DİRENME HAKKI…
Bu başlıkla yazdığım yazıların sayısını artık unuttum…
Utanın…
Uyanın, diye biten yazılarımın sayısını da…
On dört yıl bitti…
Ülkemde hiçbir şey değişmedi, ilk yazdıklarım aynen geçerli…
Eksiği var fazlası yok…
Üstelik dünya değişti, insanlık değişti, yaşam biçimleri, koşullar-sistemler değişti…
Ülkeler büyüdü…
İnsanlar gelişen teknoloji ve iletişim kolaylığı sayesinde en iyisini, en güzelini, en doğrusunu istemeye başladı…
Kendileri, çocukları ve ülkelerinin geleceği için…
***
Hakkını isteyen, ülke yönetimine katkı sağlayan, kültürüne topraklarına, bekasına sahip çıkan, ilmin bilimin, hukukun adaletin önceliğini yeğleyen…
Demokratik gelişmiş ve çağdaş ülkelerde; 21 nci yüzyılın ilk çeyreği refah ve huzur-güven içinde mutlulukla yaşanıyor…
Ama!..
Bu saydıklarımın yerine dini referans alanlar, şeyhlerin, sultanların, diktatörlerin, tek adamların vs istediklerini ve söylediklerini yapanlar…
Verdikleriyle yetinenler…
Biat edenler…
Bu tür yönetenlerini “kutsallaştıranlar” hala 18-19 ncu yılları ve “çöl bedevileri” gibi yaşıyorlar…
Direnmeden…
İtiraz etmeden, düşünmeden, eleştirmeden, sorgulamadan bilmeden, tanımadan…
***
Son on dört yılda yaşadıklarımızı ve yakın tarihte yaşayacaklarımızı düşününce, ne yazık ki aynı başlıklı bir yazıyı daha kaleme almaktan büyük utanç duyuyorum…
Ustam da yazmıştı…
Dostlar sosyal medyalarında, televizyon kanallarında dillendirmişlerdi…
Aynı tas aynı hamam…
***
“Direnme hakkı” yasalarla verilmez. Yasalar, direnme hakkını sadece tanır…
Ya da tanımaz…
Ama direnme hakkı vardır ve direnme hakkı ta doğadan gelir…
Canlı-cansız…
Yeryüzünde gördüğümüz her şey direnebilenlerdir, direnemeyenler çoktan gittiler…
***
Masa kenarındaki kedi yavrusunu ittir, henüz hiç düşmediği ve düşmenin ne olduğunu bilmediği halde direnir…
Oltaya gelen balığın çırpınışı, direnmesindendir…
Ağaçların her rüzgâr eğdiğinde doğrulmaları, yaradılışlarına konulmuş direnme hakkıdır…
Taş direnir…
Taş…
Toz-toprak; direnemeyen taşın un-ufak halidir…
***
Kendi bedeninize bakın:
Ateşte çekilen el…
Işıkta kısılan göz…
İğneyle irkilen beden…
İsterseniz nefesinizi tutun; oksijen isteyen beyninizin direnme hakkını göreceksiniz…
***
Demek istediğim; direnme hakkı demokrasinin, yasaların, devletlerin, parlamentoların, sosyal düzenlerin verdiği ya da aldığı bir hak değildir…
Direnme hakkı “var olma” hakkıdır. Kedi yavrusundan ağaca kadar vardır…
Direneceksiniz…
Yuvanızı yıktıklarında…
Çocuklarınızı elinizden aldıklarında…
Ekmeğinizi çaldıklarında…
Sesinizi kıstıklarında…
Yeryüzünün; özgür, başı dik, çağdaş, gelişmiş, uygar, mutlu ve güvende bir bireyi olmanıza izin vermediklerinde…
Direneceksiniz…
***
Haksızlıklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere direneceksiniz…
Tuzaklara direneceksiniz…
Yalanlara dolanlara direneceksiniz…
Sahtekârlıklara direneceksiniz…
Elinizden değerlerinizi aldıklarında direneceksiniz…
Zulme direneceksiniz…
***
Yarasa gibi aydınlığa, yobaz gibi çağdaşlığa, özgürlüğe…
İlme bilime…
Hukukun üstünlüğüne direnmek yerine; insanca ve insan gibi yaşama hakkınıza, boynunuza takılan tasmaya, ayaklarınıza vurulan prangalara…
Zamansız ölümlere…
Baskılara dayatmalara, çalınan geleceğinize, hiç olmasa; bir ağaç, bir taş, bir kedi yavrusu kadar, var olmak için direneceksiniz…
Sonuna kadar…
Azimle, sevkle ve hiçbir menfi duyguya yasa dışı ve kötü akımlara kapılmadan…
***
Unutmayın; tek başına kurtuluş yok, ya hep beraber ya hiçbirimiz…
Erdoğan ÖZGENÇ
İstanbul 31.01.2025 04.24