Sefa Yürüke
Otoriter liderler üzerinde yapılan psikopolitik analizler, Erdoğan’ın liderlik tarzını daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.
- Bu konuda Post (2015) ve Volkan (2004) gibi siyaset psikolojisi uzmanları, narsistik liderlerin güvensizlik duygusu, paranoya ve tehdit algılarının giderek saldırganlaşan politikaları tetiklediğini vurgulamaktadır. Erdoğan’ın siyasi söylemi incelendiğinde, lider kültünü besleyen retorik ve sürekli bir dış-düşman üretme stratejisi belirgin hale gelmektedir (Köse, 2022).
Erdoğan’ın siyasi figür olarak öne çıkışı, emperyalist ülkeler tarafından da stratejik olarak desteklenerek, popülist bir “kurtarıcı lider” imajına dayanmıştır. Ancak bu liderlik modeli, zamanla eleştirel sesleri düşmanlaştıran ve her türlü muhalefeti ihanet olarak kodlayan bir paranoya rejimine dönüşmüştür (Fromm, 1941; Post, 2015). Erdoğan’ın gazetecilere, akademisyenlere ve siyasi rakiplerine yönelik sistematik baskısı, eleştiriye tahammülsüzlük ve iktidarın kişisel çıkarları doğrultusunda kullanılması ile karakterize edilmektedir.
Bunun yanı sıra, Erdoğan’ın politikalarının kleptokratik eğilimler taşıdığı da açıktır. Yolsuzluk skandalları, siyasi rant dağıtımı ve devlet kaynaklarının belirli bir elit kesime aktarılması, Erdoğan’ın iktidarını ekonomik manipülasyonlarla sürdürdüğünü göstermektedir (Diamond, 2019).
- Ergenekon, Balyoz ve Yargının Manipülasyonu
Türkiye’nin son yirmi yılda yaşadığı en önemli hukuk skandallarından biri, Ergenekon ve Balyoz davaları olmuştur. Erdoğan’ın iktidarı konsolide etme sürecinde bu davalar kritik bir rol oynamış, siyasi ve askeri muhalefetin sindirilmesi için yargının araçsallaştırıldığı bir dönem yaşanmıştır (Köker, 2020).
Bu süreçte, yüzlerce asker, gazeteci ve akademisyen, uydurma deliller ve hukuksuz yargılamalarla mahkûm edilmiştir. Balyoz davası özelinde, TSK içindeki Kemalist subayların tasfiyesi ve AKP’ye bağlı yeni bir askeri yapı inşa edilmesi hedeflenmiştir (Yavuz, 2019). Daha sonra bu davaların kurgu olduğu ortaya çıkmasına rağmen, hukuki süreçler sırasında Türkiye’nin demokratik yapısı ciddi bir tahribata uğramıştır.
Bu davaların temelinde Erdoğan’ın siyasi müttefikleriyle kurduğu ittifaklar yatmaktadır. İlk dönemde Fethullah Gülen hareketi ile ortak hareket eden Erdoğan, bu grubu yargı ve bürokrasi içinde önemli mevkilere getirmiştir. Ancak 2013’teki yolsuzluk operasyonlarının ortaya çıkmasından ve Fetulahçılarla aralarında çıkan iktidar kavgasından sonra bu ittifak bozulmuş ve Erdoğan, eski müttefiklerini de tasfiye sürecine sokmuştur (Freedom House, 2022).
Erdoğan’ın hukuk sistemini bir silah olarak kullanması, otoriter rejimlerin klasik bir özelliğidir (Levitsky & Ziblatt, 2018). Türkiye’de yargının bağımsızlığı büyük ölçüde ortadan kalkmış, mahkemeler hükümetin talimatları doğrultusunda karar veren bir mekanizmaya dönüşmüştür (Human Rights Watch, 2021). Bu bağlamda, Türkiye’nin hukuki çöküşü, Erdoğan’ın gücünü pekiştirme stratejisinin en önemli araçlarından biri olmuştur.
- Otoriterleşmenin Uluslararası Bağlamı ve Erdoğan’ın Küresel Rolü
Erdoğan’ın otoriterleşme süreci, sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir mesele değil, aynı zamanda küresel popülist otoriter dalganın bir parçasıdır. Levitsky ve Ziblatt (2018), demokratik rejimlerin giderek seçimle iş başına gelen otoriter figürler tarafından tehdit edildiğini belirtmektedir.
Bu tür liderlerin ortak özellikleri şunlardır:
1. Hukuk devletinin aşındırılması: Bağımsız mahkemeler ve yargı kurumları, siyasi amaçlar doğrultusunda dönüştürülür.
2. Medyanın kontrol altına alınması: Eleştirel gazeteciler hapsedilir veya susturulur.
3. Siyasi rakiplerin kriminalize edilmesi: Muhalefet partileri ve liderleri çeşitli suçlamalarla karşı karşıya bırakılır.
4. Kültürel ve dini unsurların manipüle edilmesi: Toplumsal kutuplaşma, dini veya “milliyetçi” söylemlerle derinleştirilir.
Erdoğan’ın bu bağlamdaki stratejileri, küresel otoriter eğilimlerin Türkiye’deki bir yansıması olarak değerlendirilmektedir (Mouffe, 2018). Türkiye’nin NATO ve AB gibi Batılı kurumlarla ilişkileri de bu süreçten doğrudan etkilenmiştir.
Sonuç: Türkiye’nin Demokratik Geleceği
Türkiye’de demokrasinin yeniden inşası, yalnızca seçim sonuçlarına bağlı değildir. Güçlü kurumlar, bağımsız yargı ve basın özgürlüğü, otoriterleşmeyi geriye çevirebilecek en önemli unsurlardır (Diamond, 2019). Ancak, Erdoğan’ın otoriter rejimi, siyasi ve ekonomik manipülasyonlarla derinleşmiş bir sistem inşa etmiş durumdadır.
Gelecekte Türkiye’de demokratikleşmenin sağlanabilmesi için şu adımlar kritik öneme sahiptir:
1. Yargı bağımsızlığının yeniden tesis edilmesi
2. Basın özgürlüğünün sağlanması
3. Siyasi hesap verebilirlik mekanizmalarının güçlendirilmesi
4. Yolsuzlukla mücadelenin kurumsallaştırılması
Bu adımlar atılmadıkça, Türkiye’de demokratik gerileme devam edecek ve otoriter yönetim modeli kurumsallaşacaktır (Levitsky & Ziblatt, 2018; Köse, 2022).
Kaynakça
(Aynı kaynaklara ek olarak aşağıdaki eserler eklenmiştir)
• Bunce, V. J., & Wolchik, S. L. (2011). Defeating Authoritarian Leaders in Postcommunist Countries. Cambridge University Press.
• Levitsky, S., & Way, L. (2020). Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes after the Cold War. Cambridge University Press.
• Öniş, Z. (2016). Turkey’s Two Elections: The AKP Comes Back. Journal of Democracy, 27(2), 141-154.
• Schedler, A. (2013). The Politics of Uncertainty: Sustaining and Subverting Electoral Authoritarianism. Oxford University Press.
• Weyland, K. (2013). Latin America’s Authoritarian Drift: The Threat of Populism. Journal of Democracy, 24(3), 18-32.