Sefa Yürükel
Donald Trump’ın 2016’da başlayan siyasi serüveni, ABD’nin geleneksel dış politikasını kökten sarsan bir dönem olarak kayıtlara geçti. Başkanlık dönemi ve sonrası, uluslararası hukuk normlarının dışına çıkan, saldırgan, ekonomik ve askeri üstünlüğü merkeze koyan stratejilerle şekillendi. Özellikle 2025 itibarıyla ortaya çıkan “yeni küresel düzen” söylemi, Trump’ın neo-emperyalist bir ideolojiyle hareket ettiğini, küresel tehditlere aldırmaksızın sınırları yeniden çizmek istediğini gösteriyor. Ancak bu modelin altında yatan evangelist ve Siyonist bağlantılar, daha derin bir çatışmayı tetikleyebilir.
Trump’ın Saldırgan Politikalarının Kökeni
Trump’ın uluslararası arenadaki agresif tutumu, “America First” (Önce Amerika) politikasına dayanıyordu (Kissinger, 2014). Bu yaklaşım, ABD’nin çıkarlarını önceleyen, diğer ülkeleri ise bağımlı kılan bir modele dönüşerek, klasik emperyalizmle yeni-liberal ekonomik politikaları harmanladı. Ancak Trump’ın 2025 yılında tekrar sahneye dönüşüyle, bu politikanın yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik ilhak ve tehditlere dayandığı açıkça görülmektedir.
Evangelizm ve Siyonizm’in Etkisi
Trump’ın İsrail-Filistin meselesinde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, 2020’lerdeki evangelist ve Siyonist ittifakın güçlü bir göstergesiydi (Smith, 2018). 2025’e gelindiğinde bu politikaların, dünya siyasetindeki yeni haritaları belirleyecek bir ideolojik zemin yarattığı düşünülüyor. Evangelizm, “Tanrısal kader” inancıyla, İsrail’in sınırlarının genişlemesini ve Hristiyan mesihçi bir düzenin kurulmasını desteklerken, Siyonizm bu düzenin Yahudi üstünlüğü altında gerçekleşmesini savunmaktadır. Bu bağlamda Trump, sadece bir siyasi figür değil, aynı zamanda iki ideolojinin birleşim noktasında bir lider olarak hareket etmektedir.
Harita Çizme ve Yeni Normsuzluk
2025 itibarıyla Trump’ın, Ukrayna-Rusya savaşı, Tayvan-Çin gerilimi ve Ortadoğu’da genişleyen İsrail politikaları bağlamında, fiili sınırları yeniden şekillendiren bir politika izlediği gözlemlenmektedir. Özellikle Golan Tepeleri’nin ilhakı ve Filistin topraklarının İsrail lehine daraltılması gibi örnekler, Trump yönetiminin uluslararası hukuku görmezden gelme eğilimini açıkça göstermektedir (United Nations, 2024). Dünya liderlerinin bu hamlelere kayda değer bir direnç göstermemesi, Trump’ı daha da pervasız kılmaktadır.
Küresel Bir Savaş mı Başlıyor?
Trump’ın saldırgan politikaları, küresel bir çatışmanın kıvılcımlarını çakıyor. Ancak bu durum, yalnızca geleneksel anlamda bir sıcak savaşı değil, çok yönlü bir savaşın (ekonomik, teknolojik ve ideolojik) öncüsü olma potansiyelini taşıyor.
ABD ve Çin: Yeni Bir Soğuk Savaş
Trump, Çin’i ABD’nin en büyük stratejik rakibi olarak tanımlamaya devam etmektedir (Huntington, 1996). Tayvan üzerinden yükselen gerilim, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını artırmasına ve Çin’in agresif bir tepki vermesine neden olmuştur. Bu durum, 2025 itibarıyla bölgesel bir savaşın veya yeni bir Soğuk Savaş’ın habercisi olabilir.
Ortadoğu’da Siyonist-İslamcı Çatışma
Trump’ın İsrail’e verdiği koşulsuz destek, İran’ın öncülüğünde bir Şii ekseni yaratırken, bölgedeki Sünni devletlerin dahi ABD politikalarına mesafe almasına yol açmıştır (Smith, 2018). Bu çatışmanın geniş çaplı bir savaş doğurması ihtimali giderek artmaktadır.
Avrupa ve NATO’nun Tutumu
Trump, 2016’dan beri NATO’yu “gereksiz bir mali yük” olarak tanımlamış ve Avrupa’nın güvenliğini sağlamaktan çekileceğini ima etmiştir (Friedman, 2019). 2025’te ABD’nin bu politikalarını derinleştirmesi, Avrupa’nın Rusya ve Çin karşısında daha yalnız bir pozisyona itilmesine neden olabilir.
Dünya Direnecek mi?
Trump’ın norm dışı politikalarına karşı dünya ne kadar direnç gösterebilir? Bu sorunun yanıtı, hem küresel güçlerin hem de sivil toplum hareketlerinin tutumunda yatmaktadır.
Avrupa Birliği’nin Rolü
AB, Trump’ın saldırgan politikalarına karşı teorik olarak bir denge unsuru olabilecek kapasitededir. Ancak ekonomik bağımlılıklar ve politik dağınıklık, AB’nin etkili bir tepki göstermesini zorlaştırmaktadır (Mearsheimer, 2001).
Çin ve Rusya Ekseni
Çin ve Rusya’nın artan işbirliği, Trump’ın küresel hegemonyasına karşı en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Ancak bu ittifakın ekonomik ve ideolojik olarak ne kadar sürdürülebilir olduğu belirsizdir (Huntington, 1996).
Uluslararası Hukuk ve BM
Trump’ın uluslararası hukuku hiçe sayan politikaları, BM’nin ve diğer uluslararası kuruluşların etkinliğini tartışmaya açmıştır. Dünya bu kuruluşlara olan güvenini kaybederken, yeni bir düzenin ortaya çıkması kaçınılmaz görünmektedir (United Nations, 2024).
Sonuç
Trump’ın 2025 itibarıyla saldırgan politikaları, yalnızca ABD’nin değil, tüm dünyanın sınırlarını yeniden şekillendirmeye yönelik bir meydan okuma olarak değerlendirilmektedir. Evangelizm ve Siyonizm ideolojilerinin etkisi, bu politikaları daha da tehlikeli bir boyuta taşırken, dünya çapında geniş çaplı bir çatışma riskini artırmaktadır. Ancak küresel direnç kapasitesi, Trump’ın yeni normlarına boyun eğmektense, alternatif bir düzen arayışını tetikleyebilir. Bu bağlamda dünya, ya büyük bir çatışmaya sürüklenecek ya da kolektif bir çözümle bu tehditlerin üstesinden gelecektir.
Kaynakça
1. Huntington, S. P. (1996). The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order. Simon & Schuster.
2. Friedman, T. L. (2019). “Trump Doctrine: The New World Disorder.” The New York Times.
3. Kissinger, H. (2014). World Order. Penguin Books.
4. Mearsheimer, J. (2001). The Tragedy of Great Power Politics. W.W. Norton & Company.
5. Smith, A. (2018). “Evangelism, Zionism, and the Trump Era.” Foreign Policy Analysis.
6. United Nations (2024). Global Report on International Law and Sovereignty. UN Publications.
Bir yanıt yazın