(AJC) Direktörü Jason Isaacson sert konuştu:

Washington’da American Jewish Committee’nin (AJC) Direktörü Jason Isaacson sert konuştu: Biray Yersu


JASON ISAACSON

New York doğumlu. 1975te Vassar Collegede siyaset bilimi ve İngilizce konularında lisansüstü derecesini aldı. Uzun yıllar gazetecilik yaptı. Bir dönem Demokrat Senatör Christopher Doddun özel kalem müdürlüğü görevini yürüttü; özellikle Ortadoğu, Doğu Avrupa ve Latin Amerikayla ilgili danışmanlığını yaptı. 1991de ABDnin en etkili Yahudi lobi kuruluşlarından American Jewish Committeeye (AJC) katıldı. 1991-92 arası Madrid, Moskova ve Washingtonda düzenlenen Ortadoğu barış görüşmelerinde yer aldı. 1993te Viyanadaki İnsan Hakları Konferansında AJCyi temsil etti. Zaman içinde Ortadoğuyla ilgili pek çok toplantıya AJC adına katıldı. Amerikan Yahudi Komitesinde (AJC) 17.5 yıldır çalışıyor. Şimdiki görevi ABD Hükümetiyle İlişkiler ve Uluslararası İşler Direktörü.

SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU

***

Washingtonda American Jewish Committeenin (AJC) Direktörü Jason Isaacson sert konuştu:

İlişkilere verilen ağır zararın izi kalır

Olanlar Türkiye – İsrail ilişkilerinde çok talihsiz gelişmelerdir. Türkiye dostları olarak bizlerde Başbakanınızın ne kadar ileri gidebileceği ve kafasında neler olduğu konusunda soru işaretleri yaratıyor.

Başbakanınız İsraili eleştirirken hep İsrailliler katildir. Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz gibi cümleler kullandı ki bu sözler kabalığın ötesine geçiyor. Dostlarla konuşma tarzı bu değildir.

Washingtonda American Jewish Committeenin (AJC) merkezinde kuruluşun en tepe yöneticilerinden Jason Isaacsonla konuşuyoruz. Isaacson, Davosta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perese yaptığı ağır çıkışın ardından Başbakan Erdoğana beş Yahudi kuruluşunun gönderdiği mektuba imza atanlardan birisi. Belli ki AKP Hükümetinin özellikle Gazze olaylarıyla birlikte Hamasın yanını tutup İsraile ağır tepkiler göstermesine fena halde sıkılmış. Konuşurken sözcükleri kesinlikle özenle seçmiyor. Hatta sözlerinin ve ifadesinin epeyce ağır kaçmasını tercih ettiği de anlaşılıyor. Söyleşinin sonunda sözde Ermeni soykırım tasarısının Kongreden geçmemesi için Yahudi lobisinin bu yıl da Türkiyeye yardımcı olup olmayacağı soruma muğlak bir yanıt veriyor. Anladığım kadarıyla ise ABDdeki Yahudi lobisi tasarıyı geçirtmeme çabası göstermekten tamamıyla vazgeçmiş gibi.

– Gazzedeki savaşta Türk tarafından İsraile yöneltilen ağır eleştiriler, ardından da Davosta Başbakan Tayyip Erdoğanın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perese yaptığı sert çıkış ikili ilişkileri nasıl etkiler? Başbakan Erdoğanın o sert çıkışını nasıl karşıladınız?

J.I. – Türkiye-İsrail ilişkileri iki taraf için yararlıdır. Bu ilişkiler her iki ülke için hayati önemdedir. Bu ilişkiler ortak tehditler ve bu tehditlerin üstesinden gelmek için karşılıklı yardımlaşma temeli üzerine inşa edilmiştir. İlişkilerimizin ekonomik, kültürel, çeşitli boyutları vardır. Bu ilişkiler korunmalı ve güçlendirilmelidir. Türkiyedeki Yahudi toplumunun çok önemli ve eski bir tarihi vardır. Yahudi toplumunun Türkiyedeki varlığı güven altına alınmalı, korunmalıdır. Bu hem Türkiye hem de Türkiyenin, çok kültürlü, çok dinli, hoşgörülü bir ülke olarak dünyadaki algılanması açısından yararlıdır. Üçüncü olarak, onlarca yıldır NATO üyesi olan Türkiyeyle ilişkiler ABD için her açıdan hayati önemdedir. Türkiye Müslüman dünyada önde gelen bir oyuncudur. Bu ilişkiler de çok dikkatle korunmalıdır. Bu girizgâhtan sonra olanları irdelemeye çalışayım. Başbakanınızın şiddetli, duygusal tepkisi, bu tepkinin Gazze çatışmasına karşı Türkiyedeki toplumsal yansımaları derin üzüntü yaratmıştır. Türkiyenin pek çok dostu gibi ben de bu tepkiyi akıl ve mantık çerçevesinde anlamaya çalışıyorum. Bu sert çıkışlar Türkiyenin dünyadaki algılanması ve Türkiyenin çok kültürlü, çok etnisiteli hoşgörülü kimliğine zarar vermektedir.

– Meydana gelen zarar çok mu derin?

– Bir kere zarar verildi. Dünyadaki Türkiye algılanması, Türkiyede yaşayan Yahudi toplumunun güven ve güvenlik duygusu, yıllardır Türkiyeyi savunmak için çaba harcayanlar ya da Türkiyeyi dünyaya tanıtmaya çalışanlar zarar görmüştür. Bütün bunları konuştuklarımdan öğrendim.

İsrailin kendini savunma hakkı yoktur diyemezsiniz

– Peki, sizin söylediğiniz bu derin hasar onarılamaz mı?

– Hiçbir şeyin onarılmasının imkânsız olmadığına inananlardanım. İnsan tarafından hasar gören yine insan eliyle onarılır. Ama bir kere ağır bir zarar verildi. Bu da çok açık. Ne kadar onarılsa da her zaman bir iz kalacaktır. Verilen bu zararı onarmak için çok çalışmak gerekiyor. Ama ben verilen zararın onarılması için gereken çabanın gerçekten gösterilmediğini görüyorum. Evet, bazı adımlar atıldı. Ama bunlar açılan o çok derin yarayı tedavi etmeye yetmeyecek kadar az. Şimdi söyleyeceklerimi belki baştan söylemeliydim. Herkes İsrailin siyasetine karşı çıkmakta özgürdür. Kimi İsrailliler kimi Amerikalılar bile İsrailin siyasetine karşı çıkıyorlar. İslam dünyasında da bu böyle. Türkiye Hükümeti de tabii ki Gazzede olanları onaylamadığını açıklayacaktır. Ancak Türk Hükümetinin, İsrailin kendisini tehdit altında hissetmesiyle bağlantılı olmayan sözler söylemek gibi bir özgürlüğü yoktur. Buna ek olarak hiç kimsenin yıllardır Hamas roketlerinin saldırısı altında yaşayan İsrail halkının çektiklerini göz ardı etme hakkı yoktur. Başbakanınız, Dışişleri Bakanınız ve Cumhurbaşkanınız Gül açıkça böyle düşünmüyor. Hiçbir şekilde, hiç kimsenin İsrailin kendini savunma hakkı olmadığını söyleme özgürlüğü yoktur. İsrailin kendini savunma biçiminin kötü olduğunu söyleyebilirsiniz. Savunma sırasında hata üstüne hata yaptığını da beyan edebilirsiniz. Kendini savunurken Filistinlilere kötülük yaptığı görüşünü de savunabilirsiniz. Bu sizin görüşünüzdür. Ama, “İsrailin kendini savunma hakkı yoktur” diyemezsiniz. Başbakanınız İsraili eleştirirken hep ,”Vahşi İsrail, İsrailin BMde yeri yoktur, İsrailliler katildir. Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” gibi cümleler kullandı ki bu sözler kabalığın ötesine geçiyor. Dostlarla konuşmanın tarzı bu değildir. Ayrıca da bölgede olan biten gerçeklerle ilgisi olmayan konuşmalardı.

– İyi de İsrail sizce barış isteyen bir ülke mi?

– Evet. İsrail barış istiyor. İsraillilerin çoğunun Filistinli komşularıyla barış içinde yan yana yaşama istekleri sorgulanamaz bile. İsrail uzun zaman güvenebileceği Filistinli ortaklar aradı. Ayrıca şu gerçeği unutmayın ki İsrail yıllardır saldırı altında yaşıyor. İsrailin yıllardır her gün yaşadığı güvenlik açmazından Başbakanınız hiçbir şekilde söz etmedi. İsrailin, vatandaşlarını savunan bir devlet olarak yaşama hakkı bulunmaktadır. Kullanılan cümleler yıllardır devam eden ve her iki ülkeye de hizmet eden iyi ilişkiler ruhunun ihlalidir. Bu durum insana derin üzüntü veriyor. Her şeyin üstünde de, İsraillileri ağır suçlu, caniler, bebek katilleri olarak tanıtan sözlerin Türk toplumunda yarattığı yansımalar çok kötü. Bunları yaptığınız zaman o bölgenin ortamına en ağır zehri akıtmış olursunuz. Ayrıca da 500 yıldan uzun bir zamandır Türk toplumunun bir parçası olan bir topluluğu ciddi olarak tehlikelere maruz bırakırsınız. Bu durum kabul edilemezdir. Olayları izledikten sonra AJC olarak Türk Yahudi toplumundaki dostlarımıza danışmaktan başka çaremiz olmadığını gördük. İşlerin çok tehlikeli bir dönemece girmesini engellemek için önce biraz kapalı kanallardan, sonra da açıkça mesajlar gönderdik. Bu mesajların duyulduğunu umuyorum.

Dış politika iç siyasete malzeme yapıldı

– Son yaptığım söyleşide İsrailin Ankara Büyükelçisi Gabby Levy, Başbakan Erdoğanın ve hükümet yetkililerinin bu tür konuşmalarla Türkiyenin dış politikasını iç politika malzemesi yapmayı amaçladığını söyledi. Siz buna ne diyorsunuz?

Benzer bir yorumu bir makalede de okumuştum. Aslında ben burada okuyucularınıza Türk siyasetinin çetrefilli yolları konusunda cahil olduğum izlenimini vermek istemem. Burada sadece dışardan bakan bir gözlemci olarak görüşlerimi söyleyebilirim. Ben yapılan açıklamalar, ortalığın karışmasının nasıl akılcı bir dış siyasete hizmet edebildiğini anlayabilmiş değilim. Türkiyenin İsrailin siyasetiyle ilgili fikir ayrılıklarını beyan etmekte yerden göğe kadar hakkı vardır. Ülkeler böyle durumlarda telefona sarılır, görüş ayrılıklarını bildirir, dolaylı ya da doğrudan demarşlar yaparlar. Başbakanınız bunu bir miting haykırışına çevirmemeli, halkı galeyana getirmemeliydi. O ne görüntülerdi öyle… Partisine bir hatip edasıyla hitap ediyor. Ellerinde pankartlar sallayan binlerce parti üyesi tarafından havaalanında bir kahraman olarak karşılanıyor. Bütün bunlar bende bunun siyasi bir kampanya olduğu izlenimini uyandırdı. Burada aşırıya kaçmak istemiyor, dikkatli davranmaya çalışıyorum. Ama olan biten Türkiye-İsrail ilişkilerinde çok talihsiz gelişmelerdir. Türkiye dostları olarak bizlerde ne kadar ileriye gidebileceği ve gerçekte kafasında neler olduğu konusunda soru işaretleri yaratıyor. Bu yolda ilerlemeye devam mı edecek?

İsrail gibi Başbakanınızın da son derece stratejik, politik ve kültürel bu ilişkileri güçlendirmek konusunda kendisini bağlaması, bu konuda güvence vermesi gerektiğini düşünüyorum. Ama ne yazık ki bu doğrultuda hiçbir işaret görmedik.

Türk Yahudi cemaatine güven telkin edilmeli

– Burada, gerek ABD, gerek Yahudi lobisi gerekse de İsrailin Türk Hükümetinden öç almaya hazırlandıkları konuşuluyor. Bunun gerçeklik payı nedir?

Bakın, açılan yaraların kapanması ve iyileşmesi için epeyce zamana ihtiyaç vardır. Çok yüksek düzeyde çok ciddi adımlar atılmadığı sürece kısa zamanda eskisiyle aynı düzeyde bir güven duygusunu yerleştirmek kolay olmayacaktır. Bunun için Türk Hükümetinde Başbakan ve diğer yetkililerin neler yapabilecekleri açıkça bellidir. Özellikle de kendini güven altında hissetmeyen, kaygılı Türk Yahudi cemaatine, Türk demokrasisinin sağlığından kaygı duyanları sakinleştirmeleri, ona güvence vermeleri zorunludur.

Çeşitli biçimlerde jestler yapılabilir. Belki bu jestleri şu aşamada açıkça konuşmak yararlı olmayabilir. Ama aklımda çeşitli fikirler var. Başkalarının da bu doğrultuda çeşitli fikirleri olabilir. Bazı kişilerin bu fikirlerini Türk Hükümetine ilettiklerini düşünüyorum. Hükümette çok yaratıcı, bilge insanlar var. Onlar Türkiye-İsrail ilişkileri ve Türk Yahudi cemaatine taahhütlerin gerçekleştirilmesini sağlayabilirler. Ama bunlar sözde kalmamalı. “Türkiye kendi topraklarında yaşayan Yahudi vatandaşlarının her zaman iyiliğini istemektedir ve anti-semitizme karşı çıkmaktadır” gibi bir basın açıklaması yeterli değildir. Şu ana kadar başka adımlar atıldığını görmedim. Ama pek çok şey yapılabileceği açıktır.O zaman insan çok daha inandırıcı olur.

Başbakan Erdoğanın Hamasın kanlı geçmişini bilmediği için böyle konuştuğunu umuyoruz

– Siz Türk Hükümetinin ve Başbakan Erdoğanın El Fetih değil de Haması desteklemeyi tercih etmesinin nedenini nasıl izah ediyorsunuz?

İsrail devletini yok etmek ve Yahudileri öldürmekte kararlı olan Hamasın ideolojisini paylaşmaları nedeniyle olamaz, diye düşünüyorum. Türk liderlerinin Haması desteklemekte bu kadar ısrarlı olmalarının nedeni bu olamaz. Belli statüsü ve pozisyonu olan liderlerin böylesine radikal ve canice düşünceleri paylaşmaları olanaksızdır. Belki bunun nedeni, Hamasın, Filistinlilerin daha güçlü olan fraksiyonu olması konumundandır. Ama bu düşünceyi de tartışabilirim, tabii. Hamasın bugün El Fetihten daha güçlü olduğu açık.

– Ama Filistin Yönetimi El Fetih. O zaman ne olacak?

Evet, öyle. Ben şimdi bu doğrultuda düşünmeye çalışıyorum. Filistin Yönetimi El Fetih.. ama dişleri sökülmüş, güçsüz ve Filistin halkının ihtiyacı olan barışı sağlamaktan aciz. Bunu yapabilecek güçlü bir harekete ihtiyaç var. Hamas daha güçlü. Hamas canice emelleri olan bir örgüt. Dine dayalı bir Filistin devleti kurmayı amaçlıyor. Filistin halkının çoğunluğu böyle bir devleti amaçlamıyor. Ayrıca böyle bir devlet bölge barışının çıkarlarına hizmet etmekten çok uzak olur.

Ama reel politika güçlüyle ilişkiyi öngörür. Bugün güçlü olan Hamastır. Umarım Ankaranın niyeti budur. Aksi halde son bir aydır dinlediklerimizden daha korkutucu bir durum ortaya çıkar.

– Erdoğan sanki seçimlerde alınan oy çoğunlukları nedeniyle Hamasla AKP arasında paralellik kuruyor ve “Mademki Hamas Filistin halkının oylarının çoğunluğunu aldı, o zaman Filistin halkı onun isteklerine boyun eğmeli. İsrail Hükümeti de Haması muhatap almalıdır” yaklaşımı içinde. İç politikada da aynı şeyi, AKPnin bütün isteklerinin kayıtsız şartsız kabul edilmesini istiyor.. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Başbakan Erdoğan bunu her halde Haması iyi tanımadığı için söylüyor. Keşke Hamasın programını okuma fırsatı olsaydı. O zaman Hamasın hedefinin neler olduğunu anlardı. Anladığım kadarıyla AKPnin böyle hedefleri yok.

Hamas demokratik bir hareket değil. Hamas gelecekte kurulacak bir Filistin devletinin komşularıyla barış içinde yaşamasına izin vermez. Onun, İsrail devletiyle ikili ilişkileri sürdürürken Filistin devleti ve Türkiye arasında karşılıklı çıkara dayalı, sıcak ikili ilişkiler kurulmasına göz yummayacağı açıktır. Bu durum Filistin halkı için bir çıkmazdır. Hamasın amaçları demin de söylediğim gibi son derece caniyanedir.

Başbakan Erdoğan bunları söylediyse mutlaka Hamasın marifetlerini, eli kanlı geçmişini bilmediğindendir. Hiçbir zaman AKPnin intihar bombacılarını, terorizmi desteklediğine inanamam.

Ermeni soykırımı tasarısına ilişkin net bir karar yok

– Nasıl destekler zaten? Türkiyenin onlarca yıldır PKKye karşı verdiği bir savaş var…

Ben de buna işaret etmek istemiştim. Çağdaş Türkiye tarihi hep terorizmle mücadeleyle doludur. Türkiyenin bir terör örgütünü desteklemesi mümkün değildir. O nedenle de bir terör örgütüyle sorumluluk sahibi bir siyasi parti arasında böyle bir paralellik kurmak olanaksızdır. Bakın, bu Gazze çatışmaları sırasında Başbakanınız, hükümet yetkilileri, hatta Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamalar, Türkiyenin terörle mücadelede kendi tarihini göz ardı etmesi bakımından da çok talihsizdi. Herkes Türkiyenin ve Türklerin yıllardır kendi içinde terörden nasıl acı çektiğini biliyor. Hatta Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) çok fazla ileri gidildiğinde uluslararası bir sınırı aşıp (Kuzey Irakın bombalanması) çok sert tepki göstermişti. TSKnin bu sert müdahalesi dünyada pek de memnunlukla karşılanmamıştı.

Aslında kendisi terörden çok çekmiş bir ülkenin benzer müdahaleyi başka bir ülke yaptığı zaman anlayışla karşılamaması çok şaşırtıcı. Bütün dünyadaki Türkiyenin dostları da bunu böyle karşıladılar.

– Peki, bütün bu olanların ışığında sorayım. Sözde Ermeni soykırım tasarısı ABD Temsilciler Meclisinin bu yıl da gündemine gelirse buradaki Yahudi lobisi geçmişte olduğu gibi Türkiyenin tezlerini destekleyip tasarının geçmemesi için yine çaba harcayacak mı?

Bu tasarı yıllardır Kongrenin gündemine getiriliyor. Bu yıl da getirilmemesi için bir neden yok. Son kez Temsilciler Meclisi Dış İşleri Komitesine geldikten sonra geri çekilmiş, Meclis Genel Kuruluna inmemişti.

Bildiğim kadarıyla, dış destekler haricinde Washingtondaki siyasi atmosfer bu tasarıyı bir hayli destekliyor. Unutmayın ki son seçimlerden sonra Demokratik Parti, Kongrede çok daha güçlü bir çoğunluğa sahip oldu. Tasarı Kongreye geri gelirse ABDdeki herhangi bir etnik grubun buna karşı sesini yükseltip yükseltmeyeceği konusunda spekülasyon yapmak istemiyorum. Bekleyip görmek lazım.

Cumhuriyet


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir