Demokratik toplumlar, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ile yöneticilerin meşruiyet zeminine dayandığı yapılardır. Ancak bu yapılar, otoriter ve zorba zihniyetlerin yönetime nüfuz etmesiyle sarsılabilir. Bu tip yönetim anlayışları halkı tehdit eden, muhalefeti susturan ve devlet olanaklarını kişisel çıkarları için kullanan bireylerin eliyle şekillenir. Böyle kimseler ne halk ne de devlet adamı olmayı başarabilir; aksine, toplumun sosyal ve siyasi dengesini bozan unsurlar olarak karşımıza çıkarlar.
Zorbalığın Psikolojik ve Sosyolojik Dinamikleri
Siyasi zorbalık, genellikle narsisistik ve antisosyal kişilik bozukluklarına sahip bireylerde gözlemlenen bir eğilimdir. Psikolog Erich Fromm’un “otoriter karakter” kavramı bu tür bireylerin toplum üzerindeki etkilerini anlamak için önemlidir. Fromm’a göre, otoriter kişilikler güce taparken aynı zamanda güçten korkar ve bu çelişki onları hem tehditkar hem de kırılgan hale getirir.
Antropolog Clifford Geertz’in kültürel sembolizm çalışmaları ise bu zorba tiplerin “geleneği ve dini” manipüle ederek nasıl meşruiyet kazanmaya çalıştığını göstermektedir. Zorbalıkla gelen bu meşruiyet arayışı, toplumun geleneksel bağlarına yapılan bir saldırıdır. Dini ve milli değerlerin yozlaşması, bireylerin toplumsal kimliklerinde derin çatlaklara yol açar.
Kültürel ve Tarihsel Kökenler
Türk-İslam sentezi veya diğer dini-politik formatların zorbalıkla birleşmesi, tarihsel ve kültürel açıdan toplum üzerinde yıkıcı etkilere sahiptir. Sosyolog Pierre Bourdieu’nün “simge şiddeti” kavramı bu noktada önemlidir. Dini ve milli sembollerin araçsallaştırılması, bireylerin bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde bu zorba düzeni kabullenmelerine neden olur. Türkiye özelinde bu tür zorbalık biçimleri, özellikle milli ve dini hassasiyetlerin yoğun olduğu dönemlerde halkın manipüle edilmesine olanak tanır.
Zorbalığın Sosyal ve Siyasal Sonuçları
Zorbalıkla yönetilen toplumlarda:
1. Hukuk Devleti İlkesi Zedelenir: Güç, adaletin yerine geçer ve hukukun üstünlüğü ortadan kalkar.
2. Toplumsal Çözülme Yaşanır: Halk arasında güven kaybı artar, bireyler arasındaki dayanışma azalır.
3. Yalan ve Propaganda Yaygınlaşır: İktidar, varlığını sürdürebilmek için sürekli yalan söylemek ve propaganda yapmak zorunda kalır.
4. Uluslararası İtibar Kaybı: Ülkenin dış dünyadaki imajı zarar görür ve ekonomik, siyasi ilişkiler olumsuz etkilenir.
Çözüm: Örgütlü Toplumsal Muhalefet ve Hukukun Üstünlüğü
Bu tür bireylerin yönetimde olduğu sistemlerden kurtulmak ve toplumsal barışı yeniden inşa etmek ancak örgütlü bir halk muhalefetiyle mümkündür. Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramına göre, toplumun bilinçlenmesi ve direnişi hegemonik yapıyı kırmanın tek yoludur. Ancak bu süreçte hukuk devleti ilkesinden asla taviz verilmemelidir.
Zorbalar yargı karşısına çıkarıldığında genellikle suçlarını itiraf etmek ve bağışlanmak için çaba gösterirler. Ancak hukuk ve adalet duygusu, acıma duygusundan üstün olmalıdır. Hukukun acıması, yalnızca mağdurları daha da mağdur eder ve toplumsal düzeni zedeler.
Sonuç
Zorbalık ve diktatörlük, bireylerin ve toplumun hak ettiği adalet, barış ve refah ortamını yok eden en tehlikeli unsurlardır. Bu tür yönetim biçimlerinin sona erdirilmesi ve toplumun demokratik değerlerle yeniden buluşması, halkın örgütlü mücadelesi ve hukukun üstünlüğüne olan inancıyla mümkündür. Ancak unutulmamalıdır ki hukukun üstünlüğü, zorbaları bağışlamak değil, onları adil bir şekilde yargılayarak toplumun geleceğini güvence altına almak anlamına gelir.
Kaynakça
1. Fromm, E. (1941). Escape from Freedom. New York: Farrar & Rinehart.
2. Geertz, C. (1973). The Interpretation of Cultures. Basic Books.
3. Bourdieu, P. (1991). Language and Symbolic Power. Harvard University Press.
4. Gramsci, A. (1971). Selections from the Prison Notebooks. International Publishers.
5. Foucault, M. (1977). Discipline and Punish. Pantheon Books.
Bir yanıt yazın