Türkiye-Azerbaycan İlişkileri (1919-1938)
Kafkasya, Anadolu ve hatta Avrasya coğrafyasının tarihinde önemli rolleri üstlenen devletlerden biri Türkiye diğeri ise
Azerbaycan’dır. Milli ve kültürel bağlara sahip bu iki devlet, ortak yaşanmışlıkları da tarihlerinde barındırmaktadırlar.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk döneminde (1919-1938) iki kardeş ülkede cereyan eden tarihi olaylara
değineceğimiz bu çalışmada kurulan hükümetler arasındaki diplomatik ilişkiler üzerinde durulacaktır. Bu tarihi süreçte
Anadolu Türkleri Milli Mücadelesini verirken Azerbaycan Türkleri de hâkimiyeti altında bulunduğu Çar Rusya’sına karşı
istiklal mücadelesi yürütmekteydi. Bilindiği gibi Kuzey Azerbaycan’da Rusya’nın üstünlüğü 1812 Gülistan, 1828
Türkmençay antlaşmaları ile İran, 1829 “Edirne Antlaşması” ile de Osmanlı Devleti tarafından tanınmıştır. Yapılan
antlaşmalarla Güney ve Kuzey olarak ikiye bölünen Azerbaycan topraklarının Güney kısmı İran, Kuzey kısmı ise Rusya
yönetiminde kalmıştır. Ekim 1917’de patlak veren Bolşevik İhtilali ile Rusya’da Çar rejiminin yıkılması üzerine Rusya
halkları gibi Kafkasya ulusları da bağımsızlık mücadelesi başlatarak yönetim şekli arayışına girmişlerdir. Kafkas ulusları
olarak Azerbaycan Türkleri, Gürcüler ve Ermeniler birlikte “Federal Demokratik Kafkas Cumhuriyeti”ni kurmuşlarsa da,
Ermeni ve Gürcülerin Osmanlı Devletine güvenmemeleri ve her zaman onlarla savaş halinde olunması gerektiğini
savunmalarına karşılık Azerbaycan’ın önde gelenlerinden özellikle Mehmet Emin Resulzade’nin tepkilerine sebep
olmuş, neticede bu oluşum dağılmış ve Azerbaycan 28 Mayıs 1918 tarihinde bağımsızlığını ilan ederek Doğu’nun ve
Türk Dünyasının ilk Cumhuriyeti olmuştur.
Azerbaycan’ın önde gelen aydınları, Mehmet Emin Resulzade’nin direktifleri ile 1904 yılında Bakü’de kurulan Müsavat
Partisi önderliğinde örgütlenerek yürüttükleri mücadelelerini başarıyla sonuçlandırmışlardır.1919 yılının yazında
Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Anadolu Türkleri Batılı emperyalist güçlere karşı mücadele başlattığında Azerbaycan
Türkleri Rus yönetimine karşı “Müsavat” Partisinin kurucusu Mehmet Emin Resulzade önderliğinde yürüttükleri istiklal
mücadelesini Anadolu Türk askerlerinin de yardımı ile kazanmış ve bağımsız Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetini
ilan etmiş bulunmaktaydı.
XX. yüzyılın başlarında Türkiye-Azerbaycan ilişkileri tarihinin iki aşamada incelenmesi gerekmektedir. Bu aşamalardan
biri bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurucu lideri M. E. Resulzade dönemi diğeri ise Azerbaycan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti’nin kurucularından hükümet başkanı Neriman Nerimanov dönemidir. Bu süreç içerisinde Azerbaycan, hem
İstanbul’daki Osmanlı Hükümeti ile ilişkilerini sürdürmüş, hem de Doğu ve Orta Anadolu’da temellenen Milli Mücadele
hareketi ile karmaşık bir ilişki içinde olmuştur. Kafkasya ile bağlarını koparmak istemeyen Osmanlı Devleti, buradaki
gelişmeleri yakından izlemiş ve bu ülkelerin bağımsızlıklarını tanıyan ilk devlet olmuştur. Osmanlı siyasetçilerinin
birçoğunun Azerbaycan’ın istiklalini kabule hazır olmadıkları Trabzon konferansındaki konuşmalardan anlaşılmaktadır.
Buna rağmen Osmanlı Devleti uluslararası statüye uygun bir devlet gibi Azerbaycan ile görüşmelere başlamış ve
aralarında 4 Haziran 1918 tarihinde “Dostluk Antlaşması” imzalanmıştır. Azerbaycan’ın bağımsızlığının tanınması için
Ali Merdan Bey Topçubaşov önderliğinde İstanbul’a gelen heyet, Avrupa ülkelerine telgraflar göndermiştir. Fakat
bağımsızlığın uluslararası devletler tarafından tanınması 11 Ocak 1920 tarihinde Paris Barış Konferansı Yüksek
Konseyinin tanıması ile gerçekleşmiştir. Bu olayın her iki ülkede merasimlerle kutlandığı dönemin basınında yayınlanan
haberlerden anlaşılmaktadır. Büyük çoğunluğu Kuva-yı Milliyecilerden olan Osmanlı Milli Mebusan’ının 22 Ocak 1920
tarihli toplantısında Azerbaycan’ın bağımsızlığı resmen tanınmıştır. Azerbaycan Hükümeti İstanbul ile ilişkilerini
sürdürmenin yanı sıra Mustafa Kemal önderliğindeki Heyeti Temsiliye ile de dolaylı yolla temasını sürdürmüştür. Heyeti
Temsiliye’nin de Azerbaycan’ın bağımsızlığını destekler nitelikte politika sergilediği anlaşılmaktadır. Fakat Azerbaycan
| 2
Hükümetinin İngilizlerle yardımlaşması, Heyeti Temsiliye’yi kuşkulandırmıştır. Bu kuşku bir takım tatsız olayların ve
yanlış anlaşılmaların yaşanmasına sebep olmuştur.
Azerbaycan ve Anadolu Türkleri açısından önemli bir dönüm noktasını teşkil eden bu süreçte Anadolu Türk ulusal
akımının karşısında iki yol vardı; 1) Kafkaslara doğru ilerlemekte olan Bolşeviklere karşı İtilaf Devletlerinin yardımını
almak 2) Anadolu topraklarını işgal eden İtilaf Devletlerini ülkeden çıkarmak için Bolşeviklere yaklaşmak. Mustafa
Kemal Paşa’nın ikinci yolu seçtiği anlaşılmaktadır. Nitekim Bolşeviklerle temasların sağlanması için Azerbaycan’a çeşitli
görevler üstlenmiş şahıslar gönderilmiştir. Yapılan faaliyetler doğrultusunda Bakü’de kurulan Türk Komünist Fırkası ile
Azerbaycan Komünist Partisinin politikaları sonuç vermiş ve 28 Nisan 1920 tarihinde XI. Kızıl Ordu Bakü’ye gelerek
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’ni lağvetmiştir. Bolşeviklerle irtibatın sağlanmasında adeta bir köprü olan
Azerbaycan ile Türkiye ilişkileri tarihinin bu safhası, kaynaklarda Türk-Sovyet ilişkilerinin bir parçası gibi kaleme
alınmıştır.
Türkiye’yi kurtarma amacıyla yola çıkan Bolşevik Rus orduları Bakü’de Müsavat hükümetine son vererek Azerbaycan
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetini tesis etmişler ve M. E. Resulzade’nin söylediği gibi bir daha ülkeyi terk etmemişlerdir.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yöneticileri ve M. E. Resulzade kendisi ise ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmıştır. M. E.
Resulzade’nin 1922-1931 yıllarında Türkiye’deki hayatı Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkeye başkanlık ettiği döneme
tesadüf etmektedir. İki liderin birbirine yaklaşımı kaynaklara da yansıdığı gibi karşılıklı saygıya dayanmıştır. M. E.
Resulzade, “Atatürk ödülü”nü kazanan Arap alfabesiyle 1923 İstanbul’da basılan “Azerbaycan Cumhuriyeti:
Keyfiyyeti, Teşekkülü ve Şimdiki Vaziyyeti” adlı eserinde Atatürk’ü “Kurtulan Doğu’nun Sembolü” olarak
adlandırmıştır. Dolmabahçe Sarayında Atatürk’ün şahsi Kütüphanesinde yer alan bu eserin Mustafa Kemal Atatürk
tarafından dikkatle incelendiği, kenarlarına yazdığı notlardan anlaşılmaktadır. Atatürk’ün kendi elleriyle derkenar ettiği
“Ben dünyaya senden üç sene erken göz açtım. Ama tüm Türk dünyasında ilk kez Türkün Cumhuriyet ve bağımsızlık
bayrağını sen yükselttin. Bayrak inmesin diye onu senin ellerinden alıp Türkiye üzerinde ben salladım. ‘İnmez’
demişsin, bu bayrak aşağı inmeyecektir.” ifadeleri iki liderin birbirlerine verdiği değerin büyüklüğünü yansıtmaktadır.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yerinde Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulması hadisesinden sonra gerek
Sovyet Azerbaycan’ın, gerekse Türkiye’nin çıkarlarına uygun diplomatik, ekonomik ve kültürel ilişkilerin kurulması için
bir takım koşullar ortaya çıkmıştır. İlişkilerin ilerlemesi için atılan adımlardan biri temsilciliklerin açılması olmuştur.
Ağustos 1920 tarihinde Memduh Şevket Bey, TBMM hükümetinin ilk yurtdışı temsilcisi olarak Azerbaycan temsilciliği
görevine atanmıştır. Görevini başarıyla üstlenen Şevket Bey kısa sürede güven kazanmayı başarmış ve Azerbaycan
SSC hükümetinin Anadolu hareketine maddi yardımların yapılmasını, ayrıca Erzurum çevresindeki petrolün çıkarılması
için gerekli malzemelerin gönderilmesini sağlamıştır. Memduh Şevket Bey, 31 Mart 1924 yılı Türkiye Bakü
Temsilciliğinin kapanışına kadar görevini sürdürmüştür. Bu tarihten sonra Türkiye’yi temsilen bir tek Nahçivan askeri
ataşeliği bulunmaktaydı. 1920 yılında Türkiye’nin Ankara’da Azerbaycan temsilciliğinin açılması ile ilgili başvurusuna
rağmen Azerbaycan Sovyet Hükümeti Türkiye’ye temsilci atamamıştır. Ankara’ya temsilci ataması ancak Haziran 1921
tarihinde gerçekleşebilmiştir. Azerbaycan’ın Türkiye’deki tam yetkili temsilcisi olarak ise eski sağ Himmetçilerden olup
sonra Bolşeviklere katılan İbrahim Ebilov atanmıştır.
Ekim 1921’de Ankara’ya gelen İbrahim Ebilov ve heyeti TBMM üyeleri tarafından karşılanmıştır. Ardından Mustafa
Kemal tarafından kabul edilen Ebilov hükümetince kendisine verilen güven mektubunu takdim etmiştir. Kabul
merasiminde Mustafa Kemal Paşa ile Ebilov arasında gerçekleşen karşılıklı anlamlı ve duygusal konuşmaların aynısı
| 3
Kasım 1921’de Cebeci temsilcilik binasına bayrak çekme töreninde de yaşanmıştır.
Azerbaycan’da Sovyet hükümeti kurulduktan sonra kardeş Türkiye’ye iltica eden muhalif gruplar daha çok Kars,
Trabzon ve Samsun şehirlerinde teşkilatlanarak Sovyet karşıtı faaliyetlerde bulunmaktaydılar. Azerbaycan Sovyet
Hükümeti Moskova’nın da oluru ile bu şehirlerde konsolosluklar açarak muhalif faaliyetleri önlemeyi amaçlamıştır. Bu
amaçlarla Kars Konsolosluğuna atanan İslam Hacıbeyli, Eylül 1921 tarihinde Kars’a gelerek görevine başlamıştır.
Trabzon ve Samsun şehirlerinde ise arzu edilen konsolosluklar oluşturulamamıştır. Ankara temsilciliği ile Kars
konsolosluğu ise Aralık 1922 tarihinde SSCB’nin kurulması hasebiyle kapatılmıştır.
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin önemli bir kısmını Ermenistan faktörü teşkil etmektedir. Karşımıza çıkan bu politik
yapının temelleri konumuzun içeriğini teşkil eden dönemde atılmıştır. Ermeni halkı XIX. yüzyılın II. yarısından itibaren
“Büyük Ermenistan” kurma hayallerini gerçekleştirmek için her yolu denemişlerdir. I. Dünya Savaşı, Anadolu ve
Kafkasya gibi stratejik bölgelerde yaşanan olaylardan faydalanarak Ermeni çete grupları bu coğrafyalarda katliamlar
yapmaktan çekinmemişlerdir. Ermeni olmayan halka yönelik yapılan bu katliamlar, Batılı emperyalist devletler
tarafından desteklenen Taşnak Partisi tarafından gerçekleştiriliyordu. Taşnak yönetimindeki Ermenistan, Türkiye’de
kurulma aşamasındaki yeni rejim ve Sovyet Azerbaycan’ı için büyük tehlike arz etmekteydi. Gerek Azerbaycan Sovyet
Hükümeti, gerekse TBMM Hükümeti açısından Ermeni Sorunu birinci dereceli politik öneme sahipti. Bu sorunun bir an
önce çözülmesi için Azerbaycan Sovyet Hükümetinin gündeme getirdiği Ermenistan’ın Sovyetleştirilmesi önerisi,
Kafkasya’nın Sovyetleştirilmesinde meraklı bulunan TBMM Hükümetinin siyasasına uygun düşmüştür. Dolayısıyla
Ankara Taşnaklara karşı mücadelede Azerbaycan Sovyet Hükümetini desteklemiştir.
Sovyet Rusya ile iyi ilişkiler tesis eden genç Türkiye devletinin Azerbaycan ve diğer Türklerle ilgili karar ve
uygulamaları 1924 yılından sonra Türkiye-Rusya ilişkilerinin gölgesinde kalmıştır. Yönetim çevreleri Türkiye’nin dış
Türklerle ilgili faaliyetlerinin Türkiye’ye zarar vereceğini düşünerek hareket etmişlerdir. Türkiye dış politikasında
Mustafa Kemal Atatürk’ün de tasvip ettiği üzere sınır dışı arayışlara son veren, Anadolu’nun bir Türk Yurdu olarak
savunulmasını önemseyen genç Türk devleti, Sovyet Rusya’yı rahatsız edebilecek davranışlardan uzak durmaya
çalışmıştır. Türkiye-Azerbaycan diplomatik ilişkileri 1924 yılından sonra kesilse de ticari, ekonomik ve kültürel ilişkiler
1930 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihten sonra Sovyetlerde Stalin rejiminin yerleşmesi ile Türklük bilincinin
belleklerden silinmesi politikalarına hız verilmiş ve Türkiye hakkında konuşulması bile yasaklanmıştır.
Telli KORKMAZ- ATATÜRK ANSİKLOPEDİSİ / TURKİSHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER
Bir yanıt yazın