BİLİME KAPALI TOPLUM

Prof. Dr. Uluğ Nutku, Turkish Fprum Danışma Kurulu Üyesi

uluð nutku [ulugnutku@yahoo.com]


BİLİME KAPALI TOPLUM


Uluğ Nutku

Bilime kapalı toplumun özelliği, herhangi bir dinin dünya ve insan görüşü tarafından kuşatılmış, daha yerinde bir deyişle, kıskaca alınmış olmasıdır. Din bilimi kullanmak, kendi temel önermeleri doğrultusunda bilimden yararlanmak ister, çünkü inanma, bilmeyle çatışma halinde olmasını sürekli göze alamaz. Dinin temel önermeleri, evrenin üstün bir güç tarafından yaratılmış, insanın da özel yaratılarak dünyaya yerleştirilmiş olmasıdır. Bu önermelerin bilimle ne yakından ne de uzaktan ilgisi vardır. Ancak din, dogmasının kendini sürdürebilecek yollar araması için, bilimi egemenlik altında tutmaktan vazgeçmeden, onu kendisine uyarlamaya, temel önermeleri dışındaki önermeleri (ve adetleri, gelenekleri) esnek tutmaya çalışır. Toplumun gelişmesi için asıl zararlı olan, esnekliğin  aldatmaca yollarıdır. Bizim inanç sistemimizde bu olumsuzluk fark edilmiş, adına  “takiyye” denilmiştir.

Takiyyecilik nasıl yapılır? Şunlar söylenebilir: 1. Faizcilik, yani tefeciliğin paraya dökülmüş şekli, paylaşımcılık olarak gösterilir ve herkesin gelirden pay alacağı ileri sürülür. Bu tutum, Peygamberin Veda Hutbesinde “Faizi yasakladım, ayaklarımın altındadır” sözüne karşı takiyyedir. 2. Asıl bilginin insan bilgisi değil, tanrısal bilgi olduğu ileri sürülür; halbuki insanın yüzyıllar boyunca emek ve zahmetle biriktirdiği bilgisi dışında hiçbir bir bilgi çeşidi yoktur. Vahiy bir inançtır. 3. Eğitimin  öncelikli amacı “imanı bütün” gençler yetiştirmektir. Bu noktada tarikatlar sahneye çıkar,-Fetullahçılık, Nurculuk, Süleymancılık gibi. Birer sermayedar olan bu tarikatlar öğrencileri, onlara burs, yer sağlayarak ve gelecekte iş vaat ederek avlarlar. Böyle zehirlenerek yetiştirilen gençler, sanki seçilmiş kişilermiş gibi böbürlenirler, başkalarına zorbalığa hazır duruma da gelmişlerdir. 4. En usta takiyyecilik, bir konuda bilgisi olmayanları, sırf tarikatın sadık mensubu olduklarından, sorumlu mevkilere getirmektir. Şu sıralarda tarikatlar üniversite bölümlerine sızma stratejilerini güçlendirmiş durumdadırlar. Katı hiyerarşik üniversite yapısı işlerini kolaylaştırmaktadır. Bir karşıt kültür olan felsefenin, toplumu yeni fikirlerle beslediği fark edildiğinden, özellikle felsefe bölümlerine saldırılar artmıştır. İlahiyat fakültelerinden mezun çok sayıda kimseye, hayatta yapacakları başka iş yokmuş gibi (galiba yok da) hem felsefe bölümlerini yıkmak, hem de tarikatı yaymak görevi verilmekte, kah zorbaca kah yumuşak yöntemlerle (yöntem olarak takiyye) felsefe bölümlerine sokulmaktadır. Bu konuda Gazi, Pamukkale, Süleyman Demirel, Sakarya, Erciyes (yeni) üniversitelerinin felsefe bölümleri öncelikle incelenmelidir. Devlet üniversitelerinde bunun arkası gelecektir. Halbuki özel üniversitelerde böyle şeylerin olması mümkün değildir. Demek ki devletin yüksek eğitim kurumları da, orta eğitimden sonra, tarikatların eline geçmiştir.

Bütün bunlar Türkiye Cumhuriyetinde olup bitmektedir. 1933 üniversite reformunun ilkeleri ayaklar altına alınmış durumdadır. Medresecilik hortlamıştır. Cumhuriyetin ilanından kısa süre sonra milli eğitim görevlileri tarafından liselerden özenle seçilerek yurt dışına öğrenime gönderilen ve döndüklerinde yurda büyük hizmetleri olanlardan öç alırcasına 1992’den itibaren öncelikle tarikat beslemeleri yurt dışına gönderilmeye başladı.

Bilime bu hain müdahalelere karşı ne yapılmalıdır? Şunlar: 1. Olumsuzluklar hakkında toplum sürekli bilgilendirilecek. 2. Aklı başında öğretim üyeleri, özellikle bölüm başkanları, görevden istifa etmeyecekler, tersine, kadroların Cumhuriyet aleyhtarları şeriatçılarla doldurulduğu gerekçesiyle yargıya başvuracaklar. 3. Üst kurullar oluşturularak (YÖK bunu yapamaz) hileli yollarla bölümlere sokulmuş olanların tasfiyesine başlanacak. Her alandaki üst kurul takiyyeye bulaşmamış kimselerden oluşacak. Gerekirse dünyanın öne çıkmış üniversitelerinden uzmanlara danışılacak. Beslemelerin yazdıklarının işe yararlılığı, o bölüme uygun olup olmadığı, denetlenecek.

