DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırkan 9 Şubat 2025 günü partisinCEe Çanakkale’de düzenlenen “Ekmek ve Adalet ve Barış” konulu toplantıda yaptığı konuşmada; “Bir çözüm olacaksa, Çanakkale ruhuna Malazgirt’ten Çanakkale’ye Kürt ve Türk ittifakının geçmişteki ortak mücadelesini uygun bir süreç olmasını istiyoruz. Bu Çanakkale’deki şehitlikte hepimizin ataları dedeleri var. Birlikte mücadele ettiler. Orada sadece Kürtler, Türkler, Araplar, yok orada Türkiye’nin bütün renkleri var. Bir çözüm olacaksa Çanakkale ruhuna uygun olmalıdır, kapsayıcı olmalıdır.” demiş.
Baktığımızda Tuncer Bakırhan’ın Kars’ın Susuz ilçesi doğumlu olduğu görülüyor. “Şehit Sayılarıyla Çanakkale Savaşı” konulu çalışmalarda illere göre şehit sayılarının belirlendiği yaklaşık 60 bin kişilik listede Kars’ın sadece 1 (BİR) şehit verdiği görülüyor(1)
Dolayısıyla; Çanakkale Ruhu’na uygun bir çözümde Tuncer Bakırhan gibi düşünenler kaybederler! Bence hak ettiklerinden fazlasını istiyorlar ki; zaten şu anda onlara tanınan haklar hak ettiklerinden çok fazladır. Adamlar resmen Türkiye’nin üniter ulus devlet yapısını bozmak için uğraşıyorlar ve bunu dile getirmekten de geri durmuyorlar. Tuncer Bakırhan’a soruyorum şimdi; Çanakkale’de 1 şehit veren Kars’ın, devlet hizmetlerinden ve kamusal haklardan istifade konusunda, bahse konu çalışmalara göre; Çanakkale’de 3737 şehit veren Bursa’dan, 2425 şehit veren Kastamonu’dan ve 972 şehit veren Çankırı’dan hangi eksiği var?
Tuncer Bakırhan’a tavsiyemdir; Çanakkale Ruhu yerine Sarıkamış Ruhu’nu esas alsınlar. Muhtemelen Rus işgali sırasında oralarda daha çok Karslı şehit olmuştur. “Can sağ oldukça yurt vermeniz düşmana” diyen Karslı Aşık Şenlik’in torunlarının, bu ayrılıkçı adamlara ve ayrılıkçı düşüncelere daha fazla fırsat vermemelerini umuyorum.
12 ay askerlik yaptığım, ekmeğini yiyip suyunu içtiğim Kars, benim zihnimde hep “Serhat Şehri” olarak kalmalıdır. İslam Peygamberi Uhut dağı için “Biz Uhut’u severiz, Uhut da bizi sever” demiştir. Bu hadisten hareketle demek isteriz ki; Biz Kars’ı severiz, Kars da bizi sever. Bu karşılıklı sevgi, hep böyle kalacaktır. Bunu değiştirmeye ne Tuncer Bakırhanlar’ın gücü yeter ne de başka herhangi bir babayiğidin. Buna tevessül edenler, bu milletin maşeri vicdanında HAİN damgası yemekten öteye gidemezler.
Türkiye Türklerindir!
Peki, bu adamlar, hak ve özgürlük taleplerini dile getirirken neden iki de bir bu vatanın kurtuluşunda ve bu devletin kuruluşunda, etnisite kavramına vurgu yapıyorlar? Gerçi bunu sadece ayrılıkçı Kürt siyasetçileri yapmıyorlar; devleti yönetenler de yapıyor. Onlara sorarsanız, bunu Milli birlik ve beraberlik vurgusunu ön plana çıkarmak için yaptıklarını söylerler. Ancak ayrılıkçı siyasetçiler, öyle anlamıyorlar bunu. Olmayacak isteklerde bulunmak için bu tür ifadeleri ellerindeki koz ve belge olarak kullanıyorlar!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Malazgirt Zaferi’nin 953. yıldönümü vesilesiyle 26 Ağustos 2024 günü Malazgirt’te düzenlenen kutlamalar sırasında yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Alparslan’ın ordusunda Kürtler, Araplar ve İslam’la müşerref olan diğer kavimlerden Müslümanlar düşmana karşı omuz omuza savaşmış, mübarek kanları işte bu topraklarda birbirine karışmıştır.”(2)
Ülkenin Cumhurbaşkanı böyle der de elin yabancıları hiç durur mu; fırsat bu fırsat deyip onlar da aynı şeyleri dile getiriyorlar. Medyaya yansıyan haberlere bakılırsa; Suriye Geçici Hükümeti Devlet Başkanı sıfatıyla 4 Şubat 2025 günü Külliye’de kabul edilen Colani takma adlı Ahmet El Şara, düzenlenen ortak basın açıklaması sırasında; “Kurtuluş Savaşı’nda Türk kanı ve Suriye kanı birbirine girerek bu başarı geldi.” demiş(3)
…
Son bir yıl içinde söylenen yukarıdaki üç ifadede geçen ortak vurgu, Türkiye’nin sadece Türklerin olmadığı, bu ülkede yaşayan herkesin olduğu, Malazgirt Zaferi’nin de bu ülkede yaşayan bütün etnik unsurların katkısıyla kazanıldığı vurgusudur.
E biz de zaten öyle diyoruz.
Türkiye, büyük Atatürk’ün:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. Türkiye halkı, irken veya dinen veya harsen birleşik ve yekdiğerine karşı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu ve mukadderat ve menfaatleri ortak olan bir toplumsal hey’ettir” şeklinde tanımladığı ve Anayasamızın 66. maddesinde:
“Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür.”
Şeklinde yerini bulan Türklerindir.
Yukarıdaki ifadelerin sahipleri, eğer bunu kastediyorlarsa amennâ ve saddaknâ; kabulümüzdür. Ancak dillerinin altında başka bir bakla ve bilinç altlarında başka bir düşünce varsa bilemeyiz. Şahsen Sayın Cumhurbaşkanının, Türklüğü Atatürk gibi ve bizim gibi tanımladığını düşünüyoruz. Başka türlüsü de düşünülemez zaten!
Ancak Colani lakaplı Ahmet El Şara’nın ve DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın bizim gibi düşünmedikleri ortada. Özellikle Bakırhan’ın temsil ettiği zihniyetin, Anayasada yerini bulan Türklük tanımından, Türkiye isminden ve üniter ulus devlet yapısından rahatsız olduğunu herkes gibi az çok biz de biliyoruz. Bu gerçeği bir kenara koyarak söylemek gerekirse:
Anadolu’daki Kürt varlığı ve bin yıldır bir arada yaşadığımız, yadsınamaz bir olgudur. Bunu inkâr etmek tarih bilimine aykırıdır ki; Türkler ve Kürtler, geçen bu uzun sürede çoklu ilişkilerle adeta birbirinin içine girmiş bulunmaktır ve bu iki etnik unsuru ayrıştırmak kesinlikle mümkün değildir. Tarih boyunca yaşanan Kürt ayrılıkçı hareketleri de buna muvaffak olamamıştır. Bunun en büyük sebebi ise Kürt kökenli yurttaşlarımızın kahir ekseriyetinin, Türklerle yol yürümeyi benimsemiş ve ayrılıkçı ihanet hareketlerine destek vermemiş olmalarıdır.
Kürtler, diğer etnik unsurlarla birlikte Atatürk’ün ve anayasamızın Türklük tanımı çerçevesinde bu ülkenin asli unsurları ve eşit haklara sahip vatandaşlarıdır. Kimse endişe etmesin, bu durum ebediyete kadar da böyle olacaktır. Bizim konuya ilişkin inancımız, kabulümüz ve geleceğe dönük sarsılmaz kanaatimiz böyledir.
Türkiye’deki Arap varlığına ve Arapların Türkiye’deki sahiplik paylarına gelince:
Elbette bu ülkenin vatandaşı olan Araplar da, aynı durumdaki diğer etnik unsurlarla birlikte bu ülkenin eşit haklara sahip vatandaşlarıdır. Ancak bu durumu; Colani’nin dediği şekilde, Kurtuluş Savaşı’nın Türk ve Suriyeli kanının karışması sonucu gelen başarıyla açıklamak gerçekçi olmaz. Bu tarih bilimine de aykırıdır. Zira Kurtuluş Savaşı’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında Arapların kayda değer bir katkısından bahsedilemez. Osmanlının Arap coğrafyasından çekilmesi sırasında yaşananları, Musul-Kerkük-Hatay meselelerinin çözümünde Arap unsurların sebep oldukları olumsuz olayları dikkate aldığımızda, Colani’nin ifadeleri bütünüyle anlamsızlaşır ve absürt hale gelir. Zaten önde gelen tarihçilerimizden Prof.Dr. İlber Ortaylı da Colani’nin sözleri için “Uyduruyor. Sosyolojik ve tarihi bakımdan mümkün değil.” demektedir(4)
Colani, eğer Suriye İç Savaşı sebebiyle 2013’den başlayarak Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriyeliden hareketle, bu topraklarda hak sahipliği iddiasındaysa, lütfen başka kapıya. Colani, önce Suriye’nin sınırlarına sahip çıksın; YPG’yi ve İsrail’i Suriye’den çıkarsın, ondan sonra oturur onun da ifadesini alır, niyetini anlarız zaten!
Colani gibi düşünen Arapların, TTK Başkanlığı da yapan Kutlu Parti Genel Başkanı tarihçi Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun şu sözlerine dikkat etmelerini salık veririm:
“Neymiş Çanakkale’de Şamlı şehit varmış. E ne yapalım. Vatanı Suriyelilerle mi paylaşalım? Yahu Şam da, Yemen’de Mısır’da, Arabistan’da, Dubai’de, oraları İngilizlere ve Portekizlilere karşı savunurken, oluk oluk kan akıtmış Mehmetcik yatmıyor mu? Şimdi gidip burada şehidimiz yatıyor diye bir metre yatacak yer isteyin bakayım veriyorlar mı? Herkes bölüp bölüp ayrılmış, Türk milleti can havliyle Mustafa Kemal liderliğinde Anadolu’yu zor bela kurtarmış, şimdi buna da ortak edeceksiniz bu ayrılıp gidenleri öyle mi? Hadi ordan!”
Yusuf Halaçoğlu’na ait olduğu söylenen ve onun ismiyle sosyal medyada dolaşan bu ifadelerin kaynağını bulamadım. O söylemediyse, biz söylemiş olalım. Bu sözlerin altına imzamı atıyorum.
Em. General Dr. Naim Babüroğlu “Çanakkale 1915 Almanların Büyük Tuzağı” isimli kitabında, Çanakkale Savaşları sırasında kurulan ve başına Yarbay Mustafa Kemal’in getirildiği 19. Tümen’de Araplardan müteşekkil iki alay bulunduğunu ve bu tümenin, çatışma bölgesinin dışında ihtiyat kuvveti olarak tutulduğunu söylüyor. Sebebini de Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın, Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşı’nda öne çıkmasını engellemek ve başarısının millet tarafından duyulmasını önlemek şeklinde açıklıyor(5).
Naim Babüroğlu’nun öne sürdüğü sebep yabana atılır değildir. Ancak ben Arap alaylarının, cephe gerisinde ihtiyat kuvveti olarak tutulmasının bir sebebinin de bu insanlarda savaş kabiliyeti, savaş azim ve isteği olmamasının dikkate alınmış olabileceğini düşünüyorum. Çünkü Arap kıtalarının, Çanakkale’de geri hatlarda kurulan çadırlarda keyif çattıklarına, ilerleyen zamanlarda ileri hatta sürüldüklerinde de ilk ateşi yiyince korkup kaçtıkları, düzensiz şekilde kaçarken atılan düşman ateşiyle telef oldukları, düşerek yaralandıkları ya da düşman kuvvetlerinin eline esir düştüklerine dair bilgiler vardır kitaplarda.
Onlardan birisinde şöyle denilmektedir:
“… 57. Alay 180 yükseltili tepeyi, 27. Alay da Kırmızı Sırt’ın büyük bölümünü geri aldı. Ama sol kanattan haber gelmiyordu. Buraya yollanan 77. Arap Alayının, 27. Alayın soldaki taburuyla birlikte düşmanı denize doğru sıkıştırıyor olması gerekmekteydi. Anzakların denize süpürülmesini bu baskı sağlayacaktı. M. Kemal cepheyi siper siper denetleyip askerinin ateş altındaki durumunu inceleyerek, gün doğarken Kocadere’ye gelecek, çok üzücü, çok şaşırtıcı bir olayla karşılaşacaktı. Çanakkale’de bir daha yaşanmayacak bir olayla…
Gün ağarıyordu… Telefon bağlanmadan, 77. Alayın 1. Tabur Komutanı Binbaşı Hacı Mehmet Emin Bey geldi. Gözleri ağlamış gibi kıpkırmızıydı.
-“Efendim” dedi, “… Utanç içindeyim. Ne yazık ki, alayımız çil yavrusu gibi dağılarak savaş alanından kaçmıştır…”
– “Ne diyorsunuz?”
-“… Alay komutanını bulamadım. Sizin buraya geldiğinizi duyunca bilgi sunmak için koşup geldim.”
Mustafa Kemal bu dürüst askeri Trablus’ta sömürgeci İtalyanlarla savaştıkları günlerden tanıyordu. Yanında kol komutanlığı yapmıştı. Gece sol yandan neden bilgi gelmediği, Anzakların niçin denize sürülemediği anlaşıldı. Savaş alanından kaçmak, bağışlanabilir suç değildi. Hacı Mehmet Emin Bey’e, “Alayı Kocadere’nin batısında toplayınız…” dedi, “…Yine kaçan olursa vurunuz!”
Arap askerlerinin bazı halleri, tavırları, alışkanlıkları, tümende bulunan Türk askerlerini şaşırta gelmişti… Ama en çok da bu adamların çoğunun silah arkadaşlarını ateş altında bırakıp kaçmalarına şaştılar. Bambaşka bir milletin ve çok farklı bir toprağın çocukları olduklarını yaşaya yaşaya her gün biraz daha iyi ve derinden anlamaktaydılar”(6)
Atatürk’ün alicenaplık göstererek yaptığı ve onun görüşlerinden hareketle anayasamızda yerini bulan Türklük tanımının dışına çıkarak, hak sahipliğinin kaynağını Malazgirt’e kadar götürenler varsa, bizim buna itirazımız vardır. Çünkü Malazgirt, bütünüyle Türk’ün zaferidir! Şanı, şerefi de Türklere aittir. Bu şan ve şereften onu bunu ortak etme gayretleri boşuna çabalardır. Bu zaferin içine başka etnik unsurları, ayrıca din unsurunu özellikle ön plana çıkartarak Türkün bu Anadolu’yu ebedi yurt yapan büyük zaferini sulandırmanın hiç kimseye faydası yoktur.
Zira Malazgirt’te Bizans ordusundan ayrılarak Türk soydaşlarının yanına geçen Uzlar ve Peçenekler gibi gayrimüslim Türk unsurlarını görmezden gelerek, olayın içine din unsurunu katarsanız, tarih bilimini tersinden okumuş olursunuz. Ayrıca bugün Türk Milleti’nin ayrılmaz parçası haline gelen, birçok etnik unsurun da Malazgirt’te hiçbir rolleri yoktur. Çünkü bu unsurların çoğu, o yıllarda Anadolu’da bile değillerdi; olanlar da Selçuklu devletinin değil, Bizans’ın sınırları içindeydiler!
…
Bir zamanlar Türkiye’nin en büyük gazetesi ve amiral gemisi kabul edilen Hürriyet gazetesinin logosunda Türk Bayrağı ve Atatürk slüeti eşliğinde “TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR” diye hoşuma giden bir ibare vardı.
Kontrol ettim hala duruyor o ibare.
Pek sevindim.
Bu sebeple gazetenin yeni sahibi Demirören Gurubunu içtenlikle kutluyorum.
Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’ün 2015 yılında yazdığı “Üzerinde ‘Türkiye Türklerindir’ yazan gazete” başlıklı bir yazı var.
O yazıda diyor ki Ertuğrul Özkök:
“Tam 31 yıl geçmiş…
31 yıl boyunca PKK’ya düşman bir Türk vatandaşı olarak yaşadım.
Tam 31 yıl bu örgütün terörist bir örgüt olduğuna iman ettim.
Ve bugün tekrar ilan ediyorum.
Ben Ertuğrul Özkök…
28 yıldır, logosunun kenarında ‘Türkiye Türklerindir’ yazan bir gazetede çalışıyorum.
Bu gazetede çalıştığım için iftihar ediyorum.
Kızıma ve torunlarıma bu gururumu her gün yeniden anlatıyorum.
