Prof. Ali. Kafkasyalı ”İRAN TÜRKLERİ” Kitabından alınmıştır . 13 . Bölüm
[13:24, 24.12.2024] Araz. Güney Azerbaycan: Türk resmi, bütün Türk dünyasında minyatür çizgisinde devam etmiştir.
Türk resminin tarihini Türk halkının var oluş tarihi ile başlatmak en doğru tespit
olur. Mağara duvarlarına veya kayalara çizilen resimler bunun göstergesidir. Ancak
modern resmin merhalesini oluşturacak resimleri, halk hikâyelerinin
resimlemelerinde görmek mümkündür. Resim olgusu, halk hikâyelerinde hem bir
figür olarak hem de hikâyenin bazı kesitlerinin resmedilmesi şeklinde karşımıza
çıkar.
Aslında resim sanatını sadece kâğıt üzerine, duvarlara yapılan resimlerden
ibaret görmek de fazla doğru değildir. Resim her türlü süsleme unsurunda gizli veya
açık şekilde vardır. Halı aynı zamanda bir resimdir. Halı, kilim, seccade
motiflerinden, örgülerdeki motiflere, ayna, duvar desenlerinden, çorap, cepken,
yazma motiflerine kadar bütün şekiller, semboller birer resim yorumu, hatta birer
resimdir.
Resim sanatı, pek çok sanat dalı gibi halkın irfanından, sanat yeteneğinden
doğmuştur.
Orta Çağ İran Türk ressamları, bilhassa Tebriz ressamları, çok yönlü bilgiye
sahip, ressamlık ilmini ve metotlarını bütün incelikleriyle öğrenmiş, kendilerini
ressamlık sahasında her zaman önde bulunduran ressamlardır. Bu ressamlar önce
hattatlığı öğrenir sonra minyatürle güzel portreler yapar daha sonra da fayans, halı
ve kumaşları süslerler, bazen de abideleri, camileri ve medreseleri süslerler.
Tahran’daki Gülistan Sarayı’nın, Ressam Hüseyin Tahirzade Behzad tarafından
süslenmesi buna örnektir.
El yazma eserlerde anlatılan olayları görselleştirmek için yapılan renkli, küçük
boyutlu, özgün ince üslubu bulunan, ışık gölge, derinlik ve perspektif unsurları
olmayan tasvirî sanat türü olan minyatürün kaynağı Orta Asya/Türkistan’a ve Çin
medeniyetine dayanmaktadır. 16. yüzyılın sonlarına kadar bu sanat, “nakış” veya
“tasvir” diye, bu sanatla uğraşanlar ise “nakkaş” veya “musavvîr” diye
adlandırılmıştır. Bu yüzyıldan sonra minyatür ve minyatürcü kelimeleri daha çok
kullanılır olmuştur.
Köklü bir geleneğe sahip olan Türk minyatürünün ilk örneklerine Orta
Asya/Türkistan medeniyetinde rastlanmaktadır (Babelon 1972: 820). Türk resminin
en ileri eserlerini Uygur Türkleri vermiştir. Türkistan’da Hoço, bugünkü Karahoca
şehri harabelerinde bulunan 8. ve 9. yüzyıllara ait duvar resimleri ve minyatürler,
Türk resminin şimdilik bilinen en eski eserleridir. Bu fresk ve minyatürler ünlü
Alman Türkolog Albert von Le Coq (1860-1930) tarafından renkli olarak yayımlanmış, daha sonra 1920 yılında Berlin Müzesi’ne getirilmiştir. Moğollar
döneminde devletin yazısı Uygur alfabesi, bütün memur ve kâtipler de Uygur
Türklerindendi. Bu dönemde Tebriz civarında bulunan Arguniye ve Horasan’ın pek
çok şehrinde Argun Han ve Gazan Han tarafından birçok buda tapınağı yaptırılmış,
bu tapınaklar Uygur ressamlar tarafından fresklerle bezenmiştir. Ancak İslamî
dönemde bütün bu freskler tahrip edilmiştir. İlhanlılardan Olcaytu Hudabende
(1307-1314) döneminde yazılan Reşideddin’in “Camiü’t-Tevârih” adlı eserinin
minyatürleri, Moğollar zamanındaki Uygur resminin en önemli ve karakteristik
örnekleridir (Aslanapa 1992: 421 vd.).
Orta Asya/Türkistan dolaylarında doğduğu kabul edilen minyatür, bir koluyla
Hindistan’a öteki koluyla da Hazar üstü ve Hazar altı ile Kafkasya, İran, Anadolu,
Orta Doğu ve daha ötelere yayılmıştır (Babelon 1972: 820). Tarihî süreç içerisinde
bu bölgelerde yapılan minyatürler incelendiğinde tamamına yakınının Belh,
Horasan, Herat, Buhara, Tebriz Türk minyatürcüleri/nakkaşları tarafından yapıldığı
anlaşılmaktadır.
Minyatür sanatı Türkler vasıtasıyla İran coğrafyasına geldiği, hatta İslâm
ülkelerine de Türkler vasıtasıyla yayıldığı hâlde Batılılar İran minyatürüne Fars
kimliği yüklemektedirler. Hâlbuki İran minyatürü, Türk minyatürünün hâkimiyeti
altına girmeden önce kendi üslûp ve karakteri kristalize olmamış, orijinal bir
durumda değildir. Şimdiki İran coğrafyası ve Kafkasya’da Büyük Selçuklu Devleti
ve Anadolu’da Selçuklu Devleti kurulunca Türk minyatürü bu coğrafyada çok
büyük gelişme göstermiştir. Tebriz, Bağdat ve Konya’dan sonra İstanbul da önemli
minyatür merkezleri olmuştur.
Bağdat minyatür mektebi de Selçuklu Türkleri tarafından kurulmuştur (Babelon
1972: 820; Aslanapa 1992: 422). Memlûk minyatürü de Selçuklu Türklerinin
eseridir. İlk Memlûk minyatürü olan ve 1273’de yazılan İbn Butlan’ın Risalet el-
Davet el-Etibba eseri ile Harirî’nin Makamât adlı hikâye kitabını süsleyen
minyatürler, Türkistan’dan ve İran’dan gelen nakkaşlar tarafından yapılmıştır. (İnal
1995: 78; Babelon 1972: 820). Dünyaca ünlü şu minyatürcüler İran Türkleri arasından çıkmıştır: Bedreddinî
Tebrizî, Bendereddin Yavaş, Hoylu musavvîr Muhammet Abdülmümin, Ahmed
Musa, Nakkaş Şemseddin, Cüneyt, Hace Abdulhay, Hoca Ali Musavvir, Mir Seyid
Ahmed Tebrizi, Tebrizli Veli Can, Şahkulu, Şah Mehmed, Abdulganî, Derviş Bey,
Nizameddin Sultan Dost Muhammed, Mirza Ali Tebrizî, Mîr Musavvir, Mir Seyid
Ali, Muzaffer Ali, Muhammedî, Sadık Bey Afşar, Siyavuş Bey, Mir Zeynelabidin
Tebrizî, Kemaleddin Bihzad, Ağa Mirek İsfahanî, Bihzad, Mir Musavvîr, Ağa
Mirek, Muzaffer Ali,
[13:26, 24.12.2024] Araz. Güney Azerbaycan:
Prof. Ali. Kafkasyalı ”İRAN TÜRKLERİ” Kitabından alınmıştır. / TURKİSHFORUM -ABDULLAH TÜRER YENER
Bir yanıt yazın