BİR DEVRİN SONU VE KÖTÜ BAŞLANGIÇ

AKP hükümeti,İslam Cumhuriyeti aşkına 2010’da Anayasa ve Yargıtay Yasasını değiştirmesinin,Yargıtay’a 160 yeni üye seçtirmesinin, bu üyeleri Ergenekon,Balyoz ve benzeri davalara bakacak 6,9 ve 11. Ceza Dairelerine atamasının semeresini aldı.
1908 yılından bugüne gelen ve devlet ideolojisinde Türkçülüğü benimseyen İttihad ve Terakki siyasetinden Atatürk Milliyetçiliğine evrilen devre ve kuşak,
Yargıtay 9.Ceza Dairesinin Balyoz Planı davasında 237 yiğit Türk evladı hakkında verilen mahkumiyet kararlarını onamasıyla sona erdi.
“Güçlü Ordu,Güçlü Türkiye” alegorisinde “Güçlü Ordu” tasfiye oldu ,”Güçlü Türkiye”den bakiyesi kaldı.

*
Bakiyede, “Geniş kitleleri etkileyebilen cemaatin partilere siyasetleri bazında destek vermesi ve gerekirse bunu geri çekmesi toplumsal sigorta mekanizması gibi düşünülmelidir” diyen Fethullah Gülen;
Bakiyenin “Demokrat ve gelişmiş Türkiye vizyonunu paylaşan kişilerin bilgi kirliliğine ve maksatlı propagandalara alet olmamasına “dikkat çekiyor.
Vesayet dedikleri Atatürkçülüğün doğrudan ve geleneksel yollarla memleketi geriye götürmesinin çok zorlaşmış olduğuna işaretle,”Ancak vesayet, bu sefer entrikalarla, dedikodularla velhasıl en kuvvetli insanları bile tuş edebilen zaaflarla karanlık emellerine geniş kulvarlar açabilir” ikazında bulunuyor.

*
Atatürk Milliyetçiliği artık sokaklardadır -bu noktada, F.Gülen,Türkiye bakiyesinden hiçbir resmi belgede Türk vatandaşlığının sosyolojik tanımlamasının yapılmamasını,devletin herhangi bir üst kimlik tasarlama girişiminde bulunmamasını,eğitim müfredatlarının bu esası yansıtmasının gerekliliğine işaret ediyor.
Hükümetin bu doğrultuda Kürt sorununun barışcıl çözümü girişimini desteklemesini ve yeni anayasanın eşit yurttaşlık garantisi ile çıkarılmasını istiyor!
Nasıl? Bu esaslı değişimin Türkiye’de reelpolitik gerçekler ve idealist taahhütler arasında bir ahengin kurulması ile usul-usul yapılmasını öngörüyor.

*
Gülen ile hemfikir Başbakan Erdoğan da “Biz, öyle bir davanın mensuplarıyız ki bu dava adeta iğne ile kuyu kazılarak bugünlere ulaşmıştır.Başımızı asla öne eğmeyecek, dava taşını gediğine koyana kadar mücadeleye devam edeceğiz “derken,
Hem,İslamcı Cumhuriyetin sindire-sindire menziline ulaşmasını -hem de, Türkiye bakiyesinden Kürt Hareketinin bir egemenlik konusu olarak talep ettiklerini karşılamakta,ne kadar samimidir?

*
İşte, Demokratikleşme Paketi ile nefret yasası getirerek siyasi felsefesini sağlama alıyor.
Ama usul-usul işlemesi öngörülen yeni seçim önerileriyle,Kürt hareketinin uzantısı BDP’ye siyasi meşruiyet verirken -aslında,Türkiye’nin İslamcı bakiyesinde etnik milliyetçilik ile çok dilediği ümmet bütünlüğünü ayrıştırıyor.
BDP’yi halktan toplanan vergilerin Hazine finansmanıyla güçlendirirken halkı dolandırıyor.
Seçim yasası önerileriyle MHP’ye baraj getirirken “Türk Milliyetçiliği”nin önünü kesmekte,Kürtçe’de kullanılan X,Q,W harflerinin kullanılmasına yol açarak -giderek,üzerinde hiçbir şeyin-ümmetçiliğin de tesis edilmesini olanaksız kılan Türklükten miras sosyal benliğin bütünlüğünü parçalıyor.
Özel okullarda Kürtçe eğitimin önünü açması eğitim birliğine kast etmenin ötesinde bir etnik milliyetçiliğin egemenliğine yol açıyor.
Türk’üm diye başlayan andın kaldırılmasıyla yeni jenerasyonların tek millet değil ortak vatan ve ortak devlet ülküsünde yetiştirilmesi arzu edilirken,”Kürdüm” diyenlerin egemenliği düşünülmüyor…

*
Ne ki,bunların hepsini Başbakan Erdoğan “İslam Cumhuriyeti’nin, “İslam Ümmeti” ya da “İslam Birliği’nin de ülküsü olduğunu sanıyor.

*
O yüzden, Murat Karayılan’ın “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ardından, 1924’ten sonra dışlanan Kürtler ve İslamcı kesimlerden – bugün, İslamcı kesimin devlette ve hükümette etkili bir güç haline gelmesinde Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin rolü vardır. Bu çerçevede Türkiye toplumu kendini yeniden biçimlendirmek zorundadır.Madem Cumhuriyet’in kuruluşunda siyasi İslami çevreler dışlanmış ve Kürtler inkar edilmişse – bugün, siyasi İslam bakış açılı bir iktidar söz konusu olduğuna göre, egoist davranıp her şeyi kendine mal etmemesi gerekiyor” ifadesinden hareketle,
Demokratikleşme Paketi; demokratikleşmesini İsrail’in denetlediği ve Demokratik Özerklik ilanından bugüne kitleselleşmenin taban örgütlenmesinden hareketle daha çok aktifleşmiş, orta sınıfta örgütlenmiş, tabana doğru aydınlatma çalışmalarında genişlemiş, kitlesel kadın hareketliliği ve alternatif medya aktivizmini oluşturmuş -üstelik, Suriye krizinin büyümesine paralel gelişme ile Türkiye,Irak,İran,Suriye coğrafyasında uluslararası-bölgesel güçler ve konjonktürel-stratejik şartlar etkisiyle uluslaşma hedefinde ortaklaşmış Kürt Hareketi’nin sözde tepkisine yol açıyor.

*
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Demokratikleşme Paketiyle gelinen çözüm sürecine ilişkin tutumunu bir deklarasyonla;
Kürtlerin varlığının, kimliğinin, Kürt kültürünün anayasal ve yasal güvenceye alınması, Kürt kimliğiyle düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün tanınması,
Kürtlerin bir toplum olarak kabul edilmesinin gereği özyönetiminin kabulü ve her düzeyde anadilde eğitiminin kabul edilmesinin temel talepler olduğu yineleniyor…

*
Amacın -bir yandan, Kürdistani bir yaklaşımla Demokratikleşme Paketiyle açılan siyaset zemininde Kürt Hareketi’nin eylemsizlik sürecinde taraftarlarına karşı inandırıcılığını sürdürebilmek ve kontrolü tutabilmek,
Kürtler arasında gelişen özgürlük ve ekonomi alanında farklı kesimlerin,farklı siyasal kurumlaşma ile siyaset alanına çekilmesi gayreti olduğu görülüyor.

*
Öte yanda,Cenevre-2 uluslararası konferansına gidilirken,Suriye hükümetinin heyetini belirlediği -fakat,
Türkiye’nin de belirlemeye çalıştığı muhalefet kanadında tüm muhalif güçleri yansıtmayan bir heyet için çalışmakta -iken,Dışişleri Bakanlığı Suriye Yüksek Kürt Konseyi heyetini Ankara’ya davet etmiştir.

*
Kürtler,Türkiye’nin bu savaşın içinde kendilerine karşı taraf olmasını reddetmiş, Türkiye’nin siyasetini değiştirmesini, El Nusra Cephesi gibi örgütlerden desteğini çekmesini istemiştir.
Türkiye’nin Kürtlerden muhalefetle aynı şemsiye altında Cenevre Konferansına katılması ısrarı;Suriye Ulusal Konseyi çatısı altında bir araya gelecek muhalefetin demokratik olmadıkları için eski rejimden bir farkının olamayacağı teziyle reddedilmiş,Kürtler Cenevre’ye bağımsız gitme kararı almıştır.

*
Türkiye bakiyesi, Fethullah Gülen’in işaret ettiği Atatürk Milliyetçiliğinin entrikaları, dedikoduları velhasıl en kuvvetli insanları bile tuş edebilen zaaflarla karanlık emellerinin ötesinde -mesela,Kürt katılımcıları nedeniyle yaklaşan Cenevre -2 Konferansı tehditiyle karşı-karşıyadır.

12.10.2013


Yazıları posta kutunda oku