İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes, “Kapitalist ekonominin durgunluğu yerini sürekli bir savaş ekonomisine bırakmalıdır. Ekonominin aşırı kapitalizasyonunda savaş çok kârlı ve verimli bir ekonomik kaynaktır” dedi.
O yüzden dünya nüfusunun üçte biri, 60 ülkede 490 farklı grup kanlı çatışmalardadır ya da savaşıyor!
*
Bir zaman önce Amerika, İslam coğrafyasındaki çıkarlarına güvenlikli bir bölge oluşturmak için Arap milliyetçiliğini ve İran’ın nükleer programını küresel tehdit olarak dayatmış,
Türkiye’den Gülen Cemaati ve AKP liderleri İslam’ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin toplumsal istikrarı sağlamadığı iddiasıyla bu ABD dayatmasıyla işbirliği geliştirmişti.
*
Bugünün görüneni ve deriniyle,anayasası eksik fakat altını üst ettikleri yeni Türkiye’yi kurdular.
Üstelik, İslamcı tasavvurlarıyla cesaretlendirdikleri Arap Müslüman Kardeşler Örgütü ve benzerleriyle Osmanlı’nın medeniyet havzasının herkese “Ümmetin Birliği” başlığında ortak vatan edilmesine koşturuldular…
*
“İslamcılara Özgürlük” adına öne sürülen İslamcıların Arap Baharı olarak başlattıkları hareketler -sonuçta; o coğrafyada kanlı çatışmalara, Suriye’de kanlı bir iç savaşa ve İslamcı Cihad örgütlerinin kanlı eylemlerine yol açtı.
Şimdi,bu ülkelerin ekonomileri -ne, rekabetçi baskılara -ne, diğer serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde olmayı başaramıyor.
Beheri zengin Batın ülkelerin ekonomisine muhtaçtır -üstelik, demokrasi adına hukukun üstünlüğü,insan hakları ve azınlık haklarını güvenceye alamadıkları gibi taassubun karanlığına gömdükleri toplumlarından mütemadiyen İslami Cihad örgütleri fışkırıyor -bunca,katastrofun ortasında İsrail’in güvenliği de beklemede kalıyor.
*
Kaderin garip-guraba,fakir-fukaraya acıması mıdır, bilinmez -ama,bu sıralarda ABD teknolojik ilerlemesiyle gelecek 10 yıldan itibaren enerji açısından kendine yeteceğini ve dünyaya enerji ihraç eden bir ülke olarak siyasi ve ekonomik gücünü konsolide edeceğini hesaplıyor.
Küresel istikrar için -yalnızca, küresel mal talebinin ve büyümenin en önemli motoru ve dünyanın ikinci ekonomisi olan Çin’e özenli bir dikkat göstermelidir -fakat,
Gelişmekte olan ülkelerin teknolojik olarak gelişmemiş üretime bağlı olmaları yüzünden gelişmiş ülke kategorisine ulaşamayacaklarından hareketle, onları yeni bir tarzda küresel büyümeye katkı koymaları için teşvik ediyor…
*
Bu tarz -mesela,Avrasya’da; ABD Başkanı B. Obama’nın “Asya’dan Afrika’ya,Amerika’dan Yakın Doğu’ya kadar demokrasiyi desteklemeye devam edeceğiz” ifadesiyle,
Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in “Dünyada bir takım genel modellere göre yaşayamayan ülkeler ve bölgeler var. Orada toplum farklı ve nihayetinde geleneklerin de farklı olduğunu kabul etmeniz gerekir” ifadesinin bileşkesinden doğuyor.
Yani ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört bileşeni Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen çerçevesinde oluşan tek küresel sistemi çevresinde; Avrasya’da barış ortamında birbirine bağlı yapıda ve ilgileri farklı ülkelerin genel ekonominin gündemi içinde benzer yaklaşımlarda değil, kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstlenmeleriyle küresel istikrar ve büyümeye katkı koymaları anlamına geliyor.
*
Birlikte,Arap Baharı olarak başlatılan hareketlerin o coğrafyadaki çatışmalarına, Suriye’deki iç savaşa ve İslamcı Cihad örgütlerinin kanlı eylemlerine son verilmesi ya da tasfiye edilmeleri talebi yaratılıyor.
Teminen İsrail-Filistin arasında barışı sağlamak üzere – öncesinde, Suriye’de iç savaşın önlenmesi, savaşı İslamcı radikalizm boyutuna taşıyan terörist unsurların yok edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması -sonra, İran’ın nükleer programının engellenmesi konusunda taraflar arasında diplomatik işbirliği isteniyor.
*
Barışın temin edilmesine yönelik diplomatik işbirliğini -yalnızca, yeni Türkiye’nin siyasi iktidarı yokuşa sürüyor.
Çünkü, iktidar -bir yanda; bağımsızlıkçı,antiemperyalist ve çağdaş Türkiye ideali yerine ikame ettiği mezhebî fikir hayatına, ekonomik ve siyasal yönetim anlayışına, dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan politikalarına karşı “Başbakan İstifa, Yüce Divana” kararlılığını yüreklerinde taşıyan milyonlarca vatandaşı temsil eden sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerin önüne,
Ve bağımsızlıkçı,antiemperyalist ve çağdaş bir karakter olmayınca yeşermeyen ulusal ideal, ulusal onur için duyulan derin yeis’in giderek yerini bıraktığı toplumsal nefrete karşı,
Polis ve hukuk terörüyle güçlendirdiği vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmayı öngören bir kesimin elebaşlığında toplumun yüzde 50’sini çıkarıyor.
*
Öte yanda;hangi gerekçe ile olursa-olsun, devletlerin uluslararası ilişkiler açısından görevlerini belirleyen, BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen kararlara aykırı davranmakla itham ediliyor.
Fonladığı İslamcı radikal örgütleri silahlandırıp-yönlendirmek ve Suriye’de savaşa salmakla diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek, başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak, barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak,hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak fiilleriyle “Lahey Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanmanın adayıdır.
Acaip korkuluyor…
*
Buna karşı da BM Güvenlik Konseyi’nin kararıyla Cenevre II Barış Konferansının toplanması, yeni Suriye’nin kurulması esnasında işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin, bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmeleriyle bağlayıcı kararın alınmasında yan çiziyor.
Ellere “Rabia” işareti yaptırılırken, Rabia safsatası ile “Ey BM, ABD, İsrail..”denilerek İslamcı siyasetin liderliği üstleniliyor ve Ortadoğu barışının önünde duruluyor.
Esad’sız görüşmelerle Suriye’de işlenen suçların Esad’a yıkılması -aksi halde,tıpkı Bosna Halkının ellerine kan bulaşmış insanlarla aynı masaya oturmak istememeleri ve onları görüşmeden uzaklaştırmaları emsaliyle tehdit ediyor.
Suriye Kürdistan’ında Sünni İslamcı çeteleri Kürtlerin üzerine sürerken Suriye’nin ya da bağımsızlık arayan Irak Kürdistanı’yla petrol ticaretine yeltenirken,Irak Federal Devletinin ve İran’ın hukukunu rencide ediyor, coğrafyayı biteviye sıcak tutuyor.
*
Bu kafada bir iktidarın daha uzun süre dayanamayacağını, sonunu ve sıranın kendine de geleceği felâketinden endişeli, iktidar ortaği ve dini lideri Fethullah Gülen son tebliğinde,”Şimdi sizin hayır adına yaptığınız şeyler birileri tarafından sindirilemiyor, hazmedilemiyorsa, yani bu mesele hazımsızlık, sindirememe esasen bir ruhi rahatsızlıktır.Hazımsızlık, sindirememe, kabul edememe tımarhanelerde bile tedavisi kabil olmayan bir ruhi rahatsızlıktır” diyor.
*
Mina’daki gibi taşlandıkça ölüyor,öldüğü noktada doğuyor,ölüyor-doğuyor,ölüyor-doğuyor,ölüyor-doğuyor,… dünyayı bütün insanlığa zindan ediyor…
Bismillahî Destur!
9.12.2013