Bir emekli general arkadaşımın bana gönderdiği bir mesaj beni çok düşündürdü. Konu eski bir arkadaşım, Türk Kamuoyunca çok iyi tanınan, Em. Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile ilgili olduğu ve bazı gölgede kalmış konuları açığa çıkarabileceği ve bu konuda araştırma yapanların ilgisini çekebileceği düşüncesiyle sizlerle paylaşmak istedim. Mesaj aynen şöyleydi:
Böyle mangal yürekli yiğit vatanperver paşalarımız nerdeee !!!!!!
Ergün Diler/Takvim” O PAŞAYI VURUN ! ”
Wolfowitz, Kıvrıkoğlu’nun kendisini azarlamasını hiç unutamadı. Önce Süleymaniye’deki çuval olayını tezgâhladı. Ardından Paşa için
ölüm emri çıkarttı. Ancak metresinin düşük çenesini hesaba katmadı…
Öyle konular vardır ki sadece bir kere yazabilirsiniz….Zamanın ruhuna uymayıp ertelediğinizde ya da öne aldığınızda ,yazdığınızın bir anlamı olmaz. Ama doğru zamanda kaleme alındığında da TSUNAMİ etkisi gösterir.
Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök, Ergenekon mahkemesine gidip ifade verinceye kadar birazdan yazacaklarımı paylaşmayı üşünmüyordum…………
Ancak Paşa salonda “ABD, Wolfowitz aracılığı ile bana ‘Tezkerenin geçmesi için baskı yap’ dedi. Ancak ben dinlemedim” diye konuşunca daha fazla bekleyemezdim….
İşte size sadece filmlerde görebileceğimiz müthiş bir hikaye…Filmden tek farkı, buradaki her şey gerçek! Okuyun siz karar verin…
Tarih 16 Temmuz 2002…Türkiye’yi ziyareti daha önce üç kez ertelenen ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, resmi temaslarda bulunmak üzere gece geç saatlerde Ankara’ya indi. Dönemin Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer, Başbakan’ı Ecevit, Genelkurmay Başkanı ise Hüseyin Kıvrıkoğlu’ydu.
Gezi basında günler öncesinden köpürtüldü… Ziyaretin hayati önem taşıdığı sayfa sayfa anlatıldı. Uçaktan inen Wolfowitz’in canı sıkkındı. Görüşmek istediği tüm isimlerden randevu almış ancak “biri” kendisini kabul etmemişti. Kara Kuvvetleri Komutanıyken Kıbrıs’taki çadırda suikasttan kurtulan Kıvrıkoğlu bir türlü kendisini kabul etmiyordu. ABD Büyükelçiliği ve diğer makamlar
araya girdiyse de Paşa, “Nuh” diyor, “Peygamber” demiyordu!
Çıkış yolu bulamayan Washington devreye girip Başbakan Ecevit’ten “aracı olmasını” rica etti. Kıvrıkoğlu Paşa, Ecevit’e de kibarca “Hayır” diyerek görüşmeye yanaşmadı. Kriz giderek büyüyünce rahmetli Ecevit tekrar telefona sarılarak “En azından iki-üç dakika görüşün bari” teklifini iletti. Paşa hiç de istemeyerek “Peki” cevabını verdi.
Randevu baskıyla alınmıştı. Paşa sinir küpüydü. Görüşme başlamış ama suratlar asıktı. Birkaç dakika içinde elektriklenme tüm odaya yayıldı.
ABD’li konuk Irak işgalini masaya getirmişti. Peş peşe akıl almaz istekler sıralıyordu. Silah arkadaşlarının “Hacı” diye andığı Paşa, Wolfowitz’in GENEL VALİ gibi konuşması üzerine çok sert tepki verdi.
“Kerkük’ü de içine alan bir Kürt Devleti kurulması söz konusu olursa, doğrudan ve açıkça oraya, bölgeye gireceğimizi, müdahale edeceğimizi biliniz” diye çıkıştı.”
Wolfowitz neye uğradığını şaşırdı. Ne yapacağını bilemez hale gelen Wolfowitz “Ben, ABD Savunma Bakan Yardımcısıyım, benimle böyle konuşamazsınız” dedi.
Orgeneral Kıvrıkoğlu da “Ben de Türk ordusunun başıyım ve üstelik de Türkmen asıllıyım” diye karşılık verdi.
Şaşkına dönen ABD’li sinirli bir şekilde salonu terk etti.
Görüşmek için can attığı toplantı kâbusu olmuştu. Irak işgalini Ankara’ya en net anlatan ABD’li olan Wolfowitz ülkesine döndü. Kısa bir süre sonra Kıvrıkoğlu, çok sevdiği Hilmi Özkök’e yerini bıraktı. Birkaç ay sonra da Türkiye’nin gündeminde 1 Mart Tezkeresi vardı. Herkes ne olacağını merakla bekliyordu. Amerikalılar aradaki pürüzlere rağmen karardan emindiler. Ancak sonuç öyle olmadı. Tezkere, Meclis’e takıldı.
Wolfowitz’e göre, “Türk Ordusu, siyasiler üzerinde gerekli baskıyı yapmamıştı. Tezkere’nin geçmemesinin arkasında da Kıvrıkoğlu’nun parmağı vardı.”
Ankara’da kovulmaktan beter olan Wolfowitz, Pentagon’da sık sık
“Türkler, ABD’ye kafa tutmanın ne demek olduğunu anlamalı” diyordu.