En önemli iş, açık zihinli gençler yetiştirmektir. Bilimin ve dinin doğru yerini onlara göstermektir. Gençliğe hizmet seferberliği yapılmalıdır; karşılıksız ve öğrencinin bütün öğrenim ihtiyaçlarını karşılayacak burslar verilmelidir. Bilimin nesnesi ne gerektiriyorsa, onun yapılması eğitimin birinci ilkesidir.

Bir süre önce bir öğrencim sınav kağıdına, Darwin’e karşı kulaktan dolma ama hakaretamiz cümleler yazdı. Ben de ona bu sınavını saymadığımı, ondan Darwin hakkındaki önyargıları belirten bir araştırma yapmasını istedim. Bir makale hazırladı; Darwin’in mütevazi bir bilim kişisi olduğunu anladığını, bizim toplumda, evrim gerçeğinin Katolik Kilisesinin temsilcileri tarafından çarpıtılarak ve kötülenerek (Harun Yahya ve şürekası) bilinçlerin köreltildiğini belirtti. Öğrencim dersi geçmek için bana takiyye yapmıyordu, çünkü onun zihni doğruları bulmaya açıktı.

Toplumdaki bu olumsuzlukların en önemli nedeni, “dindar kişi”lerin artık kalmamış olmasıdır. Ben felsefe öğrenimime başladığımda, ailemden bir dindar kişi şöyle söylemişti: “insan canlılar arasında sadece bir canlıdır; bunun kabulünden sonra onun ‘hususiyetlerine’ geçilebilir; aksi halde, din bilimi esir almaya çalışır; bu da dinin kendisini bitirir, bilimi değil.”

* Uluğ Nutku,

İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünde çalışmış (1967-1990), Çukurova Üniversitesi Felsefe Grubu Eğitimi Bölümünü bağımsız bir bölüm haline getirmiş (1990-1994), Mersin Üniversitesi Felsefe Bölümünü kurmuş ve çalışmış (1994-1999), Cumhuriyet Üniversitesi Felsefe Bölümünü kurmuştur (2000). Halen son bölümünde emekli öğretim üyesi olarak dersler vermektedir.

Uluğ Nutku

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Prof. Dr. Uluğ Nutku; Türk felsefeci ve akademisyen. 1935’te Sivas’ın Zara ilçesinde doğdu. 1956’da Robert Kolej’i bitirdi. 1964 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünden mezun oldu. 1964’de fahri asistan olarak aynı fakültenin Sistematik Felsefe ve Mantık kürsüsünde göreve başladı. 1969’da kadrolu asistan oldu. 1974’de “Yeniçağ Felsefesinde Apriori Problemi” başlıklı çalışmasıyla doktorasını verdi. 1978’da “İnsan ve İnsanlık Kavramları Üzerine Antropolojik-Etik Bir Çalışma” başlıklı teziyle doçent oldu. 1979’da doçent kadrosuna atandı. 1990’da Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Eğitimi Bölümünün bağımsız bölüm olmasına katkıda bulundu. Mersin (1994) ve Cumhuriyet(2000)Üniversiteleri Felsefe Bölümlerini kurdu. Türkiye’nin önemli felsefecilerinden olan Nutku, Cumhuriyet ve Çukurova Üniversitelerinde ders vermektedir (2009).

Kitapları

  • İnsan Felsefesi Çalışmaları, 1998
  • Felsefe ve Güncellik, 2005
  • Daha Güncel Felsefe, 2006
  • Ur Uruk Urşu – Şiir Damlası Tarih (şiir kitabı), 2005
  • 70. yaş günü için öğrencileri ve akademisyen arkadaşları “Uluğ Nutku’ya Armağan” kitabını yayımladılar.

Kaynakça

  • – Prof. Dr. Uluğ Nutku (Özgeçmiş)

“http://tr.wikipedia.org/wiki/Ulu%C4%9F_Nutku” adresinden alındı.


22.02.2009 YENİ ADANA


22.02.2009

BİLİME KAPALI TOPLUM


10.09.2008

MARMARA DEPREMİNDEN 9 YIL SONRA TOPLUMSALLIĞIN NERESİNDEYİZ?


27.01.2008

BAŞÖRTÜSÜ İLE TÜRBAN


17.12.2007

BİLİM VE ÜNİVERSİTE – TARİHSEL DEĞİNMELER


16.12.2007

İNSAN HAKLARI ALTINDA GÜVENLİK


26.08.2007

TARİH DOLANDIRICILIĞI


13.08.2007

YANLIŞ ÖSS FELSEFE SORULARINDAN BİRİSİ VE YANLIŞLIĞIN TEMEL NEDENİ


05.08.2007

ÜNİVERSİTEYE GİRİŞ SINAV SİSTEMİNİN DEĞİŞMESİ GEREĞİ



Prof. Dr. Uluğ Nutku, Turkish Fprum Danışma Kurulu Üyesi - cia

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir