Dünya, küresel güçlerin (güçler savaşı) kendi adlarına yazdıkları senaryolarla felaketin ortasına sürükleniyor. Biz ne yapıyoruz? Felaketin tam da ortasında kalmışız. Siyaset üretemiyoruz, kalmayan saygınlığımızın arayışı içindeyiz. Cehaletin teslim aldığı, toplumsal dengenin olmadığı, kimsenin bakamadığı, göremediği gerçeklerin sonunda yaşanacak olan felaket ise kimsenin umurunda değil. Gördüğüne değil de duyduğuna inanan bir toplum olmak, işte asıl felaket bu. Bunun yanına bir de cehaleti eklersek, işte size asıl tükenmişliğin kalıcı değişmeyen resmi. Eğitimde akıl ve bilimsel değerleri yok sayıp dini değerleri öne çıkarmakta tükenişin başka bir adı var mı? Muhalefet, özellikle CHP hâlâ beceriksizlerin elinde tükenip gidiyor, umudun çoktan gerisinde kaldı. CHP tarihine ihanet edenlerin, sıkıştıklarında Atatürk’e sarılmaları utanç verici değil mi? CHP umut olmaktan uzak, tükenen bir parti görüntüsü çiziyor. Özgür Özel genel başkan olmaktan çok uzakta bana göre.
İnanç saygınlığının cehaletle bir arada yaşamasını sağlamak, toplumsal çöküntünün, tükenmişliğin ta kendisidir. Dinde akıl ve bilim yoktur, din daima akıl ve bilimi reddeder, oysa tarih boyunca biz akıl ve bilimsel değerleri dinle her zaman kavgalı hale getirmedik mi? Eğitimde aklı bilimi değil de dini değerleri öne çıkarmak toplumsal çöküntüdür. Masun bir kızı hunharca öldürenlerin içinde oldukları cehaleti şimdi nasıl görmeliyiz acaba? Toplumsal çöküntünün geldiği noktada yaşananlara yaşanacaklara bakınca umutsuzluğa kapılıyor insan. Mutsuz ve korkar hale gelmiş bir toplum resminin adı tükeniş değil mi? Sokak ortasında her gün insanlar öldürülüyor ama bir yetkili, sokaklar güvenli diye talihsiz bir açıklama yapabiliyor. Televizyonlardaki reklamlar inandırıcılığını çoktan kaybetmiş, sadece lafta kalıyor. Sanal diziler ve kadın programları toplumsal bunalım noktasında, kendini kontrol edememek, psikolojik dengesizlik ve hayat pahalılığı bunun en bariz göstergesi değil mi? İnsan hayatının sokaklara kaymış haliyle hiçbir önemi kalmamış. Yarınlarının nasıl şekilleneceğini bilemez halde yaşamaya devam eden korkuya kapılan bir halk.
Siyasetin çıkar adına çirkinleştiği görmek beni gelecek adına endişelendiriyor. Yoksullukla, açlıkla, fukaralıkla, mücadele eden halkın karnını doyurmaktan başka bir düşüncesi var mı? Oysa biz hâlâ kim başkan olacak diye bunu konuşuyoruz. Batıda politikacı kendini başarısız gördüğü noktada istifasını açıklar. Bizde onurlu siyaset adamları var mı? Açıkçası görmek zorlaştı. Hayatın gerçeklerinden korkan mutsuz bir toplum nasıl geleceğe umutla bakabilir? Eğitimde din eksenli sorgusuz, ezberci, dayatmacı bir anlayış hâkim yanlış eğitim sistemi bunun adı. Oysa sorgulayıcı, araştırıcı, yaratıcı, eğitimden uzakta bir sistem hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bugün ABD’de beş milyon, Japonya’da dört milyon bilim adamı yaşarken tüm Müslüman ülkelerde bunun sayısı sadece 230 bin. İnanç saygınlığının siyasetin içinde tüketilmesi din dayatması işte bunun sonucu. Kısacası dinde akıl ve bilimsel anlayışın yok sayılması bunun adı.
Çağdaş, akılcı akıl ve bilime dayalı bir eğitim anlayışı cumhuriyetin yansımasının adıdır. Sosyal bilimcilerin öncüsü KARL MARX ”Din bir afyondur.” diyor. Ezberci, teslimiyetçi din eksenli ve çağ dışı bir anlayışa teslim edilmiş bir sistemde, inanç saygınlığını tüketerek bunu afyona dönüştürmekte ısrar edilmesi tükeniş değil mi? Dilerim geçmiş yıllarda başlayan tükeniş gelecek yıllarda devam etmez. Zira bir ülkenin kendi içinde yaşadığı saygınlığın özünde çağdaş bir eğitim sistemi olmalı. Bu gerçekleşirse uluslararası saygınlığın da adı yazılı. Unutulmamalıdır ki sanat, eğitim bir ülkede saygı görmediği takdirde bunun adı uluslararası tükenmişliktir. Kitabın düşman yaratıldığı bir yerde olmak ne acı, kitap okumuyoruz ve kitabı elde taşımanın ağırlığını konuşuyoruz. Bugün sadece Hristiyan dünyasına bakınca yüzde 90 okuma oranı, ama aydınlığa, çağdaş değerlere, akıl ve bilim düşmanlığına savaş açan İslam dünyasında bu oran sadece yüzde 30. Özde, dolaysız bir demokrasi gerçeği dışında kabile demokrasisinin hâkim olduğu toplumlarda bunun aksini düşünmek mümkün değil. Tüketilmiş demokrasilerde hâkim kılınan sadece otoriter rejimlerdir. Otoriter rejim kendi dışında bir gücün hâkim olduğu sistemi asla istemez. Akıl bilim çağdaşlık insan hakları özgürlük bağımsız yargı erkleri tümüyle bu sitemin dışında kalır. Otoriter rejim konuşan ve karar veren modeli kendisini seçer kendisi karar verir.
TÜKENEN MUHALEFET VE CHP
Bütün bunlar yaşanırken sessiz kalan bir CHP ve muhalefetteki tükenmişliği. Son seçimlerde gösterdiği başarıyı aradan aylar geçmesine rağmen sürdüremiyor. Halka gelecek adına bir mesaj veremeyen etkin bir siyasal söylemi yok. Toplumsal dayanışmanın en büyük örneğini gösterdi halk son seçimlerde. CHP halkı meydanlara toplayacağı sesini vura vura haykıracağı zamanı bu heyecanı gösteremedi. CHP beceriksiz Atatürk düşmanları elinde tükeniyor. Sokaklarda insanların öldürüldüğü, açlığın, yoksulluğun sıfır noktasında yaşandığı bir toplumsal tükenmişlik. Ama CHP kendisine altın tepsi içinde sunulan fırsatı kullanamıyor siyaset üretemiyor. Halkın gelecek adına korkularına, yaşadığı mutsuzluğa çare üretemiyor. Aklını yitirmiş, kendine siyaset adamı adını koyan beceriksizlerin elinde tükeniyor. Parti içinde yaşanan sen ben kavgası tükenişi hazırlıyor. Halkla meydanlarda bir arada olması gerekirken bunu yapamıyor. Peki ama neden? İşte bunu onalar özellikle de genel başkan özgür özele somak gerek.
Özgür Özel umut olmaktan çok uzakta halkı meydanlara toplayamıyor. Parti içi kavgaların, siyaseti bilmeyenlerin beceriksizlerin elinde CHP yaşanan tükenişin partisi olmaya devam ediyor. Alın içinden cumhuriyet ve halkı, geriye kalan yeni partinin adı Tükeniş Partisi. CHP ne yazık ki cumhuriyet saygınlığını temsil edemiyor. Kendisine umut bağlayan halka ihanet ediyor siyaset üretemiyor konuşamıyor beceremiyor. Bu gidişle CHP iktidar olma şansını çoktan kaybetmiş durumda. KEYNES’ mantığında özgür olmayan toplumlarda, eğitim, sanat, demokrasi, tüm çağış değerlerden söz etmek mümkün değil. Bu noktada siyaset üretemeyen CHP tükenişin tek sorumlusu çağdaş anlayıştan çok uzakta. Siyaset üretemeyen bir muhalefetin en başında CHP geliyor. İnandırıcı olamıyor yarınlar adına güven veremiyor, siyasetin sadece adını konuşan bir anlayış hâkim. Halktan gittikçe uzakta kaldığının bile farkında değil. Köy enstitülerini kapatan, ağalara teslim olan, Atatürk’ün saygınlığını bile yok sayan, onun kazanımlarının arkasına saklanarak tükenen bir parti. Bu tükenişi gören toplumun umut bağladığı bir parti olmak adına birileri hala vardır diye düşünmeden kendimi alamıyorum.
Sözde değil özde dolaysız çağdaş bir demokrasi toplumun beklediği bu bana göre. Korkuların ve gelecek adına mutsuzluğun yaşanmayacağı bir ülke. Düşünen yazan okuyan bir toplum, akıl ve bilimde tüm dünyanın hayranlık duyduğu bir ülke, insanı özgür mutlu bir toplum olmak. En önemlisinde insan ömrünün tükenmediği bir ülke resmi. Bolu’da insan ömrünün tükendiği bir vahşet yaşandı. Yaşanan felaketin bir daha yaşanmaması için tüm siyaset adamlarının. Kavgayı bir tarafa bırakarak insan hayatına değer vermeleri. İnsan hak ve özgürlüklerinin yaşandığı adil bağımsız bir yargı , düşünen yazan konuşan bir toplum olmak, düşüncesinden dolayı kimsenin hapsedilmediği ama fikirlerin toplumsal dayanışma noktasında paylaşımının sağlanması. Değişen dünya düzeninde kenetlenmenin zamanının geldiği hatta geç bile kalındığını görmeliyiz. Dilerim yeni bir yılda bu dileklerim gerçekleşir. Bir süredir ciddi sağlık sorunlarımla uğraştığım için yazılarıma ara vermek zorunda kaldım okurlarımdan özür dilerim.