YARGI KUŞATILIRKEN

YARGI KUŞATILIYORMU?

Birkaç ay önce Demokrasilerde Yargı Gücünün durumu ile yazdığım yazılarda çizdiğim tablo bu gün bütün heybetiyle karşımızda. Ortada devasa boyutta bir suistimal iddiası var. Polis ve savcıların iddianamesinde bazı Bakanlar ve çocuklarının ağır bir rüşvet olayından suçlanmaları var. İddialar bir ucu ile Başbakanın aile fertlerine kadar uzuyor. Başbakan Yasama ve Yürütme güçlerini kullanarak bu iddiaları çürütmek amacıyla hiç vakit kaybetmeden iddia sahiplerine saldırıyor. Bu suçu ortaya çıkaran polis ve yargı organları hemen görevlerinden alınıyor yeni yandaş atamalarla adeta suç buharlaştırılmaya çalışılıyor. Dikkatimizi çeken en önemli husus; devletin suç ve suç unsurlarını görmezden gelip, bütün gücünü suçla ilgisi olmayanların üzerine oturtmasıdır.

Geçen bir yazımızda belirttiğimiz gibi; bir dereceye kadar halkın yürütmeye karşı olan itaati, hükümetin elindeki kuvvete bağlı olur. Ancak devletin asıl görevi halkın yaşamını zorlaştırmak değil kolaylaştırmaktır. Devletin amacını gerçekleştirmek için kuvvete sahip olması, aldığı tedbirler, kuvvetin politikanın efendisi değil, hizmetkârı olmasını sağlamak içindir. Devlet sadece güçlerin çatışmasını değil, özel maharet, bilgi ve yöneticiliği kullanarak bir ulusun özgür, adil ve mutlu bir yaşam sürebilmesini de sağlayabilmelidir

Başbakan Erdoğan bu olaylarla ilgili yaptığı bir konuşmada Hâkim ve Savcıları hedef almış ve onların seçilerek değil atanarak geldiklerini söylemiş ve atananların yani Hâkim ve Savcıların tıpkı diğer bürokratlar gibi seçilenlere tabi olmaları gerektiğini ima etmiştir. Okurlarım eğer hatırlayabilirse Yargı Gücü ile ilgili olarak yazdığım bir yazıda böyle yanlış görüşlere temas etmiş ve şöyle söylemiştim:

Egemenlik güçlerinden (yasama, yürütme, yargı) hangisinin daha üstün olduğu, seçime dayandığı için yasama ve yürütme güçlerinin demokrasinin temel şartı (halkın seçimi) nedeni ile atanmışlardan oluşan yargı gücünden daha üstte olması gerektiği konusunda tartışmalar yapılabilecektir. Böyle bir sorunun cevabı açık ve nettir. Bu güçler aslında egemenliğin gerçek sahibi olan halka ait güçlerdir. Halk yasama ve yürütme gücünü kendi seçtiği temsilcilere verirken uzun bir eğitim ve uzmanlık gerektirmesi nedeni ile “adalet tevzii” işini yetişmiş elemanlara vermiştir. Bu güçlerin hiçbiri birbirinden üstün kabul edilemez. Temel amaç ulusun mutluluk, refah ve güven içinde yaşamasıdır. Bu nedenle her üç güç bazen birbirine destek vererek, bazen de kontrol ederek yardımcı olurlar.
Yargının büyük ölçüde bağımsız olması, hele yürütmenin şu veya bu şekilde (maaş, terfi, atamalar, cezalandırmaları gibi konularda) yargı organlarını kontrol altına alması, bu gücün pasifize edilmek istenmesi, demokratik yaşamın kaybolmasına sebebiyet verecek en önemli olaylardan biridir. Bu nedenle çağdaş demokratik düzenlerde, siyasi gücün elindeki organlar (mesela Adalet Bakanlığı) vasıtasıyla adalet sistemini kontrol etmesi hayal dahi edilemez. “Yargı her türlü siyasi baskıdan uzak ve bağımsız kalabildiği sürece, ülke demokrasisi gelişme imkânı bulacaktır.”

Ayrıca; siyasi parti elemanları ve onlara şu veya bu nedenle bağımlı köşe yazarlarının sık sık kullandığı bir deyim vardır. “Bunun hesabı seçim zamanı sandıkta verilecektir. Başarılı isek halk bize desteğini verir, başarısızsak bizi cezalandırır.” sözü arkasına saklanmakta doğru değildir. Bize göre bu anlayış şeklen doğru gibi görünse de gerçek anlamda bir demokrasinin ruhuna uygun düşmez. Sandık tabii ki halkın beğenisinin bir göstergesidir ama acaba burada alınacak bir sonuç seçilenlerin aklanması için yeterlimidir? Yeterli ise o zaman devre sonunda çeşitli nedenlerle yapılan yargılamalara ne gerek var? Pek çok Avrupa ülkesinde suç işleyen devlet adamları ve hatta liderler neden hâkim karşısında hesap veriyorlar. Gerçek bir demokraside en küçük görevliden en tepedeki devlet ve hükümet başkanlarına kadar herkes yasalar önünde hesap vermeye mecburdur ve siyasete adım atan herkes bu gerçeği unutmamalı ve her an hesap vermeye hazır olmalıdır. Kanun dışı bir olayda soruşturma hakkı ne yasama ne de yürütmenindir. Bu hak sadece yargı elemanlarına verilmiştir.

Herkesin, özellikle AKP liderlerinin unuttuğu bir şey var, demokrasilerde iktidar saltanat sürme veya her istediğini yapma mevkii değildir. Seçildikleri belirli bir dönem içinde halka hizmet yeridir. Demokratik kurallar açısından iktidarın yargı Gücünü etkisiz kılmak amacıyla yaptığı her davranış, aldığı alacağı her tedbir yani yargıyı kuşatma hareketleri geçersizdir. Yargı sistemi içindeki her görevlinin, yargı bağımsızlığına ve demokratik yaşama saygı duyan herkesin bu kuşatma harekâtına tepki göstermesi gerekir.

Dr. M. Galip Baysan


Yazıları posta kutunda oku