Sovyetler Birliği’nin Dağılmasında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Üniter Yapısının Zayıflatılmasında Gorbaçov/Yeltsin ve Erdoğan/Bahçeli’nin Oynadığı Roller: Batı Destekli Politik Dönüşümler. Sefa Yürükel

Sefa Yürükel - sefa yurukel

Sefa Yürükel

Tarih boyunca büyük devletlerin yıkılış süreçleri, iç dinamiklerin zayıflaması ve dış müdahalelerle birleştiğinde hız kazanmıştır. 20. yüzyılın sonunda Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Batı destekli reform politikaları ve iç siyasi dönüşümlerle ivme kazanmış, Mihail Gorbaçov ve Boris Yeltsin bu süreçte kritik roller üstlenmiştir (Kotkin, 2008; Brown, 2004). Benzer şekilde, 21. yüzyılın başlarından itibaren Türkiye’de de siyasal sistemde köklü değişiklikler yaşanmış, Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin politikaları ülkenin üniter yapısının dönüşümünde belirleyici olmuştur (Keyman, 2017; Esen & Gumuscu, 2016).

  1. Sovyetler Birliği’nin Çöküşü: Gorbaçov ve Yeltsin’in Politikaları

1.1. Gorbaçov’un Glasnost ve Perestroyka Reformları ( karşı devrim)

Mihail Gorbaçov, 1985’te Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri olduğunda, ülke derin bir ekonomik kriz içindeydi. Glasnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) reformları, Batı ile entegrasyonu artırmayı ve ekonomik sistemi liberalleştirmeyi amaçlıyordu. Ancak bu reformlar merkezi otoritenin zayıflamasına ve cumhuriyetlerin bağımsızlık taleplerinin artmasına neden oldu (Brown, 2004; Sakwa, 1999). Özellikle Baltık ülkeleri ve Kafkasya’daki ayrılıkçı hareketler bu sürecin belirgin sonuçları arasında yer aldı (Suny, 1993).

1.2. Yeltsin’in Batı Destekli Politikaları ve SSCB’nin Dağılışı

1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşü hızlanırken, Boris Yeltsin Rusya Federasyonu’nun lideri olarak Gorbaçov’u devre dışı bıraktı. Yeltsin, Batı ile yakın ilişkiler kurarak liberal ekonomik reformları hayata geçirdi ve Belavezha Anlaşması ile SSCB’nin resmen sona ermesini sağladı (Kotkin, 2008; Reddaway & Glinski, 2001). Yeltsin dönemi, Sovyet ekonomisinin hızla özelleştirilmesiyle oligarkların yükselişine ve Batı’nın bölgedeki etkinliğinin artmasına yol açtı (Cohen, 2009).

  1. Türkiye’de Üniter Devletin Zayıflatılması: Erdoğan-Bahçeli İttifakı, BOP Süreci ve İslamcı ve Türk – İslamcı İdeoloji ( karşı devrim)

2.1. Erdoğan’ın BOP ile Uyumu ve Açılım Süreci

Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 2002’den itibaren Batı’nın desteğiyle Türkiye’de kapsamlı bir siyasal dönüşüm sürecini başlattı. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Türkiye’nin bölgesel rolü yeniden şekillendirildi ve bu süreçte “Kürt açılımı, demokratikleşme reformları ve AB uyum süreci” merkezi otoriteyi yeniden yapılandırma araçları olarak kullanıldı (Öniş, 2012; Yavuz & Özcan, 2015).

Açılım süreciyle birlikte PKK ve bölgesel aktörlerle müzakereler başlatıldı, etnik kimlik temelli politikalar teşvik edildi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) siyasal etkisi sınırlandırıldı (Turan, 2019). Ancak açılım süreci, 2015’te sona erdiğinde Türkiye iç politikasında yeni bir kırılmaya yol açtı (Heper, 2013).

2.2. Ergenekon ve Balyoz Operasyonları: TSK’nın Tasfiyesi ve İslamcı Yapının Güçlendirilmesi ( karşı devrim)

Erdoğan-Bahçeli ittifakının otoriterleşme sürecinde en önemli dönemeçlerden biri, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ordunun tasfiye edilmesi oldu. 2007-2013 yılları arasında yüzlerce asker, gazeteci ve akademisyen darbe planladıkları iddiasıyla yargılandı ve ordunun ulusalcı kadroları zayıflatıldı (Esen & Gumuscu, 2016).

Bu süreçte:
• TSK’nın Batı karşıtı ve laik kadroları tasfiye edildi.
• Milli güvenlik konsepti değiştirildi ve ordu yeniden yapılandırıldı.
• İslamcı ve Türk-İslam sentezli bir ideolojiye dayalı yeni bir devlet yapısı inşa edilmeye başlandı.

Bu süreç, Yeltsin’in 1990’larda KGB ve Sovyet ordusunun gücünü kırma sürecine benzer bir şekilde devletin iç dengelerinin değiştirilmesiyle sonuçlandı (Turan, 2019).

  1. Batı’nın Desteği, İslamcı İdeolojinin Rolü ve Küresel Dinamikler

Her iki süreçte de Batı’nın belirleyici bir rol oynadığı görülmektedir:

Kriterler : Gorbaçov/Yeltsin (SSCB) Erdoğan/Bahçeli (Türkiye)

İdeolojik Dönüşüm

Sovyetler’de: Komünizmden liberalizme geçiş.
Türkiye’de ; Laiklikten İslamcı ve Türk İslamcı modele geçiş .

Askeri Tasfiye

Sovyetler’de : KGB ve ordu etkisinin azaltılması.
Türkiye’de:TSK’nın Ergenekon/Balyoz süreçleriyle tasfiyesi.

Dış Destek

Sovyetler’de : ABD ve AB’den ekonomik ve siyasi destek.
Türkiye’de : BOP kapsamında Batı’nın desteği olarak süreçler karşılaştırmalı olarak ele alınabilir .

Bu bağlamda, Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Batı yanlısı oligarkların yükselişiyle sonuçlanırken; Türkiye’de üniter devletin zayıflaması, etnik ve dini kimlik temelli siyasetin güçlenmesiyle sonuçlanmıştır (Yılmaz, 2018; Kuru, 2019).

İslamcı ideolojinin bu süreçteki rolü, Batı’nın bölgesel politikalarıyla iç içe geçmiş bir dönüşüm yaratmıştır. Türkiye’de, Osmanlı’dan devralınan seküler yapıyı hedef alan İslamcı ve Türk-İslam sentezci söylem, Batı’nın desteğiyle meşrulaştırılmış ve devletin ideolojik yapısı değiştirilmiştir (Duran, 2013; Taşpınar, 2005).

Bu anlamda, Sovyetler Birliği’nin dağılma süreci ile Türkiye’nin üniter yapısındaki dönüşüm arasında yapısal benzerlikler bulunmaktadır.

Gorbaçov ve Yeltsin’in SSCB’yi parçalamaya yol açan reformları ile Erdoğan ve Bahçeli’nin Türkiye’de merkezi otoriteyi zayıflatmaya yönelik politikaları arasında paralellikler vardır.

Her iki süreçte de:
• Batı destekli reformlarla devletin merkezi otoritesi zayıflatılmıştır.
• Askeri ve bürokratik elitler tasfiye edilmiştir.
• Yeni ekonomik ve ideolojik elitler oluşturulmuştur.

Bu süreçte Sovyetler Birliği yok olmuştur. Türkiye için ise bu süreç hâlâ devam etmektedir ve sonuçları küresel güç dengeleri ile iç dinamiklere bağlı olarak şekillenecektir.

  1. Türkiye’de Siyasal Dönüşümün Uzun Vadeli Etkileri: Otoriterleşme, İslamcı-Türk İslam sentezci Model ve Üniter Yapının Erozyonu

Türkiye’de siyasal dönüşüm, sadece askeri ve bürokratik yapıların zayıflatılmasıyla sınırlı kalmamış, aynı zamanda yeni bir otoriter yönetim modelinin kurumsallaşmasıyla sonuçlanmıştır. Bu süreç, özellikle İslamcı- Türk-İslam sentezci ideoloji ekseninde şekillenen bir devlet anlayışının güçlenmesine yol açmıştır (Keyman, 2017; White, 2014).

4.1. Türkiye’de Başkanlık Sistemi ve Tek Adam Rejiminin Kurumsallaşması

2017 yılında gerçekleştirilen “anayasa referandumu” ile Türkiye, parlamenter sistemden “Cumhurbaşkanlığı Hükümet” Sistemi’ne geçiş yaptı. Bu sistemin temel özellikleri şunlardı:
• Güçler ayrılığının ortadan kalkması: Yürütme yetkisi tamamen Cumhurbaşkanında toplandı, yasama ve yargı bağımsızlığı zayıflatıldı (Esen & Gumuscu, 2016).
• Kurumsal denetim mekanizmalarının çökmesi: Parlamento ve yargı üzerindeki baskı arttı, bağımsız medya tamamen kontrol altına alındı (Yılmaz, 2018).
• İslamcı- Türk-İslam sentezci söylemin hâkimiyeti: Devlet politikalarında dinin belirleyici rolü artarken, laik kesimler üzerinde sistematik baskı uygulandı (Duran, 2013).

Bu yeni sistem, Yeltsin sonrası Rusya’daki “neo-otoriter” modelle benzerlikler taşımaktadır. Rusya’da Putin yönetimi, güçlü liderlik anlayışı etrafında kurumsallaşırken; Türkiye’de Erdoğan ve Bahçeli, İslamcı ve Türk-İslam sentezci bir ideolojiyle benzer bir hegemonik sistem inşa etmiştir (Kagarlitsky, 2002; Kuru, 2019).

4.2. İslamcı İdeolojinin Devlet Politikalarına Etkisi ve Eğitim Sistemi

Türkiye’de devletin ideolojik dönüşüm sürecinde en kritik adımlardan biri, İslamcı eğitimin yaygınlaştırılması olmuştur. Bu bağlamda:
• İmam Hatip okullarının sayısı artırıldı, laik eğitim sisteminin içeriği değiştirildi (Zürcher, 2017).
• Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yetkileri genişletildi ve devlet politikalarında daha aktif bir rol üstlenmesi sağlandı (Heper, 2013).
• Milli kimliğin seküler temelleri aşındırılarak, “Osmanlı nostaljisi” ve dini motifler ön plana çıkarıldı (Çınar, 2018).

Bu süreç, Batı’nın Ilımlı İslam projesi çerçevesinde Türkiye’yi model ülke olarak konumlandırma ve kullanma stratejisiyle örtüşmektedir (Taşpınar, 2005). Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin “İslamcı demokrasi” modeli olarak sunulması, Batı’nın bu dönüşüme verdiği desteğin açık bir göstergesidir (Öniş, 2012).

  1. Küresel Güç Dengeleri: Türkiye’nin Geleceği ve Bölgesel Riskler

Türkiye’deki dönüşüm süreci, yalnızca iç dinamiklerle sınırlı değildir; aynı zamanda küresel güç dengeleriyle de yakından ilişkilidir.

5.1. Türkiye’nin Batı ile İlişkileri ve Stratejik Konumu
• ABD ve AB ile ilişkiler: Türkiye’nin Batı ile olan ilişkileri, özellikle 2016 sonrası dönemde gerilmiştir. Ancak, Batı’nın Türkiye’deki İslamcı dönüşümü uzun yıllar boyunca desteklediği gerçeği göz ardı edilmemelidir (Keyman, 2017).
• BOP çerçevesinde Türkiye’nin rolü: 2000’lerin başında Türkiye’ye biçilen “model ortak” rolü, Arap Baharı sürecinde sınanmış, ancak başarısız olmuştur (Duran, 2013).
• NATO ve savunma politikaları: Türkiye’nin NATO üyeliği, Batı’nın ülkedeki dönüşüme yönelik tutumunu belirleyen önemli bir faktör olmuştur. Ancak, Erdoğan yönetiminin kısmen “Rusya ile yakınlaşması” (örneğin S-400 anlaşması), Batı’yı yeni bir denge politikası izlemeye zorlamıştır (Hale, 2013).

5.2. Etnik ve Mezhepsel Bölünmelerin Derinleşmesi

Türkiye’de İslamcı ve Türk-İslam sentezci ideolojinin devlet politikalarına hâkim olması, toplumsal kutuplaşmayı artırmıştır.
• “Kürt konusu: 2015 sonrası dönemde Kürt konusu güvenlik eksenli bir politikaya dönüşmüş, ancak “açılım sürecinin” başarısızlığı yeni bir çözüm modeli ortaya koyamamıştır (Yavuz & Özcan, 2015).
• Alevi meselesi: Laiklik karşıtı politikaların güçlenmesi, Alevi toplumunun sistematik olarak dışlanmasına yol açmıştır (Çınar, 2018).
• Seküler kesimlerin marjinalleşmesi: AKP politikaları, özellikle büyük şehirlerdeki seküler orta sınıfı ekonomik ve siyasal olarak baskılamış, bu durum Türkiye’nin uzun vadeli sosyal uyumunu tehdit eder hale gelmiştir (Zürcher, 2017).

  1. Karşılaştırmalı Analiz: SSCB’nin Çöküşü ve Türkiye’nin Üniter Yapısının Erozyonu

Kriterler:

Gorbaçov/Yeltsin (SSCB) Erdoğan/Bahçeli (Türkiye).
İdeolojik Dönüşüm

Sovyetler’de , Komünizmden liberalizme geçiş . Türkiye ‘de , Laiklikten İslamcı- Türk İslamcı modele geçiş.

Sovyetler’de, Askeri Tasfiye KGB ve ordu etkisinin azaltılması .
Türkiye’de, TSK’nın Ergenekon/Balyoz süreçleriyle tasfiyesi.

Ekonomik Model

Sovyetler’de , Oligarklara dayalı neoliberal ekonomi Türkiye’de, liberalist model ama kısmen İslamcı ve kısmende komprador sermayeye dayalı ekonomi modeli.

Dış Destek

Sovyetler’de , ABD ve AB’den ekonomik ve siyasi destek

Türkiye’de, BOP kapsamında Batı’nın desteği ile süreç oluşmuştur.

Bölünme Riski:

SSCB’nin dağılması ve federatif yapıya geçişle sonuçlanmış.

Ama Türkiye’de üniter yapının zayıflaması ve etnik/mezhepsel ayrışma ile süreç devam etmektedir

Gorbaçov’un Glasnost ve Perestroyka reformları nasıl ki Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açtıysa, Türkiye’de de AKP’nin reform süreci üniter devlet yapısını aşındırmış ve merkezi otoritenin zayıflamasına neden olmuştur (Brown, 2004; Kotkin, 2008).

  1. Gelecek Senaryoları
    • Türkiye’deki siyasal dönüşüm, Batı’nın desteğiyle şekillenen bir süreç olmuştur.
    • İslamcı ve Türk İslam sentezci ideoloji, devletin yeni temel paradigması haline gelmiş ve laik yapının tasfiyesi hızlanmıştır.
    • Erdoğan-Bahçeli ittifakı, kısa vade de kendi şahsi çıkarları için söylemde “güçlü merkezi otoriteyi” güya sürdürmeye çalışsa da, uzun vade de ABD’ye bağımlı oldukları için BOP çerçevesinde hareket etmeleri üniter yapının korunması zorlaşmaktadır.

Gelecekte üç temel senaryo mümkündür:
1. Mevcut rejimin derinleşmesi: Türkiye, Rusya benzeri otoriter bir modelle yoluna devam edebilir.
2. Yeni bir siyasi dönüşüm: Muhalefetin güç kazanması durumunda, Türkiye parlamenter demokrasiye dönüş yapabilir.
3. BOP kapsamında, bölgesel krizler ve iç çatışmalar: Etnik ve mezhepsel bölünmeler derinleşirse, Türkiye’nin iç istikrarı tehlikeye girebilir. BOP kapsamında, “Yeni Anayasa” yapılarak üniter devletten federasyona geçiş olabilir ve T.C . dağılabilir.

Bu bakımdan olaylara bakıldığında Türkiye’nin geleceği iç dinamikler kadar küresel güç dengeleri tarafından da belirlenecektir. SSCB’nin çöküşü sonrası Rusya’nın yaşadığı dönüşüm, Türkiye’nin karşılaşabileceği olası senaryolar için önemli bir referans noktasıdır.

  1. Türkiye’nin Gelecekteki İstikrarı ve Ulusal Kimlik

Türkiye’deki siyasal dönüşüm sürecinde, üniter devlet yapısının ve ulusal kimliğin korunması giderek daha önemli bir konu haline gelmiştir. Türk İslam sentezciliği ve İslamcılığın birleşimi, Türkiye’nin ulusal kimliğini, karşı devrimci bir şekilde yeniden inşa etme çabalarını şekillendirmiştir. Bu ideolojik değişim, Türkiye’nin toplumsal yapısını, eğitim sistemini, dış politikasını ve ekonomik modelini doğrudan etkilemiştir.

8.1. Ulusal Kimliğin Dönüşümü ve Toplumsal Uyumsuzluk

İslamcı ve Türk İslam sentezci ideolojinin güçlenmesiyle, Türkiye’deki uluslararası ilişkilerdeki pragmatizm, iç politikada ise dini -kültürel baskı ile homojenleşme çabaları ön plana çıkmıştır. Ancak, bu dönüşüm aynı zamanda, toplumsal kutuplaşmayı ve ayrışmayı derinleştirmiştir.
• Seküler kesimler, özellikle büyük şehirlerdeki orta sınıf, AKP’nin uyguladığı kültürel politikalar karşısında dışlanmış ve marjinalleşmiştir.
• Kürt konusu, çözüm adı altında, BOP çerçevesinde ayrılıkçılıkla uzlaşarak federasyon sistemine doğru geçiş için “yeni anayasa” ile yol alınıp üniter yapıyı tehdit eden bir sürece girilmiştir.

Sonuç olarak bu durumda, toplumsal uyum açısından uzun vadeli riskler söz konusu olabilir. Türkiye’deki ulusal kimlik tehdit altındadır. İktidarın üniter yapı çerçevesinde var olan sosyal ve kültürel çeşitliliği ve bunun üstünde var olan Türk ulusal kimliğini benimseme yerine, tek tip bir islamcı ve Türk İslamcı bir kimlik anlayışına ve de aynı zamanda bu birinci yolun dışında başka bir paralel yolda izlenerek ve mevcut iktidarın çelişkili karekterine uygun olarak BOP’çu bir yeni anayasa ile federasyon yapısını getirip, etnik ve mezhepsel kimlikleri öne çıkartmaya dayalı politikalar toplumsal gerilimleri daha da artırma potansiyeline sahiptir.

8.2. Ekonomik Dönüşüm ve Yeni Serbest Pazar

Türkiye’nin Erdoğan -Bahçeli döneminde ekonomik dönüşümü, özellikle liberalizmin desteğindeki İslamcı ve Türk İslam sentezci iş dünyasıyla yakın ilişkilerin kurulduğu bir dönemde şekillenmiştir. İslamcı sermaye, devletin stratejik kararlarında önemli bir aktör haline gelmiş, bu da neoliberal politikaların belirleyici olduğu karşı devrimci bir ekonomik modelin inşa edilmesine yol açmıştır.
• Yeni Osmanlıcı dış politika, ekonomik hedeflerle de örtüşerek, Türkiye’nin sözde “Ortadoğu, Afrika ve Asya’daki” ekonomik etkisini artırmaya yönelik gösterilen ama esasta BOP’çu olan hamleleri desteklemiştir.
• Sözde Müslüman ülkelerle “ticaretin artırılmak” istenmesi, özellikle yeni iş ilişkileri ve projelerle sözde “Türk “ ama esasında islamcı sermayenin uluslararası alanda daha etkili bir şekilde temsil edilmesine olanak tanımak istenmiştir (Öniş, 2012).

Ancak, iç pazarda aşırı borçlanma, dışa bağımlılık ve yüksek enflasyon gibi yapısal sorunlar, Türkiye ekonomisini derinden etkilemeye devam etmektedir. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin ekonomik modeli, yeniden Atatürk vizyonu ile yapılandırılmadan uzun vadeli sürdürülebilirlik sağlayamayabilir. Bu bağlamda, ekonomik çeşitliliğin artırılması ve dışa bağımlılığın azaltılması, Türkiye’nin geleceği açısından kritik olacaktır.

  1. Bölgesel Güç Mücadeleleri ve Türkiye’nin Jeopolitik Konumu

Türkiye, jeopolitik konumu gereği, doğu ile batı arasında kritik bir “köprü” işlevi görmektedir. Arap Baharı, İran’ın nükleer kapasitesi, Rusya’nın bölgedeki etkisi gibi dinamikler karşısında, ABD istemleri ve BOP çerçevesinde, Erdoğan- Bahçeli iktidarı, Türkiye’yi ABD için bölgesel güç mücadelesinin ve çatışmaların merkezine yerleştirmiştir. Türkiye’nin yeni dış politikası, içerideki ve bölgedeki yeni gelişmelerle birlikte siyasi dönüşümle paralel olarak şekillenmiştir.
• Rusya ile ilişkiler, 2016 sonrası dönemde kısmende olsa hızla gelişmiş, özellikle S-400 savunma sistemleri anlaşması Türkiye’nin NATO ile olan ilişkilerini kısmende olsa gerileterek, içerdeki dinamiklerden dolayı, zorunlu ve kısmen de olsa, bir şekilde pamuk ipliğine bağlı olarak, kerhen, çok kısa vadeli olarakta olsa iç ve dış çelişkilerden dolayı, kısmi bağımsız bir dış politika çizgisi izlemeye başlamasına yol açmıştır.
• Azerbaycan’ı konunun dışında tutarsak, BOP çerçevesinde Suriye ve Libya gibi kriz bölgelerinde aktif bir rol alan Türkiye, BOP ekseninde etkili bir oyuncu haline gelmiştir.
• Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkiler, özellikle FETÖ meseleleri gibi konularda göreceli olarak gerilmiş, ancak yine de bağımlılık ve stratejik çıkarlar gereği, Türkiye ile Batı arasındaki ilişkileri sürekli olarak yeniden şekillendirmiştir.

  1. Sonuç ve Gelecek Perspektifleri

Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Türkiye’deki siyasal dönüşüm, tarihsel olarak paralel süreçlerde gelişen ve benzer yapısal dinamikler sergileyen olaylardır. Her iki süreçte de Batı destekli reformlar, merkezi otoritenin zayıflamasına ve yeni ideolojik ve ekonomik elitlerin yükselmesine yol açmıştır. Gorbaçov ve Yeltsin’in Sovyetler Birliği’ni parçalama politikaları, Türkiye’de de Erdoğan ve Bahçeli’nin üniter yapıyı zayıflatmaya yönelik hamleleriyle benzerlikler göstermektedir. Bu dönüşüm, her iki ülkede de askeri ve bürokratik elitlerin tasfiyesini, yeni bir ekonomik modelin inşasını ve ideolojik dönüşümü beraberinde getirmiştir.

Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Batı yanlısı neoliberal politikaların egemen olduğu bir ekonomik düzenin kurulmasına yol açarken, Türkiye’deki dönüşüm ise daha çok İslamcı ve Türk-İslamcı ideolojinin, devletin temel paradigması haline gelmesine zemin hazırlamıştır. Bu süreçteki en belirgin özellik, Batı’nın her iki ülkede de desteğiyle ortaya çıkan siyasal ve ideolojik değişimlerin ulusal yapıyı nasıl dönüştürdüğüdür.

Türkiye’deki siyasal dönüşüm, kısa vadede otoriterleşmeyi derinleştirirken, uzun vadede üniter yapının ve toplumsal uyumun ciddi bir tehdit altında olduğunu göstermektedir. Ekonomik zorluklar, toplumsal kutuplaşma ve iç politikada yaşanan gerilimler, Türkiye’nin gelecekteki istikrarı için önemli riskler barındırmaktadır. Türkiye’nin ulusal kimliği, dış politikası ve ekonomik yapısı, her ne kadar Batı ile olan ilişkilerde derinleşen göreceli gerilimler olmasına rağmen, eğer milli bir iktidar gelip bir değilim yaratmazsa, yine bu alanda Türkiye küresel güç dengeleri tarafından şekillendirilmeye devam edecektir.

