TURPUN BÜYÜĞÜ

KISMET KİME… - erdogan

KISMET KİME…

Türkiye Yüzyılında…

Kayyumların atanması için ya da “itibar suikastı”  yapılması için…

Kişilere yöneltilen örgüt üyeliği, terörün finansmanı, rüşvet ve terör örgütlerine yardım ve yataklık etme…

İhalelere fesat karıştırma gibi suçlamalar kuvvetli (somut) delillere bağlanmadığında, ortaya aniden bir “gizli tanık” çıkınca aklıma geldi bu fıkra paylaşayım, dedim…

***

Hırsız bir evi gözüne kestirir ve etrafı kolaçan eder. Şuradan mı girsem, buradan mı insem yoksa merdiven mi dayasam derken; en iyisi balkondan girmek demiş. Sabırla beklemiş ve gece bastırınca bahçeye girip oradan balkona tırmanmaya başlamış…

Bir adım, bir adım ve bir adım daha, tam çıkmak üzere balkonun korkuluğunu yakalamış ama bir anda balkon korkuluğu kopmaz mı?

Hırsız, saksı gibi pat diye düşmüş ve ayağını kırmış…

***

Sabah olunca, hırsız doğruca Karakuşî Kadı’ya gitmiş ve halini gösterip; “Kadı Efendi, ben soymak için bir eve girecektim, fakat balkon korkuluğu çürükmüş ve koptu. Ben de düşüp ayağımı kırdım!” demiş. Karakuşî Kadı pek bir şey anlamamış;

“Tamam, da, ne istiyorsun, şimdi seni hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?” diye sormuş…

Hırsız da, “hayır kadı efendi, beni bir dinleyin.” demiş.

Bunun üzerine Karakuşî Kadı muzipçe gülümsemiş ve ilginç şeyler olacak galiba diye düşünerek, “anlat bakalım!” demiş.

***

Hırsız başlamış anlatmaya; “Ev sahibinden davacıyım, eğer balkonun korkuluğunu sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım…

Tamam, hırsızlık suç ama cezası balkondan düşüp ayak kırmak değil!..”

***

Karakuşî Kadı iyice keyiflenmiş, tabi tam ona göre bir dava, çağırmış ev sahibini:

“Be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını kırmazdı!..”

Ev sahibi şaşırmış: “Aman efendim, balkonun korkuluğunu marangoz Ahmet usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?” demiş.

Kadı, hemen marangoz Ahmet Ustayı çağırın demiş…

Marangoz gelmiş…

Sorgu suale çekilmiş ve başlamış anlatmaya; “Efendim, ben balkonun korkuluğunu çakarken yoldan yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu.

Başörtüsü o kadar güzel yeşile boyanmıştı ki, herhalde gözüm ona daldı. Çiviyi boşa çakmış olacağım!” demiş…

***

Kadı emretmiş: “Hemen o yeşil başörtülü kadını bulup getirin!” demiş.

***

Kadıncağız gelmiş, tir tir titriyor: “Kadı efendi, benim günahım ne? Ben başörtüsünü, boyasın diye boyacıya verdim, o boyadı!”

Karga tulumba getirmişler boyacıyı, Kadı sorguya çekmiş:

“Sen başörtülerini böyle göz alıcı renge boyuyorsun, marangozun gözü başörtüsüne takılıyor, balkon korkuluğuna çaktığı çiviyi boşa çakıyor.

Balkona tırmanmaya çalışan hırsız korkuluğa tutunuyor, Ama korkuluk kırılınca düşüp ayağını kırıyor!”

***

Boyacı buna ne diyebilir ki, söyleyecek söz bile bulamaz!

Karakuşî Kadı hükmü verir: “Götürün bu boyacıyı asın!”

Biraz sonra cellat gelmiş:

 “Kadı Efendi demiş bu boyacının boyu, sehpaya uzun geldiği için asamıyorum!”

Kadı bir elini sarığına dayamış, bir eli sakalında bulmuş çözümü: “Git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as…”

***

Ben bu yazıyı hazırlarken Konya’dan bir haber geldi…

Kadı “Turpun büyüğü heybede” demiş…

***

Yani!..

***  

İster “kıssadan hisse” deyin ister “fıkra”

Çağdaş hukukun olmadığı yerde bazen ipe sapa gelmez bir kararla KARA aklanır, bazen de bir kararla adalet “KARA’lanır…”

Adalet karalanırsa “isi, kiri, pası” herkese bulaşır…

Hoşçakalın…

Erdoğan ÖZGENÇ

İstanbul 17.01.2025 17.55

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir