Huntigton öldü; çatışma berdevam

A A A A

İstanbullular`ın üzerine karların, Gazze`lilerin üzerine ise bombaların düştüğü gün toprağa verildi, `Medeniyetler Çatışması` fikrinin sahibi Samuel Huntington. 18`inde Üniversite`den mezun olup, 23`ünde öğretim üyesi olan `Harvard`ın dahi çocuğu` 81 yaşında hayata veda etti.

Birçok esere imza attı ama onun dünyada en çok tartışılan, kimilerine göre de en zayıf eseri `Medeniyetler Çatışması ve Yeni Dünya Düzeni` idi.

Türkiye`de, tek parti döneminde yapılan toplumsal değişimin, yukarıdan aşağı dayatılması ve çok hızlı yapılması dolayısıyla, Türkiye`yi `torn countries` (kimliği yırtılmış ve parçalanmış ülkeler) sınıfında değerlendiren Huntington`un hayatında, çok kısa süreli Colombia Üniversitesi hocalığı hariç tutulursa, iki eksen hiç değişmedi: Harvard`a hocalık ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı`na danışmanlık. Kimi bilim adamlarına göre onun temel zaafı, dünyayı her daim `Amerika`nın içinden` değerlendirmekti.

Nitekim 2004 yılında kaleme aldığı, `Biz Kimiz?: Amerikan Milli Kimliğine Meydan Okumalar` kitabında, Meksika`dan, Latin Amerika`dan, Asya`dan ve İslam ülkelerinden gelen göçmenlerin Amerikan kimliğini tehdit ettiğini, `yönetici elit`in mutlaka Anglo-Sakson olması gerektiğini ve çarenin Protestan ahlaki değerlere dönülmesi olduğunu ileri sürmüştü.

Şimdi ise, babası da üvey babası da Müslüman olan Kenya kökenli Afro-Amerikan `Barak Hüseyin Obama` devlet başkanı oldu. Yakın çevresinde ise, `Anglo-Sakson-Beyaz` olmayan birçok önemli kişi var. Ya Huntington yanıldı, ya da bizim gördüğümüz illüzyonik karpuz. Yani dışı yeşil, içi kırmızı. (Her ne ise, bu bir bahs-i diğer).

`Medeniyetler Çatışması` fikri, bir kehanet mi, bir hipotez mi, bir teori mi, bir spekülasyon mu veya bir `wishful thinking` mi idi? Yani olması gerekeni var imiş gibi mi gösteriyordu? Bu sorular geçen zaman içerisinde birçok toplantıda tartışıldı. Bunlardan birisi de, bendenizin Genel Sekreterliğini, değerli hocam ve dostum Prof. Dr. Mim Kemal Öke`nin bilimsel koordinatörlüğünü yaptığı, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı`nca 6-7 Haziran 1997 tarihinde organize edilen, `Medeniyetler Diyaloğu` toplantısı idi.

Barbara Stowasser`den Mehmet S. Aydın`a; Richard Langhorne`den İlber Ortaylı`ya; Thomas Michel`den müteveffa Stefenos Yerasimos`a on beş bilim adamı ve entelektüel sima Huntington`un yaklaşımını tartıştı. Ortak kanaat şu idi: Medenî olan şahsiyetler çatışmadığı gibi, medeniyetler de çatışmaz. Medenîler de, medeniyetler de birbirleri ile sadece fikri alışveriş içinde olurlar. Geçmişte çatışmış olan ve halen de çatışmakta olan, sadece ve sadece siyasi-ekonomik menfaatlerdir. Dinler, inançlar ve kültürler ise, ya bunun aleti veya kamuflajı olurlar. (*)

İranlı mütefekkir Seyyid Hüseyin Nasr, Türkiye`den Prof. Dr. Nilüfer Göle ve Cezayirli bilim adamı Fuad Acemi, onun tezini yüzüne karşı, Anadolu tabiri ilistire çevirircesine tenkit ettiler. Fuad Acemi`ye göre Huntington`un asla kendini kritiğe tabi tutmuyor; Batı Medeniyetini saf, temiz ve masum telakki edip, diğerlerini ya problemli veya ikinci sınıf telakki ediyordu. 12 Eylül sonrası, `İslam`a yapılan saldırılar`ın iyice artması üzerine, kendisine, `Sen yoksa, bunu mu kastediyorsun?` diye soruldu. O, `Hayır, ben fizîkî çatışmaları kastetmemiştim` dedi. Dedi demesine ama, onun çatışma tezi fiziki çatışmaların kamuflajı olmaya devam ediyor.

Huntington`un hemşehrisi bir başka Amerikalı ise, meseleye `tam zıd bir köşe`den bakıyor. İşte Alabama/ Auburn Üniversitesi Profesörü Richard Penaskovic`in görüşleri: `Huntington`ın çatışma gördüğü yerde, Gülen barış görmektedir. Huntington, İslam ve Batı arasındaki ilişkiyi tamamen kötümser bir bakış açısıyla değerlendirirken; Gülen umut ve iyimserlikten bahsetmektedir. Huntington, İslam veya Batı`yı birbiriyle çatışma halinde, kutuplaşma nazarıyla değerlendirirken; Gülen küresel siyasete ilişkin daha bütünsel bir bakış açısını tercih etmektedir. Gülen, İslam`ı ve Batı`yı birlikte, uyumlu bir şekilde çalışırken görmektedir. Bu bağlamda, Gülen için geçerli sözcük, diyalogdur. Aynı zamanda belirtmek isterim ki, Batılı zihin yapısının temsilcisi olarak Huntington, küresel siyaseti tamamen seküler bir açıdan değerlendirmektedir.

Öte yandan, Gülen üstün bir bakış açısını benimsemekte, yani, küresel siyaseti kendi İslamî inancının getirdiği zaviyeden değerlendirmektedir. Bir soru sormak istiyorum: `Gerçek nerede yatıyor?` Huntington`ın öne sürdüğü gibi, bir medeniyetler çatışması gerçekleşecek mi; yoksa yirmi birinci yüzyılda bir `medeniyetler diyaloğu`nu mu; yani Gülen`in vizyonuyla paralellik gösteren, küresel siyasetin daha umutlu bir bakış açısıyla değerlendirilmesini mi beklemeliyiz? Hiç şüphesiz, benim düşüncelerim ve umutlarım, Gülen`in fikirlerine çok daha uygunluk gösteriyor.` (**)

Evet, Huntington da öldü. Hepimiz öleceğiz. Aslolan geride ne bıraktığımız değil mi? Hatayî`nin sözleri her daim kulağımıza küpe olmalı: `Cihana ışk ile üryan gelenler; Gidende hem yine üryan değil mi?

(*) Daha fazla bilgi için :`Medeniyetler Çatışmasından Diyaloğa`, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999.
(**) 25-27 Ekim2007 tarihleri arasında Londra`da düzenlenen `Değişen İslam Dünyası: Gülen Hareketi`nin Katkıları` konferansındaki tebliğinden.

Cemal Uşşak / KADİP Genel Sekreteri

Yazılma Tarihi:12.01.2009 15:57
Birçok esere imza attı ama onun dünyada en çok tartışılan, kimilerine göre de en zayıf eseri `Medeniyetler Çatışması ve Yeni Dünya Düzeni` idi. - Ilber oltayli

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir