Arkadaşlar daha 2002’ye gelmeden önce gidişatın gidişat olmadığını anlamıştım.
Sürdürülemez bir ekonomik model, bir siyaset anlayışı ile bir gün duvara toslayacağımızı hep söyledim.
Biz bir çarpışma rotasındayız.
Bu hiç değişmedi.
Ve her seçim döneminde umutlandım.
Çoğu zaman dilek ve arzularımı, öngörü zannettim.
Etrafımdaki insanlar, beni tanıyan esnaf her defasında bana sordu.
“Hocam bu seçim nasıl olur, napalım, ne düşünüyorsun?”
Ben o zamanlar emekli değildim, açık açık görüş bildirmek istemedim.
Onlara iktidar adaylarını ekonomi, siyaset projelerine bakmalarını, kendi kesimleri açısından düşünmelerin önerdim.
Israr ettiler.
“Hocam biz öyle anlamayız, bilmeyiz falan.”
Bu sefer de onlara kime oy vereceğinizi söyleyemem ama hiç değilse bunlara oy vermeyin dedim.
Ve hemen her defasında soruyu soranın gözlerinin parladığını gördüm.
Onlar içlerinden tamam işte bu dediler.
Ben ne diyorsan onlar için tersi doğruydu.
Sonuçta bizler cumhuriyetin erken dönemlerinden beri kapalı kapılar ardında kaynayan karşı devrimin hedef gösterdiği içkici, din düşmanlarıydık.
Bizim yüzümüze güldüler, bizim aklımızı kendi doğrularını bulmak için mihenk taşı yaptılar.
23 yıl içinde toplumun gözlerinin önünde pek çok siyasi, ekonomik gelişme oldu.
Cumhuriyet mitingleri oldu, komutanlar topluca istifa ettiler, emekli subaylar çeşitli partilerin çatısı altında AKP’yi ve cemaatleri halka şikayet etti.
Gezi parkı olayları oldu.
Ergenekon, Balyoz ile zirveye ulaşan 20-25 komplo davası oldu.
Generaller tutuklandı, mahkum oldu, temyize gittiler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gittiler.
Bir sürü uzun hikaye.
Bu arada ülkenin cari açığı da bütçe açıkları da rekorlar kırdı.
Borçlar birikti, birikti.
Ben doğrusu Türk halkının beynini cebinde bildiğim için her zaman ekonomik buhranların bir vesile olmasını bekledim.
En azından son on yıldır giderek derinleşen ekonomik buhranın siyasete bir son vermesini bekledim.
Ve hala daha bunu bekliyorum.
AKP umutların tükendiği her dönemde yeni kaynaklar buldu.
Reza Zerrafın altınları devreye girdi, Irak ve Suriye’den yapılan petrol kaçakçılığı, Rus oligarkların varlılarını Türkiye’ye taşıması,
Katar sermayesi, Canal Istanbul rantının satışı, pek çok devlet varlığının peşkeşi vb.
Swap piyasalarında fahiş takas faizleri.
Mesela Katar dinarının swap piyasalarında dolara çevrilmesi gibi.
Tam da her şey bitti, bütün imkanlar tükendi derken şimdi de Carry Trade.
Doğrusu benim hayal gücüm bunların ayakla kalabilmek için harcayabileceklerini tahmin etmekte yetersiz kaldı.
Herşeyi bekliyorum.
Açıkçası ülkenin nakit dolar karşılığında siyasi hükümranlığının kısım kısım satışını da bekliyorum.
Evet, ülkemizin döviz rezervleri son dönemde arttı.
Bu neye rağmen, nasıl oldu?
Carry Traderlere ki, önemli bir bölümü bıyıklı yabancı denilene yerli spekülatörler, yandaşlar dünyanın en fahiş dolar faizlerini ödeyerek bir miktar dolar getirildi.
Halen ekonominin finansmanı son derece ağır faiz yükleriyle sürdürülmektedir.
Ekonomistlerin tahminlerine göre eldeki bu borç döviz rezervini erken seçime kadar doları baskılamakta kullanacaklar.
Bu nedenle yakın zamanda önemli kur oynaklıkları beklenmiyor.
Yeter ki, küresel ya da yerel önemli bir kırılma olmasın.
Carry Trad’i sürdürmek için Şimşek abi son günlerde yurt dışında hayli turladı.
Anlatılanlara göre yabancılara, küresel oligarklara ülkeye yatırım için değil(!) dikkat sıcak para sokmaları için önümüzdeki dönemde uygulayacakları ekonomik programı anlatmış.
Açıkçası Türk vatandaşından esirgedikleri bilgiyi yabancı yatırımcılara anlatmış, hatta taahüt etmiş.
Insider Trade olayının feriştahı yani.
Yine son anda bir kaynak imkanı yarattılar.
Yine çok ağır maliyetlerle.
Yine ülkenin, devletin, vatandaşların geleceğini peşkeş çekerek.
Bu sürdürülemez.
Bu bir çarpışma rotasıdır.
Ülkenin dış politikada atıldığı maceralar, yalnızca yeni başkan Trump’ın bir ültimatomuna bakar.
Hatırlayın;
Bu işi insani ve doğru şekilde yaparsan tarih seni iyi anar.
Eğer kötü yaparsan tarih sizi şeytani olarak görür.
Sert olma.
Aptal olma.
Seni sonra arayacağım.
Türkiye ekonomisini mahvetmenin sorumluluğunu üstlenmek istemem.
Rahip Bronson meselesinde bunun küçük bir örneğini gösterdim.
Ve zaten Rahip Bronson olayı bir miyardır.
Ülkenin ne kadar edilgen, kırılgan olduğunun ölçüsüdür.
Ve tek de değil, Muavenet olayı, Çuvallama olayı, ve daha neler neler?
Suriye fütühatı mı?
Bir ültimatoma bakar.
Tos tos birliklerimizi çekeriz.
Dünya alem bize totosuyla güler.
Tarihsel bir aşağılanma daha yaşarız.
Bir yanıt yazın