Hâlâ PKK’ya düşmanım…
Hâlâ bu örgütün, acımasız ve kalleş bir çete olduğuna inanıyorum”(7)
Ertuğrul Özkök hâlâ aynı yerde duruyor mu bilmiyorum ama dönemin Türk düşmanı ve Yahudi asıllı İngiliz Başbakanı Goldstone’a ait olduğu söylenen tarihi bir söz var. Diyor ki; Goldstone “Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir”(8)
Teyit.org internet sitesinin dediğine göre; Colani “Geçmiş dönemlerde, Kurtuluş Savaşı’nda Türk kanıyla Suriyeli’nin kanı aslında birbirine girerek bu başarı geldi” dememiş. Yanlış tercüme edilmiş Colani’nin ifadeleri. Aslında “Suriye halkının, son yıllarda kurtuluş mücadelesinde Türk ve Suriye kanlarının karışmasıyla zirveye ulaşan, milyonlarca mülteciye ülkelerini açan Türk devletinin, kurumlarının ve halkının tarihi çabalarını asla unutmayacağından şüphe yoktur”(9) demiş Colani.
Ancak bu konuda şimdiye kadar resmi ağızlardan herhangi bir düzeltme gelmediğine göre, biz iki önemli tarihçimiz olan İlber Ortaylı ve Yusuf Halaçoğlu’nun da dikkatlerini çeken ve bütün medya kuruluşlarında var olan ifadeyi doğru kabul etmek durumundayız.
Dolayısıyla; yerli siyasetçilerin, İngiliz Başbakanı ve Türk Düşmanı Yahudi Goldstone’i haklı ve ülkeye yeni ortaklar çıkartacak söylemlerden uzak durmaları, ülkemizin geleceği, milletimizin bekası bakımından önemlidir…
__________
1- http://abanagazetesi.org/sehit-sayilariyla-canakkale-savasi/ & https://bursadernegi.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=190:2017-03-18-14-15-13&catid=42:genel-bilgilendirme
3- https://www.haberler.com/dunya/sara-turkiye-ile-iliskileri-derin-bir-stratejik-18336608-haberi/
7- Naim Babüroğlu, Almanların Büyük Tuzağı, İnkılâp Yayınları, 2. Baskı, İst. 2022, s, 98, 109
6- Turgut Özakman, Diriliş, Bilgi Yayınevi, 13. Basım, Ankara-2008, s, 296-297, 623.
8- Bazı kaynaklarda bu sözün İngiliz Başbakanı Churchill ait olduğu da söylenmektedir.
![ÇANAKKALE RUHU VE TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR! 2 DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırkan 9 Şubat 2025 günü partisinCEe Çanakkale'de düzenlenen "Ekmek ve Adalet ve Barış" konulu toplantıda yaptığı konuşmada; "Bir çözüm olacaksa, Çanakkale ruhuna Malazgirt'ten Çanakkale’ye Kürt ve Türk ittifakının geçmişteki ortak mücadelesini uygun bir süreç olmasını istiyoruz. Bu Çanakkale'deki şehitlikte hepimizin ataları dedeleri var. Birlikte mücadele ettiler. Orada sadece Kürtler, Türkler, Araplar, yok orada Türkiye’nin bütün renkleri var. Bir çözüm olacaksa Çanakkale ruhuna uygun olmalıdır, kapsayıcı olmalıdır.” demiş. - Abide 10](https://www.turkishnews.com/tr/content/wp-content/uploads/2025/02/Abide-10-1024x576.jpg)
![ÇANAKKALE RUHU VE TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR! 3 DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırkan 9 Şubat 2025 günü partisinCEe Çanakkale'de düzenlenen "Ekmek ve Adalet ve Barış" konulu toplantıda yaptığı konuşmada; "Bir çözüm olacaksa, Çanakkale ruhuna Malazgirt'ten Çanakkale’ye Kürt ve Türk ittifakının geçmişteki ortak mücadelesini uygun bir süreç olmasını istiyoruz. Bu Çanakkale'deki şehitlikte hepimizin ataları dedeleri var. Birlikte mücadele ettiler. Orada sadece Kürtler, Türkler, Araplar, yok orada Türkiye’nin bütün renkleri var. Bir çözüm olacaksa Çanakkale ruhuna uygun olmalıdır, kapsayıcı olmalıdır.” demiş. - hurriyet 2025 02 11 dsj5](https://www.turkishnews.com/tr/content/wp-content/uploads/2025/02/hurriyet-2025-02-11-dsj5.jpg)
Bir yanıt yazın