Türkiye, tarihin en derin siyasi ve toplumsal krizlerinden birine tanıklık ediyor. Gezi Parkı direnişiyle başlayıp bugün sanatçılara, siyasetçilere ve menajerlere yönelik operasyonlara kadar uzanan süreç, BOP’çu Erdoğan-Bahçeli rejiminin zulüm çizgisinde devam eden yeni bir dönemine, yeni bir Ergenekon operasyonuna işaret ediyor.
Son olarak, ID Danışmanlık kurucusu Ayşe Barım’ın gözaltına alınması ve Halit Ergenç, Nejat İşler, Bergüzar Korel, Dolunay Soysert, Rıza Kocaoğlu, Nehir Erdoğan, Ceyda Düvenci, Mehmet Günsür gibi ünlü sanatçıların ifadeye çağrılması, iktidarın muhalif sesleri susturma çabasında sanat dünyasını hedef aldığını ortaya koyuyor. Aynı zamanda muhalif siyasetçilere yönelik baskılar hız kesmeden devam ediyor. Muhalif lider Ümit Özdağ’ın Silivri zindanında, Rıza Akpolat’ın ise Paşakapısı Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda siyasi tutuklu olarak alıkonulması, bu rejimin muhaliflere yönelik devlet terörünün boyutlarını gözler önüne seriyor.
Kumpas ve Hukuksuzluk Dalgası
Gezi Parkı’na dair yürütülen bu soruşturma, geçmişteki Ergenekon ve Balyoz davalarından aşina olunan kumpas yöntemlerini hatırlatıyor. Yargının siyasi bir araç ve iktidarın köpeği haline geldiği bu süreçte, delilsiz suçlamalar ve sosyal medyadaki söylemler bile soruşturma konusu yapılabiliyor. Ayşe Barım örneğinde olduğu gibi, bireylerin mesleki geçmişleri ve bağlantıları, siyasi bir tehdit unsuru olarak yeniden yorumlanıyor. Sanatçılara ve siyasetçilere yönelik baskılar ise kalleşçe ve korkakça yapılan bir zulüm ve toplumsal hafızada Gezi’nin direniş ruhunu silme çabası olarak algılanıyor.
Devlet Terörü ve Hukukun Araçsallaşması
Erdoğan-Bahçeli korku rejimi, adli kuvvetleri ve hukuku birer “tetikçi” gibi kullanarak muhaliflere saldırmaya devam ediyor. Ümit Özdağ’ın Silivri zindanında tutulması ve Rıza Akpolat’ın Paşakapısı Cezaevi’nde siyasi tutuklu olarak bulunması, yalnızca bireylere değil, topluma yönelen bir gözdağıdır. Bu yaklaşım, yalnızca muhalefeti bastırmak için değil, toplumu korku atmosferine sürüklemek için de sistematik bir devlet terörü mekanizmasına dönüşmüş durumda. Ancak unutulmamalıdır ki, hukukun halk nezdindeki meşruiyetini kaybetmesi, iktidarın kendi çöküşüne giden yolu hızlandıracaktır.
Korkuya Karşı Dayanışma
Bu süreçte, halkın dayanışma ruhunu tüm Türkiye geneline yaymak elzemdir. Muhalefetin, Silivri zindanlarına kapatılan lider Ümit Özdağ’ı özgürleştirmek, Rıza Akpolat’ı ve sanatçıları kurtarmak için tek bir koordinasyon ve güçlü bir dayanışma ağı oluşturması gerekmektedir. Halkın bu dayanışma ruhu, sadece bireylerin özgürlüğünü sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda bu otoriter rejimi tarih sahnesinden silmenin önünü açacaktır.
Sanat ve Siyaset: Susturulamayacak Sesler
Sanatçılar tarih boyunca halkın sesi olmuş ve baskıcı rejimlere karşı direnişin ön saflarında yer almıştır. Bugün Halit Ergenç’ten Ceyda Düvenci’ye, Nejat İşler’den Mehmet Günsür’e kadar pek çok sanatçıya yöneltilen suçlamalar, toplumu korkutmak yerine öfkeyi büyütüyor. Aynı şekilde, Ümit Özdağ gibi muhalif liderin ve Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanması ve sahte delillerle yaratılan düzmece davalar, iktidarın kendi çöküşünü hızlandırıyor.
Zulmün Son Çaresi: Korkuyu Yaymak
BOP’çu Erdoğan-Bahçeli korku rejiminin bu tarz operasyonlarla toplumu korkutma ve sindirme amacı güttüğü açık. Ancak kendi ordusuna bile kumpas kuran bir iktidardan herşey bekleneceği gibi, korkununda bir sınırı vardır. Gezi Parkı’nda bir araya gelen milyonlar, bu sınırın çoktan aşıldığını göstermişti. Bugün yeniden sahnelenen bu baskı senaryosu, muhalif kitlelerde birleşme ve dayanışma duygusunu güçlendiriyor.
Çıkış Yolu: Direniş ve Özgürlük
Zulümle abat olunmaz; bugün susturulmaya çalışılan sanatçılar, siyasetçiler ve halk yarın özgürlük mücadelesinin öncüsü olacaktır. Özdağ’ın özgürlüğü için Silivri’nin duvarlarını yıkmak, Paşakapısı Cezaevinden Akpolatı özgürlüğüne kavuşturmak , sanatçıların sesini yükseltmek ve halkın direnişini büyütmek, bu zulüm rejime verilecek en net cevap olacaktır. Bu dayanışma ruhu, zulüm düzenini yıkacak ve adaletin önünü açacaktır.
Sonuç olarak, BOP’çu Erdoğan-Bahçeli zulüm rejiminin korku üzerine kurulu bu politikası, kendi sonunu hazırlamaktadır. Zulme karşı direniş, yalnızca bir hak değil, tarihsel bir sorumluluktur. Bu mücadelede sanatçılara, muhalif siyasetçilere ve halkın tüm kesimlerine büyük görev düşmektedir. Unutulmamalıdır ki, korku ekenler, en sonunda korkuyu biçecektir.
Bir yanıt yazın