimum kârın lideri olduğu küresel ekonomiye ilişiklenmesini amaçlayan projesinin bir sonucu olduğunu ve bunun millete yaşatılan büyük bir zillet olduğunu -pekâlâ, biliyor.

*
Üstelik, Bay Erdoğan ABD’nin verdiği destekle mevcut TC.Anayasa’sına rağmen, işbirlikçi siyasi iktidarının cemaat ile birlikte devletin icra-yürütme-yargı kuvvetlerini tek elde toplamayı becerdiğini,
Bu suretle tüm kurumlar ve silahlı kuvvetleri üzerinden Türkiye Cumhuriyetine ipotek koyduğunu,
Hareketlerini kısıtlayan ekonomik dengeleri yeniden düzenlerken ülkenin parasını çarçur etmekten öte-bir güzel, kendi servetlerini de büyüttüklerini,
Devleti, Osmanlı’nın İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kurumları ve kültürel kodlarının çağdaşlaşmasına yönelik politikalarıyla kurumsallaştırdıklarını da biliyor.
“Yeni Türkiye” ifadesiyle bu yapıyı kastediyor.

*
Bay Erdoğan’ın anlayamadığı şey; algısının,”İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nde belirtilen geri alınamaz hakların tümünden yararlanmayı sağlayan ahlaki ve kültürel koşulları oluşturmaya açık olduğunu sanmasıdır.
Halbuki,Batı’nın aydınlama yöntemlerini terslediği için küresel zenginliğin başlıca hammaddesi ve ürünü olan bilginin yaratılması ve sermaye hareketlerine cazibe yaratması olanaklı görülmüyor.
Son zamanda ABD; Türkiye ve İslam ülkelerinde besleyip yetiştirdiği, İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı tezinde başta Erdoğan olmak üzere, İslamcı siyasi ya da dini liderleri, bu sanıları yüzünden fütursuzca neden oldukları sonuçlarda itham ediyor.

*
Eğitildikleri “La şarkıyye la garbiyye illa İslamiyye illa İslamiyye” felsefesiyle Türkiye’nin Müslüman Ortadoğu’nun bir parçası olarak algılanması ve sonuçlarından,
Dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesi yerine,ekonomik ve siyasal yönetim anlayışlarıyla bireysel ve toplumsal hafızayı zayıflatmak suretiyle nifakçı, ikiyüzlü ve takiyyeci karakterli tuhaf ve rahatsız edici sosyo-kültürel yapıların kurulması ve bu kaynağın İslamcı Cihat örgütlerini beslemesinden,
İdeolojik İslamcılık ile Suriye,Irak,Mısır yönetimine yüklenerek mütemadiyen Ortadoğu gerginliğini tırmandırma girişiminde olunmasından,
Suriye politikalarını değiştiriyor gibi görünürken, “Barış Konferansı Esad’sız toplansın, bütün vebal Esad’a yüklensin ” sonucunu verecek fikri yapıyla diplomatik çözüm eğilimine-giderek,İran’ın nükleer programıyla ilgi diplomatik görüşmeleri akamete uğratarak,İsrail-Filistin arasında bir barışa engel çıkarıldığı ile itham ediliyor.

*
O yüzden, İslamcı Cihad’ı besleyen İslamcı ideolojisinin sonuna gelinmiştir -işte,ortaya saçılan çok büyük yolsuzluk,rüşvet iddialarını,kara para ilişkilerini ve terör örgütlerine yapılan desteklerin açıklanmasını,sorgulanmasını,soruşturmanın yasalara ve hukuka uygun biçimde yürütülmesini önlemek ve olayın üstünü örtmek için elinden geleni yapıyor.
Hem, ahlaki zaafiyeti ortaya döküldükçe toplumsal itibarı düşüyor.
Hem,işgal ettiği devletin yargı,yürütme ve yasama erkleri çerçevesinde soruşturulmalarının yasalara ve hukuka uygun biçimde yürütülmesini önlemek ve olayların üstünü örtmek için elinden geleni yaparken, tüm kurumları bölüyor,ayrıştırıyor,parçalıyor,küçültüyor.
Mısır’da Mursi ve Müslüman Kardeşler Örgütünün tasfiyesinden sonra kendi eliyle inşa ettiği yeni Türkiye’nin en kolay şekilde lağvedilmesinin yolunu açıyor.

*
Öte yanda,Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın “Cemaat orduya kumpas kurdu” açıklaması üzerine,
Ergenekon ve Balyoz Davasının ABD/İsrail/NATO/AKP/Cemaat işbirliğince çözülememiş dosyalar ve sahte belgelerle tertiplenmiş, savcısının Başbakan olduğu ve Kemalist ideolojinin tarihten silinmesine yönelik bir kurgu olduğuna inanan Türkiye’nin en donanımlı kesimleri, davanın sanık avukatlarının sözcülüğünde -hem,
“Cumhuriyet başsavcıları bu ihbarı dikkate almalıdır. Özgürlükleri hukuksuzca ellerinden alınan herkesin derhal özgürlükleri ve itibarlarının iade edilmesini talep ediyoruz” diyor -hem de,bu olayda en önemli sorumluluk sahibi olması gereken Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’den personeline, mağdur edilen TSK’ya ve TSK’nın görevlerine sahip çıkması isteniyor.
Komuta heyeti de ya tasfiye ya devam noktasında bulunuyor.

*
Millete zillet sizsiniz!
İslamcı ideolojiyle inşa edilen Yeni Türkiye özgür akıl ve özgür vicdan sahiplerine zillettir.
Yeni Türkiye’nin lağvedilmesiyle doğacak umudlara gafil kalmak da bir diğer zillet!
Şimdi Erdoğan’ı sarsmak,sarsmak,sarsmaya devam etmek gerekiyor…

27.12.2013


Yazıları posta kutunda oku