Bunu hiç çekinmeden her yerde dile getiriyordu. Kini hiç bitmiyordu.
Öfkesi hiç dinmiyordu. Bu aşağılanmanın faturasını ödetmek için çırpınıyordu……Aradığı fırsatı tam bir yıl sonra yakaladı…
4 Temmuz 2003 günü, Kuzey Irak’taki Türk Birliği basıldı. ABD askerleri ve çok sayıda Peşmerge karakolun etrafını sardı. Silahlarını kullanmayan 11 Türk askerinin başına çuval geçirildi. Operasyonun emrini Wolfowitz vermişti.
İntikamını geç de olsa almıştı!
Aradan iki hafta geçmişti… ABD’deki bir büyükelçilikteki kutlamaya seçkin isimler katılmıştı. Dönemin ABD Genelkurmay Başkanı Richard Myers da bunlardan biriydi. Orada olan 4 kişilik TÜRK EKİBİ harekete geçmek için fırsat
kolluyordu. Sivil ama önemli Türk o anın geldiğini anlayınca arkadaşlarına dönerek “Ben şimdi Myers’a yaklaşacağım, siz bizi perdeleyin, kimseyi yaklaştırmayın, rahat rahat görüşeyim” dedi. Diğer üç Türk görevlerini kusursuzca yaptı. Kimse oraya yaklaşamadı……
O Türk, Myers’ın yanına giderek derhal Çuval olayını açtı ve “Bu işin arkasında Wolfowitz’in olduğunu biliyoruz” dedi….Myers şaşkına dönmüştü; “Bunu siz nereden biliyorsunuz” diye kısık sesle sordu. Sivil Türk “Sayın Başkan inanın başka şeyleri de biliyoruz” cevabını verdi ve başladı sırlamaya.
Wolfowitz, küçük özel bir ekiple bir takım örtülü operasyonlar hazırlığındaydı.
Myers, duyduklarına inanmıyordu, “Hayır, bunlar olamaz” diye karşı çıkıyordu. Konuyu daha fazla uzatmak istemeyen sivil Türk elini ceketinin cebine atarak ilgili belgeleri çıkardı. Myers’ın gözleri büyümüştü.
Sivil Türk “Sayın Başkan, ordunuzun içindeki küçük bir klik, iki ülke arasında kriz çıkarmak istiyor, buna müsaade etmeyin” dedi… Myers biraz düşündü “Size samimiyetimle söylüyorum ki, bunlardan (Siyonistleri kastediyor) Dışişleri’nde bolca bulunur(!), ama Pentagon’a giremezlerdi(!). Ancak son yıllarda bir kaçı orduya sızmayı başardı. Fakat ben gereğini yapacağım” diyerek garanti verdi. Sivil Türk, teşekkür edip giderken Myers öylece kalakalmıştı!
Kıvrıkoğlu ne kadar canını yakmışsa Wolfowitz o günü bir türlü unutamıyordu. Evinde Erhan Göksel ve Cengiz Çandar gibi isimleri ağırlayacak kadar Türklerle arası iyi olan Amerikalının acısı büyüktü. Elindeki gücü kullanarak son kararını verdi: Kıvrıkoğlu’nu ortadan kaldırın!
Wolfowitz’in verdiği emir Türkiye’ye kadar gelmişti. Hazırlıklar başlamıştı. Sinsi plan alttan alta işlerken çılgın Amerikalının o dönem ki METRESİ çok sevdiği bir arkadaşıyla İtalyanların işlettiği bir lokantaya gitti.
Masaya gelen garson İtalyanca selam verip isteklerini almaya başladı.
Hanımefendi İtalyan garsonu tehlike görmemiş olacak ki yanındaki okul arkadaşına ŞİFRELİ olarak planı anlatıyordu. ODTÜ’den mezun olan genç hiç bozuntuya vermeden siparişleri alıp İtalyanca selam verip uzaklaştı! Birkaç dakika sonra masaya siparişler geliyor, ancak garson görünmüyordu!
Lokantayı terk eden genç Ankara’ya mesaj geçiyordu:
“Sanırım Hüseyin Kıvrıkoğlu ile ilgili kötü bir gelişme olacak. Koruma altına alırsanız iyi olur!”
Wolfowitz’in ekibi Ankara’daki dostlarına “düğmeye basın” talimatı verdi. Ancak Kıbrıs’ta kurşunun sıyırdığı Kıvrıkoğlu’na kimse yanaşamıyordu.
Etten duvar örülmüştü. Kimse nerede ne yapacağını kestiremiyordu. Bir süre sonra oluşturulan güvenlik halkası TEHLİKEYİ fark etti. İki şüpheli sınır dışı edildi. Yakalanan yerli işbirlikçilere ne olduğu ise hiç bilinmedi
Ali Aslan Dumanol-Eğitimci Düşünür Yazar Yazıda anlatılanların ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış bilemem ama geçmişte gölgede kalmış bazı konulara açıklık getirebileceği inancındayım. Eski okurlarım “İsrail’in Gerçek Gücü” konusunda yazdığım yazı serisini hatırlayabilirlerse bu olayı ve Türkiye’mizin son yıllarda başına gelen olayları daha iyi değerlendirebilirler. Ali Aslan Dumanyol Beye ve yazıyı gönderen arkadaşıma bize aktardığı bu değerli bilgiler için teşekkürlerimizi sunarız.
Dr. M. Galip Baysan