ABD ve Rusya -önce,Suriye’de iç savaşın komşu ülkelere,bölgeye ya da dünyaya yayılma potansiyeline engel olmak,krizi çözümlemek ve Suriyelilere istedikleri değişikliklerde yardımcı olmak konusunda mutabakata vardılar.
Sonra mutabakatlarını, üyelerinin farklı görüşleri olmasına rağmen, Haziran’da Kuzey İrlanda’da G8 Zirvesi’nde karar altına aldılar.
*
İngiltere Başbakanı David Cameron kararı-şöyle,açıkladı.
“Geçici bir yönetimi sağlayacak Cenevre sürecini desteklemek; Irak’tan dersler çıkararak devletin temel kurumlarının geçiş sürecinde korunmasını sağlamak; Suriye’yi teröristlerden ve aşırılık yanlılarından arındırmak için çalışmak;Kimyasal silah kullanımını önlemek; Sünni, Şii ya da Alevi değil tüm Suriyelilerin onayını alan bir Suriye hükümetini desteklemek!”
*
Suriye’de kimyasal silahların kullanımını önlemek kurgusu başarıyla esas hedef olan Cenevre-2 Konferansının düzenlenmesine yöneltilmiştir.
Şimdi sırada,Irak’tan dersler çıkararak devletin temel kurumlarının geçiş sürecinde korunması işi bulunuyor.
*
Türkiye-Suriye sınırı iki devletin de denetiminin bulunmadığı Hatay- Gaziantep doğrultusundan,Suriye iç bölgelerine doğru derinleşen büyük bir alanda;
Birincisi; etnik ve mezhepsel ayrışma,
İkincisi;kamusal düzenin ve devletin çöküşü yaşanıyor.
*
Bu iki unsurun bileşkesinde İslam terör örgütlerinin egemenliği bulunuyor.
Başbakan Erdoğan iktidarının Esad rejimi ve Kürtlerle mücadelesinde destek almak üzere göz yumduğu,Türkiye’den kimi İslamcı sivil toplum örgütünün yakın teşviğinde İslam Devleti kurma ajandasında olandan yağma peşinde olana kadar çok sayıda kontrol dışı İslamcı terör örgütünün egemenliği!
İşte bir kaçı: Suriye İslamcı Özgürlük Cephesi,Şükür El Şam Tugayı,Suriye Şehitleri Tugayı,Tevhid Tugayı,Suriye İslam Cephesi İslamcı Ahrar El Şam Hareketi,El Nusra Cephesi vs.vs.
Halbuki,Suriye’de ateşkesin sağlanması ve yeni Suriye’ye geçiş sürecinde devletin temel kurumlarının korunmasının biricik şartı, bu örgütlerin tasfiye edilmesinden geçiyor…
*
…derken,garip bir gelişme kaydediliyor!
Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov, ABD’li mevkidaşı J.Kerry ve BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ile Suriye çözümüne ilişkin Cenevre-2 Konferansı katılımcılarının ve tarihinin ilan edilmesi konusunun BM Konseyine yansıtılmasına ilişkin üçlü görüşmenin arefesinde -iken,
Lavrov, ABD’nin Suriye krizine yaklaşımını son derece siyasileştirdiğini ve karmaşık uluslararası sorunları çözümünde üstünlüğünü kanıtlamayı hedeflediğini açıklıyor.
*
Lavrov’a göre sorun; ABD’nin Şam yakınlarındaki kimyasal silah saldırısının kimin yaptığına ilişkin bir raporu beklemeden ya da aldırış etmeden, konuyu BM Güvenlik Konseyine getirmek ısrarı paralelinde,
BM Tüzüğü’nün barış tehditlerine karşı eylemler, barış ihlalleri ve saldırganlık eylemleri halinde güç kullanımına izin veren 7.maddesine geçit verilmesi isteğidir.
*
Bu tutum ABD’nin, -birincisi,Suriye’ye müdahale etmenin -ikincisi,Suriye krizinde her şeyden Beşar El Esad’ı sorumlu tutmanın senaryosuna oynadığına işaret ediyor.
Lavrov, bunu Rusya’nın güç kullanılmasına engel olunması için bugüne dek yaptığı mücadeleye ve Suriye’nin kimyasal silahlarının uluslararası denetime devredilmesine ilişkin 14 Eylül 2013 tarihli Rusya-ABD anlaşmasına aykırı olduğunu söylüyor.
*
Bu durum,ABD ve Rusya’nın Suriye vesilesiyle stratejik müttefikliğinin geliştirilmesinde;
ABD’nin hak eşitliği,düşünce özgürlüğü,kâr peşinde koşma,servet ve maddî başarıya saygı gibi liberalist ideoloji ve zorunlu şartı Protestanlıktan mülhem pratik ahlak ve davranış kuralları ile,
Rusya’nın ideolojiyi ekonomik teşkilatlanmanın öncesine alan, yaşayışı her yer ve dönemde, yalnız dış verilerin bir araya gelişinden ibaret bir madde dünyası olarak
-materyalist, algısına ait ahlak ve davranış kurallarının aykırılığından kaynaklanan ve bir süre sonra üzerinde anlaşmaya varılacak bir sorun mudur,bilinmiyor!
*
Öyleyse,ABD’nin Suriye’de ateşkesin sağlanması için şart olan İslamcı terör örgütlerinin tasfiyesi için hazırladığı kurguya bir süre sonra Rusya da dahil olması ve kurgunun muhtemelen şöyle işlemesini beklemek gerekir.
*
Başbakan Erdoğan,Suriye’de İslamcı radikal örgütleri silahlandırıp-yönlendirmek ve savaşa salmakla diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek, başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak,insan haklarına saygılı olmamak,barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak,hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak fiilleriyle BM Tüzüğüne aykırı davranmakla itham edilmektedir.
*
Şimdi, üzerine atılı suçlardan kurtulmak ya da Esad’ı bertaraf ederek itham edilen suçlardan kaçınmak için ,”El Kaide NATO üyesi Türkiye’nin sınırlarına dayandı ” diyerek bölgeye askeri müdahalede bulunmaya mı yönlendiriliyor?
Bakınız, Erdoğan,”BM barış için kurulmuş bir kuruluştur.Görevini maalesef şu anda yapamıyor.O zaman ‘niye kurduk biz BM teşkilatını’diye sorarlar.
İşte iki tane üye,atılacak bütün adımları kilitleyebiliyor. Belli kişilerin dünyada huzura destek olacağına engel olmasına 11 yıllık Başbakanlık tecrübemle inanamıyorum” derken-nasıl da, “Dünyayı Kurtaran Adam” gibi babalanıyor?
*
Eğer Suriye’de ateşkesin sağlanması,dünyada barış-istikrar- güvenlik için İslamcı terör örgütlerinin tasfiyesi gerekiyorsa,
Erdoğan’ın bu hevesleriyle -Türkiye, ABD ve Rusya’nın stratejik müttefikliğinin hissedileceği NATO’nun denetiminde, Kuzey Suriye’de Kürt yerleşim yerlerine değil,Arap yerleşimlerinde yerleşik İslamcı terör örgütlerini tasfiye etmek -bu suretle, Arapların da etkisizleştirilmesinin öngörüldüğü askeri bir müdahaleye mi özendiriliyor?
*
Yoksa,Türkiye-El Kaide Savaşı’na mı gidiliyor?
Terörle mücadelede birikimiyle TSK’nın, ardında büyük trajediler bırakarak kısa sürede El Kaide örgütünü tasfiye etmesi-sonuçta,Suriye’de ateşkes uzlaşmasının sağlanması,
Ilımlı İslamın ve bu anlayışın kaçınılmaz sonucu İslamcı radikalizmin dünya lideri Başbakan Erdoğan’ın parti-devletinin itibarının çürütülüp lağvedilmesi mi kurgulanıyor?
*
Sıradaki gelsin…
24.9.2013