Site icon Turkish Forum

Allah’tan ve Atatürk’ten Geçinen Oligarşik Sosyete

Türkiye’de siyasal iktidar ve ekonomik güç, belirli oligarşik yapılar tarafından kontrol edilmekte, halk ise bu yapıların sömürü düzeninin bir parçası hâline getirilmektedir. Bu bağlamda, Allah’tan geçinen İslamcı oligarşik sosyete ile Atatürk’ten geçinen oligarşik sosyete, farklı söylem setleri ve meşruiyet kaynaklarına sahip olsalar da, özünde aynı tahakküm ve sömürü düzenini sürdüren iki hegemonik odaktır. - sefa yurukel

Allah’tan Geçinen İslamcı Oligarşik Sosyete ve Atatürk’ten Geçinen Oligarşik Sosyete: Yüzeysel Farklar, İçselleşmiş Parazitsel Benzerlikler Üzerine Eleştirel Bir İnceleme

Türkiye’de siyasal iktidar ve ekonomik güç, belirli oligarşik yapılar tarafından kontrol edilmekte, halk ise bu yapıların sömürü düzeninin bir parçası hâline getirilmektedir. Bu bağlamda, Allah’tan geçinen İslamcı oligarşik sosyete ile Atatürk’ten geçinen oligarşik sosyete, farklı söylem setleri ve meşruiyet kaynaklarına sahip olsalar da, özünde aynı tahakküm ve sömürü düzenini sürdüren iki hegemonik odaktır.

Bu makalede, AKP ve onun çevresinde şekillenen İslamcı oligarşik yapıyla, CHP ve ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) gibi kurumlar etrafında kümelenmiş, “Atatürkçü” söylemi bir tüketim aracı olarak araçsallaştıran oligarşik yapının ortak noktaları incelenecek ve bu iki grubun halk üzerindeki yönetim ve sömürü mekanizmaları ele alınacaktır.

Özellikle vurgulanması gereken husus, Atatürk’ten geçinen oligarşik yapıların, gerçek anlamda Atatürkçülükle hiçbir bağlantısının olmadığıdır. Atatürkçülük, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş, halk egemenliğini ve bilimsel ilerlemeyi esas alan bir anlayışken, bu oligarşik çevreler Atatürk’ü yalnızca bir siyasi ve ekonomik sermaye unsuru olarak kullanmaktadır.

  1. Yüzeysel Farklar: Retorik ve Sembolik Sermaye

Oligarşik yapılar, halkı mobilize etmek ve kendi meşruiyetlerini inşa etmek için belirli söylem setleri ve semboller üretirler. Allah’tan geçinen İslamcı oligarşik sosyete ile Atatürk’ten geçinen oligarşik sosyete arasındaki yüzeysel farklar, bu söylemsel ayrımlardan kaynaklanmaktadır:
• İslamcı Oligarşik Sosyete (AKP ve Çevresi):
• Siyasal ve ekonomik gücünü dini söylemler üzerinden meşrulaştırır.
• İslam’ı bir yönetim aracı hâline getirerek halkı kontrol eder.
• Tarikatlar ve cemaatler aracılığıyla ekonomik ve toplumsal hegemonya kurar.
• Devleti bir ganimet düzeni içinde yöneterek, kamu kaynaklarını belirli zümrelere aktarır (Bkz. Kuru, 2019).
• Allah ile aldatma stratejisi kullanarak, halkı dini söylemler üzerinden manipüle eder (Bkz. Yılmaz, 2021; Yaşar, 2007).
• Atatürk’ten Geçinen Oligarşik Sosyete (CHP, ADD ve Bürokratik Elitler):
• Siyasal ve ekonomik gücünü “Atatürkçü” söylem üzerinden meşrulaştırır.
• Atatürk’ü putsal bir figür hâline getirerek, halkın ona duyduğu saygıyı kendi iktidarını pekiştirmek için kullanır.
• Bürokratik elitler, kendilerini “Atatürkçü” olarak tanımlayarak ayrıcalıklı konumlarını korur.
• bürokratik mekanizmaları aracılığıyla halkın demokratik iradesini sınırlar.

Bu iki yapı, farklı söylemsel araçlarla hareket etse de, meşruiyet kaynağını kutsallaştırarak, halk üzerinde hegemonya kurma noktasında birleşmektedir.

  1. İçselleşmiş Benzerlikler: Parazitsel Söylem ve Sömürü Mekanizmaları

2.1. Ekonomik Sömürü: Sermayenin Kutsallaştırılması

İslamcı oligarşi ve Atatürk’ten geçinen oligarşi, halkın ekonomik kaynaklarını kontrol etmek için farklı yöntemler kullanır:
• İslamcı oligarşi (AKP ve çevresi): Devlet ihaleleri, dini vakıflar, cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla ekonomik sermayeyi yönetir. “Dava” söylemiyle halktan sürekli maddi destek toplar ve siyasi çıkar ağları kurarlar (Bkz. Yılmaz, 2021).
• Atatürk’ten geçinen oligarşi (CHP-ADD ve çevresi): Eski bürokratik sermaye, elitist iş çevreleri ve “Atatürkçü” söylemi kullanarak ekonomik ve siyasi çıkar ağları kurar.

Her iki yapı da, ekonomik kaynakları belirli zümreler arasında dolaşıma sokarak, halkın refahına doğrudan bir katkı sağlamamaktadır.

2.2. Duygusal Sömürü: Kutsal Figürlerin Kullanımı
• İslamcı oligarşik yapı, halkı mobilize etmek için dinî liderleri ve kutsal metinleri araçsallaştırır.
• Atatürk’ten geçinen oligarşik yapı, Atatürk’ü bir siyasi ticaret malzemesi hâline getirir.

2.3. Yönetimsel Sömürü: Devlet Aygıtının Kullanımı

Foucault’nun (2008) kavramsallaştırdığı biyopolitika çerçevesinde, her iki grup da devlet mekanizmalarını ele geçirerek halkın yönetiminde benzer taktikler kullanmıştır.
• İslamcı oligarşik yapı (AKP ve çevresi): Diyanet, tarikatlar ve cemaatler üzerinden toplumun dinsel kodlarını belirlemeye çalışır.
• Atatürk’ten geçinen oligarşik yapı (CHP, ADD ve bürokratik elitler): güya resmî ideoloji, eğitim aracılığıyla toplumun kimlik inşasını yönlendirir.

  1. Halk Üzerindeki Sürekli Tahakküm

Türkiye’deki siyasal sistemin temel sorunu, elitlerin ideolojik farklılıklarından bağımsız olarak, iktidarı bir sömürü aracı olarak kullanmasıdır. İslamcı ya da “Atatürkçü” görünümlü oligarşik yapılar, halkın gerçek sorunlarına çözüm üretmek yerine, kitleleri manipüle ederek güçlerini tahkim etmektedir.

Türkiye’de halkın özgürleşmesi, bu iki oligarşik yapının etkisinden kurtulup, gerçek anlamda demokratik, devletçi, laik, cumhuriyetçi, devrimci, halkçı ve özgürlükçü bir yönetim anlayışının benimsenmesiyle mümkündür.

  1. İslamcı ve Atatürk’ten Geçinen Oligarşinin İktidar Mücadelesi: Görünen Çatışma, Derindeki Uyum

İlk bakışta, İslamcı oligarşik yapı ile Atatürk’ten geçinen oligarşik yapı birbirine zıt iki güç odağı gibi sunulmaktadır. Siyaset sahnesinde, özellikle seçim dönemlerinde, bu iki yapı arasında sert tartışmalar, çatışmalar ve suçlamalar yaşanır. Ancak derinlemesine incelendiğinde, bu çatışmanın aslında güç paylaşımı eksenli olduğu, halkın gerçek sorunlarına dair hiçbir radikal değişim önerisi sunulmadığı görülmektedir.
• İslamcı oligarşi, Atatürk’ten geçinen oligarşiyi “laik elitlerin halk düşmanı vesayetçi yapısı” olarak tanımlar ve kendi varlığını “halkın temsilcisi” olduğu iddiasıyla meşrulaştırır.
• Atatürk’ten geçinen oligarşi ise İslamcı oligarşiyi “irticai bir tehdit” olarak sunarak halkın dini hassasiyetlerini kendi lehine kullanır ve özellikle laik kitleleri konsolide etmeye çalışır.

Bu süreçte her iki yapı da kendi tabanını korku siyaseti ile kontrol etmekte, halkı sürekli bir taraf olmaya zorlamakta ve bu yolla kendi iktidarlarını pekiştirmektedir. Ancak iktidar değişse de halkın ekonomik ve siyasi özgürlüğü noktasında ciddi bir ilerleme sağlanmamaktadır.

4.1. Devlet Mekanizmalarının Paylaşımı: Kimin Bürokrasisi?

Türkiye’deki devlet mekanizması, hangi siyasi yapı iktidara gelirse gelsin, belirli oligarşik sınıfların kontrolünde kalmaya devam etmiştir.
• AKP’nin yükselişiyle birlikte, “İslamcı burjuvazi” ve yeni bir sermaye sınıfı yaratılmıştır (Bkz. Buğra & Keyder, 2003). Kamu kaynakları, “yeni zenginler” olarak adlandırılan gruplara yönlendirilmiş, sermaye el değiştirerek İslamcı kesime kaymıştır.
• Öncesinde, Atatürk’ten geçinen oligarşik yapı, devlet ihaleleri ve bürokratik ayrıcalıklarla kendi sermayesini oluşturmuştu. 1980’lere kadar süren esasında Atatürkçü ve devletçi olmayan “devletçi ekonomi politikaları” bu zümrenin zenginleşmesini sağlamıştı.

Sonuç olarak, halk için değişen tek şey, sömürü düzeninin aktörleridir; sistematik baskı ve ekonomik eşitsizlik varlığını sürdürmektedir.

  1. Çıkış Yolları: Halkın Siyasette ve Ekonomide Özgürleşmesi

Türkiye’deki siyasal yapının temel problemi, halkın kendi siyasal ve ekonomik kaderi üzerinde söz sahibi olmamasıdır. Gerek İslamcı oligarşi gerekse Atatürk’ten geçinen oligarşi, halkı pasif bir seçmen kitlesi hâline getirmiştir. Oysa demokratikleşme ve gerçek halk egemenliği için aşağıdan yukarıya bir siyasal dönüşüm gerekmektedir.

5.1. Alternatif Siyaset: Yeni Bir Demokratik Zemin Mümkün mü?

Türkiye’de siyasetin halk odaklı hâle gelmesi için:
• Geleneksel iktidar bloklarından bağımsız halk inisiyatifleri kurulmalıdır.
• Sadece seçimden seçime değil, sürekli halkın katılımını esas alan, demokratik, siyasal ve 6 Ok’a dayanan gerçek bir Atatürkçü model geliştirilmelidir.
• İdeolojik korkuları yenecek tartışmalar, ifade özgürlüğü yerinde kullanılmalı , korku pompalama yerine siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal sorunlar merkezde olmalıdır.

Bu noktada, yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesi, halk meclisleri, doğrudan katılım mekanizmaları gibi modeller öne çıkmaktadır (Bkz. Özgür, 2015).

5.2. Ekonomik Özgürlük: Devlet Destekli Oligarşilere Karşı Kooperatif Modeli

Türkiye’de sermaye grupları sürekli olarak değişse de, halkın ekonomik bağımsızlığı sağlanmadıkça eşitsizlik devam edecektir.
• Kooperatif ekonomileri, tabandan gelen dayanışma modelleri ve yerel üretim ağları desteklenmelidir.
• Sermayenin belirli zümreler arasında dönmesini önlemek için şeffaflık mekanizmaları güçlendirilmelidir.

Özellikle Latin Amerika’da uygulanan katılımcı bütçeleme ve halk ekonomisi modelleri, Türkiye için alternatif oluşturabilir (Bkz. Della Porta, 2017).

5.3. Eğitim ve Medya: Hegemonik Söylemleri Kırmak

İslamcı ve Atatürk’ten geçinen oligarşik yapılar, eğitim ve medya alanlarını manipüle ederek halkın zihinsel özgürlüğünü sınırlandırmaktadır. Bu nedenle:
• Eğitim sistemi, ideolojik dayatmalardan arındırılmalı ve eleştirel düşünce esas alınmalıdır.
• Bağımsız medya organları desteklenmeli, büyük sermaye gruplarının medya üzerindeki tahakkümü kırılmalıdır.

  1. Sonuç: Halkın Gerçek Özgürlüğüne Giden Yol

Türkiye’de siyasal ve ekonomik düzen, baskıcı ve sömürücü oligarşik yapıların kontrolü altındadır. İslamcı ve Atatürk’ten geçinen oligarşik yapılar, farklı semboller ve retorikler kullansalar da, halkı sömüren yönetim pratiklerinde ortaklaşmaktadır.

Bu yapıları aşmanın yolu, halkın kendi siyasal ve ekonomik kaderini belirleyebileceği, merkeziyetçiliğe karşı olmayan ama merkezin otoritesinin kötüye kullanılmasınada müsade etmeyen , merkeziyetçi otoriteyide kontrol edebilen, tabandan örgütlenen alternatif modeller geliştirmekten geçmektedir. Bu dönüşüm sağlanmadıkça, sadece aktörler değişecek ama sömürü düzeni devam edecektir.

Türkiye’deki oligarşik yapıların sömürü mekanizmalarını eleştirerek, halkın siyasal ve ekonomik özgürlüğüne yönelik alternatif yollar bulunmalıdır . Gerçek cumhuriyeti ve halkçı demokratik özgürlük; siyasal ve ekonomik olarak halkın kendi gücünü fark edip, bağımsız ve demokratik inisiyatifler geliştirmesiyle mümkündür.

Kaynakça
• Buğra, A., & Keyder, Ç. (2003). New Poverty and the Changing Welfare Regime in Turkey. Journal of Middle East Studies.
• Della Porta, D. (2017). Democratic Practices in the 21st Century: Civil Society and Political Change. Cambridge University Press.
• Foucault, M. (2008). Security, Territory, Population: Lectures at the Collège de France 1977-78. Palgrave Macmillan.
• Kuru, A. T. (2019). Islam, Authoritarianism, and Underdevelopment: A Global and Historical Comparison. Cambridge University Press.
• Özgür, M. (2015). Democratic Participation and Local Governance in Turkey: A Critical Approach. Routledge.
• Yılmaz, İ. (2021). Creating the Desired Citizen: Ideology, State, and Islam in Turkey. Cambridge University Press.
• Yaşar, A. (2007). Allah ile Aldatmak: Din, Siyaset ve Sömürü.
• Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.


Exit mobile version