Sonuç olarak, Türkiye’nin geleceği, hem iç dinamiklere hem de küresel güç mücadelelerine bağlı olarak şekillenecek, bölgesel ve uluslararası düzeydeki gelişmeler Türkiye’nin siyasal ve ekonomik yapısının evrimini etkileyecektir. Bu bağlamda, Türkiye’nin karşılaştığı dönüşüm süreci, sadece iç sorunlarla değil, aynı zamanda küresel ölçekteki değişimlerle de bağlantılıdır. Bu dönüşümün nihai sonuçları, Türkiye’nin bölgesel ve küresel düzeydeki rolü, iç uyumu ve ulusal kimliğin korunup korunamayacağı ile doğrudan ilişkili olacaktır..


Kaynakça
• Brown, A. (2004). The Gorbachev Factor. Oxford University Press.
• Çınar, M. (2018). Türkiye’de İslamcı Kimlik ve Siyaset. İstanbul: İletişim Yayınları.
• Duran, B. (2013). Türkiye’de Siyasal İslam: AKP Dönemi. İstanbul: Sabancı Üniversitesi Yayınları.
• Esen, B., & Gumuscu, S. (2016). The Political Economy of Turkey: The AKP and the Politics of Permanent Crisis. Palgrave Macmillan.
• Hale, W. (2013). Turkish Politics and the AKP. London: Routledge.
• Heper, M. (2013). The State and the Military in Turkey. Turkey: Palgrave Macmillan.
• Kagarlitsky, B. (2002). Russia: The Uneasy Peace. Pluto Press.
• Keyman, E. F. (2017). Turkey’s Democratization Dilemma. Cambridge University Press.
• Kuru, A. T. (2019). Secularism and State Policies toward Religion: The United States, France, and Turkey. Cambridge University Press.
• Öniş, Z. (2012). The AKP and the Future of Turkish Politics. Cambridge University Press.
• White, S. (2014). Russia’s Evolving Political System. Polity Press.
• Yavuz, M. H., & Özcan, M. (2015). Kürt Sorunu ve Çözüm Süreci. İstanbul: Palgrave Macmillan.
• Yılmaz, S. (2018). Turkey’s Political Development. Cambridge University Press.
• Zürcher, E. (2017). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.
• Brzezinski, Z. (1997). The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives. Basic Books.
• Cohen, S. F. (2009). Soviet Fates and Lost Alternatives: From Stalinism to the New Cold War. Columbia University Press.
• Cox, R. W. (1981). Social Forces, States and World Orders: Beyond International Relations Theory. Millennium, 10(2), 126-155.
• Esen, B., & Gümüşcü, S. (2016). Rising Competitive Authoritarianism in Turkey. Third World Quarterly, 37(9), 1581-1606.
• Fukuyama, F. (1992). The End of History and the Last Man. Free Press.
• Hale, W. (2013). Turkish Foreign Policy Since 1774. Routledge.
• Huntington, S. P. (1996). The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order. Simon & Schuster.
• Keyman, E. F. (2017). Populism in Turkey: Erdoğan’s “Authoritarian” Democracy. South European Society and Politics, 22(1), 1-14.
• Kissinger, H. (2014). World Order. Penguin Books.
• Kotkin, S. (2008). Armageddon Averted: The Soviet Collapse, 1970-2000. Oxford University Press.
• Laclau, E. (2005). On Populist Reason. Verso Books.
• Nye, J. S. (2004). Soft Power: The Means to Success in World Politics. Public Affairs.
• Robinson, W. I. (1996). Promoting Polyarchy: Globalization, US Intervention, and Hegemony. Cambridge University Press.
• Said, E. (1978). Orientalism. Pantheon Books.
• Service, R. (2015). The End of the Cold War: 1985-1991. Pan Macmillan.
• Turan, İ. (2019). Türk Siyasal Hayatı ve Anayasa Değişiklikleri. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
• White, J. (2014). Muslim Nationalism and the New Turks. Princeton University Press.
• Zubok, V. M. (2007). A Failed Empire: The Soviet Union in the Cold War from Stalin to Gorbachev. UNC Press.
• Yavuz, M. H., & Özcan, N. A. (2015). The Kurdish Question and Turkey: An Example of a Trans-state Ethnic Conflict. Middle Eastern Studies, 41(5), 791-809.
• Yeltsin, B. (1994). The Struggle for Russia. Times Books.
• Yılmaz, İ. (2018). Islamic Populism and State Islam in Turkey. Journal of Political Ideologies, 23(1), 6-24.
• Züker, E. J. (2017). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir