Ulus-devlet’i tahkim etmek…

 

Atılgan Bayar – AKŞAM

Son 30 yıldır bize ulus-devletlerin iflas ettiği anlatılıyor.   Son 20 yıldır bazı Türk akademisyenler ve gazeteciler de bu tezi seslendirmeye başladı.
Oysa, yakın geçmişe şöyle bir dönüp baktığımızda yıkılanların ulus-devletler değil, bilakis ‘ulus’ niteliğinden çıkmış devletler olduğunu görüyoruz…

Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Irak…
Çözülen devletlerin hepsinin ortak noktası, ya ulus-devlet olmamaları…
Ya da ulus-devlet niteliğinden çıkmaya başladıkları zaman yıkılma sürecine girmeleri…
Ama nedense biz, 30 yıldır ulus-devletlerin çözüldüğü tezine ikna edilmeye çalışıyoruz.
Bu teze bizi ikna etmeye çalışan yabancı akademisyenlerin tümünün devletlerinin ulus-devlet olduğu; ve ‘ulus-devletler’in çözülme çağı’nda hepsinin devletlerinin kendi ‘ulus’ yapılarını tahkim etmeye çalıştıklarını da izliyoruz.
Türkiye’de Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, daha Kurmay Başkanı olmadan önce yaptığı bir konuşmada bu tehlikeye dikkat çekmiş…
MİT Müsteşarı da ‘ulus-devletlerin tehdit altında’ olduğunu ifade etmişti.
Son birkaç aydır, Türkiye gündeminde ‘ulus devletlerin çözülmesi’ tezi tekrar ısındı.
Kimileri milliyetçiliğin ulus-devletin ürünü olduğunu söylerken, kimileri milliyetçiliğin tasfiye edildiğini, bunun ulus-devlet’in sonunu getireceğini iddia ediyor.
Oysa bizim ulus devlet’imizin millilik talep ederken, ırkçı milliyetçilikten uzak durması doğası gereğidir.
Örneğin bizim ulusumuzun adı Türk’tür.
Ve Türk ulusu bir ırka işaret etmez.
Bu devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi kapsar.
Vatandaşlarından kandan kaynaklanan bir aidiyet beklemez.
İradeden, bilinçten, kültürden kaynaklanan bir aidiyet bekler.
Şimdi Türkiye, tarihin ilginç bir dönemecinden geçerken, ‘ulus-devlet’ kavramını onarmak zorunda.
Türk’ün bir ulusun adı olduğu tezi unutuldu ve sadece bir ırkın adı olduğu düşünüldü.

Bu yanlış algı tashih edilmeli.
Ayrıca, dinsel ve etnik temeldeki savrulmaların ‘vatandaşlık’ temelinde tekrar ‘ulus’ başlığı altında toparlanmasını da tesis etmemiz gerekiyor.
Böyle bir dönemde Genelkurmay Başkanı’mızın İlker Başbuğ gibi, entelektüel birikimi ve analiz kabiliyeti çok yüksek bir komutan olması büyük bir avantajdır.
Başbakan’ın da, çözücü-ayrıştırıcı iradelerin kendilerine fırsat yaratmaya çalışacağı bu günlerde ‘ulus-devlet’i savunan konuşmalar yapması çok yerinde.
Ancak, ‘ulus devlet’ kavramı da tıpkı ‘laiklik’ gibi, halkın zihninde berraklaşması gereken bir kavram…
Kapsamının ve öneminin, kurumlar değil, bizzat Başbakan tarafından halka anlatılmasını bekleyebiliriz.

Yaşar Büyükanıt - İlker Başbuğ

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir