TIPIŞ TIPIŞ GİTMEK

 
 
 

Büyük Atatürk,”Demokrasi esas itibariyle siyasi mahiyettedir. Demokrasi bir sosyal yardım veya iktisadi teşkilat sistemi değildir. Demokrasi maddi refah meselesi de değildir. Böyle bir nazariye, vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını uyutmaya yarar .Bizim bildiğimiz Demokrasi, bilhassa siyasidir. Hedefi, milletin idare edenler üzerindeki murakabesi sayesinde, siyasi hürriyeti temin etmektir. Asrî Demokrasi’de ferdî hürriyetler, hususî bir kıymet ve ehemmiyet almıştır; artık ferdî hürriyetlere devletin ve hiç kimsenin müdahalesi söz konusu değildir. Ancak bu kadar yüksek ve kıymetli olan ferdî hürriyetin, medeni ve demokrat bir millette, neyi ifade ettiği, hürriyet kelimesinin mutlak surette düşünülebilen mânasiyle anlaşılmaz. Söz konusu olan hürriyet toplumsal ve medeni insan hürriyetidir. Bu sebeple ferdî hürriyeti düşünürken, her ferdin ve nihayet bütün milletin müşterek menfaati ve devlet mevcudiyeti gözönünde bulundurulmak lâzımdır. Diğerinin hak ve hürriyeti ve milletin müşterek menfaati ferdî hürriyeti sınırlar”diyor.
*
Bu ifadeden yaklaşık 90 yıl sonra, Cumhuriyet Devleti’ne çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu,bir gazetecinin CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile yaptığı şu söyleşi ile Türkiye’ye tanıştırılıyor.
– İlk kez ne zaman görüştünüz İhsanoğlu ile?
– Geçen hafta.
– Ankara’da mı?
– Hayır.
– Nerede peki?
– O da bende kalsın isterseniz.
– Pekiyi. Ama anladığım kadarıyla öyle eskiye dayanan bir tanışıklığınız yok.
– Öyle. Ben biliyorum tabii kendisini.
-Ekmeleddin İhsanoğlu tercihinizi açıklamanızla birlikte farklı kesimlerden olumsuz tepkiler geldi. Buna parti içinden bazı milletvekilleriniz de dahil. Öngörmüş müydünüz bu durumu?
– Tabii. Bunları anlayışla karşılayacağız ama zamanla, Ekmeleddin Bey’i tanıdıkça hepsi düzelecek. Tanıdıkça ne kadar değerli bir bilim insanı olduğunu, ne kadar donanımlı ve kıymetli bir insan olduğunu zamanla görecek, tanıyacak, bilecek herkes…

*
Böylece Kılıçdaroğlu’nun İhsanoğlu ile yakınen tanışmadığı,
Bu yüzden onun Atatürk önderliğinde çağdaşlaşmayı temel ilke olarak benimseyen Cumhuriyetin siyaset,hukuk,ekonomi ve toplumla ilgili demokratik ve laik siyasi düzenine inanıp-inanmadığını,
Barış ilkesi temelinde güvenlik ve istikrar üreten bir ülke olmak inanç ve kararlılığını sürdüren bir siyasi geleneği temsil edip-edemeyeceğini,
Hükümetin sürdürdüğü terörle müzakere stratejisine yönelik düşüncelerini bilmediği,
Ya? Sahip olduğu bilginin kendisine verilen bir talimat ile önüne konan bir CV ile sınırlı olduğu anlaşılmıştı…

*
Atatürk’ün düşünce sistematiğinden yetişenler şaşırmadı!
Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu’nun yıllar içinden süzülüp gelen siyasi mücadele birikimine sahip olmadan Genel Başkan olmasıyla birlikte beliren iki neden;
Birincisi, Kılıçdaroğlu’nun Atatürkçü düşünce sistematiğinden gelişen CHP’de bir liderin yetki kullanım iradesini belirleyen;
Karizmaya ki,mekân ötesinden ilham yeteneği ve üstün yetenek,yüksek özgüven, etkileme, inançlarının doğruluğuna ikna edebilmek ve risk almak gibi üstünlüklerle özgün bir kişiliğe yol açıyor,
Gelenekçiliğe ki,sahip olunan toplumsal medeniyeti öz kabul edip o medeniyetin zenginleştirilmesi ve katkılarının yüceltilmesi, genişletilmesini sağlıyor,
Rasyonalizme ki,akılcılık yoluyla belirlenen kesin,zorunlu ve genel geçer bilgi alt yapılarına haiz olmadığı, artık çok iyi biliyorlardı.


