Prof. Ali. Kafkasyalı ”İRAN TÜRKLERİ” Kitabından alınmıştır.
Türkler, tarihin en eski çağlarından beri Çin Seddi’nden Tuna boylarına, Sibirya
tundralarından Hint Okyanusu ile Büyük Sahra Çölü’ne kadar uzanan geniş bir
coğrafyada, çeşitli kültür ve medeniyet çevreleri içerisinde aynı anda, ya da değişik
zamanlarda kendi özgün kültürleriyle varlıklarını sürdürüp etkili olmuşlardır.
Türklerin başlangıçtan beri anayurt Türkistan’ın dışında vatan hâline getirdikleri ve
belli başlı kültür muhitlerinden biri yaptıkları alanların başında şüphesiz İran
coğrafyası gelmektedir.
İran, günümüzde kuzeyinde Nahcivan, Ermenistan, Azerbaycan, Hazar denizi
ve Türkmenistan; doğusunda Afganistan ve Pakistan; güneyinde Umman Denizi ile
Basra Körfezi; batısında Irak ve Türkiye ile çevrili bir Batı Asya ülkesidir. 1828
Türkmençay Antlaşması öncesinde, bilhassa Şah İsmail, Nadir Şah gibi kudretli
Türk hakanlarının yönettiği dönemlerde İran coğrafyası daha genişti. Kafkas
Azerbaycanı, Doğu Anadolu hatta Irak ve Suriye’nin büyük bir bölümü İran Türk
Devletlerinin sınırları içinde idi. Bugün Kafkas Azerbaycanı, bilmezlikten İran Türk
coğrafyasının bir parçası gibi değil, İran Türk coğrafyası onun parçası gibi
gösterilmektedir. Hâlbuki bu doğru değildir. Asırlarca Türk hanedanlarının
yönetiminde Türk vatanı olan bu ülke 1828 Türkmençay Antlaşması ile Çar Rusyası
ve Türk Kaçar şahları arasında, Aras nehri sınır olmak kaydıyla bölünmüştür. Çar
Rusyasının marifetiyle İran Türklerinin üçte birinin yaşadığı Kafkas
Azerbaycanı/Kuzey Azerbaycan, Büyük Azerbaycan’dan yani İran Türk ülkesinden
koparılmış, Sovyet Rusya’nın marifetiyle de bu bölünmüşlük devam ettirilmiştir. Bu
ayrılık hâlâ devam etmektedir. Bu durumda aslî unsur Güney Azerbaycan/İran
Türkleridir. Koparılan parçanın adı altında ana parçayı değerlendirmek doğru
olmasa gerek. Diğer yandan İran Türklerinin aynı zamanda Türk Dünyasının, kültür,
sanat ve biliminin ana merkezleri olan Erdebil, Tebriz, Urmiye, Zencan, Sultaniye,
Marağa, Künbedi Kavus, Horasan, Meşhed, Tus, İsfahan, Şiraz, Hemedan bu
bölgededir. 2010 yılı itibariyle Kafkas Azerbaycanı Nahcivan ile birlikte 9 milyon
nüfusa sahip iken İran coğrafyasında 35 milyon civarında Türk yaşamaktadır. Hâl böyle olunca, İran Türk kültür sahası, tarih boyunca Türk yurdu olan ve en muhteşem çağını Safevî Türk Devleti zamanında yaşayan, en geniş alanına ise son
Türk Cihangiri Nadir Şah döneminde ulaşan coğrafyadır. Bu coğrafya Tiflis,
Dağıstan, Bakü, Horasan, Meşhed, Belucistan, Basra, Bağdat, Kerkük, Musul,
Diyarbakır, Sivas çizgisi içinde kalan sahadır. İran Türklerinin ana bölümünün yani
dörtte üçünün, bir asra yakın bir zamandır büyük güçlerin ve onların yerli
işbirlikçilerinin mahareti ile “tutsak” edilip elinin kolunun bağlanması, onu aslî
unsur olmaktan çıkarmamalıdır.
Bazı kaynaklarda veya söylemlerde “İran” kelimesi Fars, Fars ülkesi veya Farsî
anlamda kullanılmaktadır. Hâlbuki “İran”, vatan, ülke adıdır (Heyet 1371/1993: 18).
“İran” veya “İranîlik” Fars veya Farsî anlama gelmemektedir. “Kafkasya” denilince
ne kadar Gürcü, ne kadar Ermeni, ne kadar Kabartay veya Çeçen anlaşılırsa İran
denilince de o kadar Fars anlaşılabilir. İran, Fars etnik grubunun adı değildir. Eğer
“İran” adının içi etnik anlamda doldurulacaksa “Türk” etnik varlığı ile doldurulması
gerekir. Ünlü Rus Doğubilimci Berthels’in (1968: 1013) ifadesiyle “İran” kelimesi
Sasaniler döneminde bahsi geçen ‘coğrafyanın adı’ olmuş ve Arap kaynaklarında da
bu anlamda kullanılmıştır. Bu kelimeye Farsîlik anlamı verme gayretleri 19. yüzyılın
sonlarında görülmektedir. Bugün Farslar, ülkede azınlık olmalarına rağmen
kendilerinden hayli fazla olan, 35 milyon Türk dâhil, birçok halkı yönetimleri
altında bulundurdukları gibi İran adını da bugün Tahran hâkimiyetinin hüküm
sürdüğü bütün coğrafyaya hâkim kılmak istemektedirler.
Batılıların Orta Asya dediği Türkistan bölgesinden çeşitli sebeplerle iki büyük
Türk göçünün olduğu, bu göçlerden ilkinin doğu yönüne, Büyük Okyanus
sahillerine, oradan kuzeye ve Bering Boğazı’ndan Alaska’ya doğru olduğu ve
gidenlerin Amerika’nın kadim yerli halkını oluşturduğu; ikinci büyük Türk göçünün
ise takriben milattan 4-5 bin yıl önce batı yönünde olduğu, Derbend/Daryal/Daryol
geçidinden geçilerek çağdaş Kafkasya, Azerbaycan, İran ve Irak coğrafyasına
yayılıp buraları şenlendirdikleri yolundadır. Hint-Avrupa dilli halklar bu cümleden Parslar, milattan önce 900 yıllarında İran
coğrafyasına gelmişler ve Elam şehzadelerinin izni ile çağdaş İran’ın Fars ve
Kirman eyaletlerine yerleşmişler. Bunlar, kendilerinden takriben 4 bin yıl önce gelip bu coğrafyayı vatan yapan yerli Türk kavimlerinden, yani Elamlar, Gutiler, Ellipiler,
Kassiler, Mannalar ve Medlerden yüzyıllarca kültür ve medeniyet öğrenmişler.
Prof. Ali. Kafkasyalı ”İRAN TÜRKLERİ” Kitabından alınmıştır. / TÜRKİSHFORUM- ABDULLAH TÜRER YENER
Bir yanıt yazın