*
İkincisi,Kılıçdaroğlu misyonunun CHP’nin kimliğini oluşturan Atatürk ilkelerini teoride bırakan, bu yüzden Atatürkçü kadroları genel ve yerel seçimlerde tasfiye eden,”demokratik Kemalizm” ve “yeniCHP” imajıyla yalnızca sosyal demokrasinin ilkeleri doğrultusunda yol almak,
Sosyal Demokrasinin Özgürlük, Eşitlik,Dayanışma, Barış, Emeğin yüceliği, Hukukun üstünlüğü, Gönenç, Doğanın ve çevrenin korunması haklarına dayanmak,
Bu çerçevede CHP’yi demokratik sol bir siyasal kurumu haline getirmek olduğu da tüm boyutlarıyla anlaşılmıştı.
Demokrasi kurgusu maddi refaha dayanıyordu,bu yüzden vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını uyutmaya yarıyordu.
Her “Mustafa Kemal Atatürk” derken, takiyye yaptığı -vallahî, biliniyordu.
*
O yüzden Kemal Kılıçdaroğlu’nun çevresi ile birlikte CHP’de Atatürk ilkelerinin tarafı olması gerekirken, Türk ulusunun her zaman bireysel çıkarlarının üstünde tutulan, ortak duyguların,ülkülerin ve değerlerin nihai olarak kırılmasına,din ya da ırk birliğine yol açabilecek bir gidişata ya da yeni Osmanlı hayaline kapı araladığı da görülüyordu.
Açık açık dünyasını maddi refah için kuranların işbirlikçiliğini yapıyordu…

*
Mesela, Cumhuriyet vatandaşlarını ifade etmek için kullanılan “Türk Milleti” kavramının doğruluğu; CHP’nin temsil ettiği modernleşme teorisi ile Cumhuriyet Devleti’nin geleneksel refleksleri olan askeri ve ekonomik yöntemlerle savunulurdu.
Eğer, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da yaşam standartları ve eğitim seviyesi yükseltilir,bunun paralelinde PKK’nın terör tehdidine karşı etkili askeri caydırıcılık ortaya konulabilseydi, Kürt sorununun çözülebileceğine inanılırdı.

*
Ne ki,1980’lerde Güneydoğu Anadolu Projesiyle başlayan ve  2002-2007’de AKP iktidarının sürdürdüğü modernleşme programındaki ekonomik ayağın,
Sivil demokratik rejimi pekiştirebilmek için yapılan darbe karşıtı adli operasyonlarla Türk Ordusu’nun  zayıflatılmasıyla askeri ayağın başarısız kalmasıyla;Kürt sorunu Kürdistan sorununa evrilmiş bulunuyor.
Türk Halkının terörle mücadele konusunda direnci kırılmış,TSK caydırıcı bir güç olmaktan çıkarılmış ve bu dev sorunla mücadele yalnızca ekonomik yöntemlere bağlı olarak sürdürülüyor.
Büyük Atatürk’ün “Diğerinin hak ve hürriyeti ve milletin müşterek menfaati ferdî hürriyeti sınırlar” ilkesi kanarken,Kılıçdaroğlu CHP’si İslamcı ve Kürtçü çözümlere seyirci kalmaktan öte hiç bir şey yapmıyor.


*
Doğrusu, Türk halkının asla kabul edemeyeceği bu ve benzeri bir çok gelişmeye yönelişte,öncelikle Kılıçdaroğlu’nun bir truva atı gibi girdiği CHP’den kazınarak sökülüp atılması, CHP’linin yeniden dirliği ve birliği gerekiyor.
Ne ki Kılıçdaroğlu,hâlâ Genel Merkezde seçim sürecini yöneticilere,milletvekillerine  değerlendirebiliyor…
“Diyorlar ki  ‘Ne olursa olsun oyumu vereceğim.’Sen evini hırsıza teslim eder misin?  Ederim diyorsan oyunu ver. Bu sıradan bir seçim değil, nasıl bir Türkiye istediğimizin seçimi.’
‘Ne yapalım,sandığa gidelim mi,gitmeyelim mi?’ diyorlar.
Ekmeleddin İhsanoğlu’na oyunu vereceksin. Tıpış tıpış sandığa gideceksiniz ve diktatör bozuntusuna cumhurbaşkanı seçilme konusunda izin vermeyeceksiniz ” derken,bir diktatöre nazire yaparmış gibi T
ürk halkını kapıkulu yerine koyuyor.

*
Kılıçdaroğlu’nun, balığın kılçığını çeker gibi ilkelerinden,geleneklerinden sıyırdığı CHP çok menzil kaybetmiştir,ne bugün ne yarın hiç bir konuda alternatif sayılmıyor.
10 Ağustos ile girilecek sürecte Türkiye’yi bir diktatörün  badirelerinden çekip-çıkartabilecek bir potansiyeli bulunmuyor.
 
*
Bu gibi durumlara Ziya Paşa “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” ifadesiyle işaret ediyor…
Bu suretle karşıdaki cephe bir eksiltilmeli,İslamcılık ve Kürtçülüğün ayan beyan hedefe konulabilmelidir…
*

Sonra diğer Cumhurbaşkanı Adayı Selahattin Demirtaş’ın,”Yeni yaşam; tek tipçi dayatmalara karşı çoğul, farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal var oluşu anlatıyor” ifadesine açılan kredinin olası geri dönüşü beklenebilir…

 
16.7.2014

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir