Piyonlar Yoktu, Roma’da Ama Batılılar Suriye’nin Geleceğini Konuştular: Riyad’daki Toplantıda Batının Gözetimindeki Ortadoğu Hamallarının Sefilliği ve Bağımlılık Düzeni. Sefa Yürükel

Sefa Yürükel - sefa yurukel

Sefa Yürükel

Ortadoğu’nun geleceği üzerine yapılan tartışmalar, bölge halklarının iradesi dışında şekillenmeye devam ediyor. Son dönemde Riyad’da, Batılı güçlerin gözetiminde gerçekleştirilen bir toplantıda bölgesel aktörler sözde kendi kaderleri hakkında karar almak için bir araya geldiler. Ancak bu toplantı, bağımsız bir irade gösteriminden çok Batılı devletlerin denetiminde düzenlenmiş bir gövde gösterisine dönüştü. Aynı zamanda Roma’da düzenlenen ve yalnızca Batılı ülkelerin katıldığı Suriye’nin geleceği konulu toplantıda ise bölge ülkeleri masada dahi yer alamadı.

Bu gelişmeler, Batılı güçlerin Ortadoğu üzerindeki hegemonyasını pekiştirirken, yerel aktörlerin yalnızca birer piyon olarak sahada tutulduğunu gözler önüne serdi. Edward Said’in Oryantalizm ve Samir Amin’in Bağımlılık Teorisi bu süreci kavramak için önemli birer kuramsal çerçeve sunmaktadır.

Batı’nın Hegemonyası ve Yerel Piyonlar

Edward Said’in Oryantalizm eserinde ifade ettiği gibi, Batı, Doğu’yu yalnızca egzotik ve geride kalmış bir coğrafya olarak tanımlamakla kalmamış, aynı zamanda yönetilmeye muhtaç ve kendi kararlarını alamayacak bir yapı olarak da tasvir etmiştir. Bu zihniyet, yalnızca bir söylem düzeyinde kalmamış, politik ve askeri müdahalelerle somutlaşmıştır. Batılı devletlerin gözetiminde Riyad’da gerçekleştirilen toplantı, bu zihniyetin günümüzde de sürdüğünü göstermektedir.

Riyad’daki toplantının amacı, bölgesel liderlerin Batılı efendilere sadakatlerini göstermesi ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) çerçevesinde planlanan düzeni muhafaza etmeleri olarak yorumlanabilir. Roma’da ise bölgenin geleceği konuşulurken Ortadoğu ülkeleri masadan dışlanmış ve yalnızca Batılı devletler tarafından alınan kararların birer konusu haline gelmiştir. Bu durum, Samir Amin’in Bağımlılık Teorisi ile açıklanabilir. Amin’e göre, çevre ülkeler ekonomik ve politik anlamda merkez ülkelerin belirlediği düzenin taşeronları konumundadır. Ortadoğu da bu düzenin parçası olarak Batılı güçlere hizmet etmekte ve onların stratejik çıkarlarına bağımlı kalmaktadır.

Türkiye ve Ortadoğu’nun Özerklik Arayışı

Türkiye ve diğer Ortadoğu ülkeleri, bu bağımlılık döngüsünden kurtulmak için ortak bir milli dayanışma ve anti-emperyalist bir duruş sergilemek zorundadır. Ancak bölgedeki piyon liderlerin dış müdahalelere karşı koymaktansa, bu düzenin bir parçası olmayı tercih ettikleri gözlemlenmektedir. Bu durum, halkların çıkarları ile yöneticilerin izlediği politikalar arasındaki derin çelişkiyi ortaya koymaktadır.

Türkiye’nin Suriye meselesinde üstlendiği rol, Batılı güçlere bağımlılığın bir yansımasıdır. Ancak bu süreçte yerel milli güçlerin, halk iradesini esas alan bağımsız bir dış politika benimsemeleri gerekmektedir. Aksi takdirde Türkiye ve Ortadoğu halkları, Batılı güçlerin menüsünde yer alan ve kaderi başkaları tarafından belirlenen piyonlar olarak kalmaya devam edecektir.

Milli Dayanışma ve Bölgesel Bağımsızlık: Tarihi Bir Sorumluluk

Ortadoğu ve Türkiye’nin kaderi, dış güçlerin denetiminde yazılan bir senaryoya boyun eğmekten çıkarılmalı ve kendi iradesiyle yeniden inşa edilmelidir. Bu noktada bölge halklarının çıkarlarını gözeten ve Batılı hegemonyayı reddeden bir anlayış geliştirilmelidir. Türkiye ve Ortadoğu’daki milli güçlerin dayanışması, yalnızca bölgesel barış ve istikrar için değil, küresel dengeler açısından da tarihi bir sorumluluktur.

Bu süreç, başkalarının planlarına boyun eğmek yerine bölge halklarının kendi kaderini tayin etmesi ile mümkündür. Eşit ilişkiler temelinde kurulacak yeni bir düzen, hem bölgenin onurunu koruyacak hem de gelecek nesillere şerefli bir tarih bırakacaktır.

Ortadoğu’nun geleceği Batılı efendilerin planlarına göre değil, bölgenin kendi dinamikleri ile belirlenmelidir. Batılı güçlerin gözetimindeki Riyad toplantıları ve Ortadoğu’nun dışlandığı Roma görüşmeleri, bağımsızlık mücadelesinin ne kadar elzem olduğunu bir kez daha göstermektedir. Bölgenin piyonlaştırılması yerine, halkların iradesi ile kendi kaderini tayin etmesi, gerçek bağımsızlığın anahtarıdır.

Batılı Müdahalelere Karşı Alternatif Politikalar ve Ortadoğu’nun Geleceği

Batılı güçlerin gözetiminde gerçekleşen toplantılar, bölgenin kendi kaderini tayin etme iradesini zayıflatırken, yerel piyonlar aracılığıyla bölgesel denetim sağlanmaktadır. Bu durumun aşılabilmesi için Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinin yeni bir siyasi ve ekonomik strateji benimsemeleri kaçınılmazdır. Bu stratejiler, anti-emperyalist dayanışmayı temel almalı ve bölgenin kültürel, politik, ekonomik özerkliğini merkeze koymalıdır.

  1. Bölgesel İşbirliği ve Dayanışmanın Önemi

Batılı güçlerin baskı ve müdahalelerine karşı en etkili çözüm, Ortadoğu ülkelerinin kendi aralarında güçlü bir bölgesel işbirliği tesis etmeleridir. Bu işbirliği, ekonomik kalkınma, enerji kaynaklarının yönetimi, sınır güvenliği ve siyasi reformlar gibi pek çok alanda ortak hareket etmeyi gerektirir. Ancak bu süreç, dış güçlerin dikte ettiği projelere ve planlara boyun eğmek yerine yerel halkların talepleri doğrultusunda şekillenmelidir.

  1. Bağımsız Dış Politika ve Ekonomik Stratejiler

Bölge ülkeleri, Batılı devletlerin dayattığı ekonomik modellerden ve dış borçlanmalara bağımlılıktan kurtulmak için kendi öz kaynaklarına dayalı ekonomik stratejiler geliştirmelidir. Samir Amin’in belirttiği gibi, kapitalist dünya sistemine eklemlenmek yerine bağımsız kalkınma modelleri benimsenmelidir. Türkiye’nin de dahil olduğu Ortadoğu ülkeleri, enerji kaynaklarının adil yönetimi ve üretim odaklı ekonomik programlarla Batı’nın ekonomik tahakkümünden kurtulabilir.

  1. Kültürel Direniş ve Entelektüel Bağımsızlık

Edward Said’in işaret ettiği kültürel hegemonyaya karşı yerel kültürlerin korunması ve entelektüel bağımsızlığın güçlendirilmesi gereklidir. Bu bağlamda, Batılı anlatılarla mücadele eden bir düşünce ortamı yaratılmalı, akademik ve entelektüel üretim dışa bağımlı olmaktan çıkarılmalıdır.

  1. Halk İradesine Dayalı Siyasi Reformlar

Ortadoğu’da halkların iradesini esas alan siyasi reformlar gerçekleştirilmelidir. Dış güçlere hizmet eden ve halkın çıkarlarını göz ardı eden liderler yerine, milli çıkarları savunan ve demokratik değerlere bağlı yönetim yapıları benimsenmelidir.

Tarihi Sorumluluk ve Gelecek Nesillere Bırakılacak Miras

Ortadoğu halklarının ve Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bu mücadele, yalnızca güncel siyasi bir mesele değil, geleceğin şekillenmesi adına verilen tarihi bir sorumluluktur. Bu süreçte, piyon olmaktan çıkarak kendi kaderini tayin eden bir Ortadoğu vizyonu, halkların onurlu geleceği ve bölgesel barış için zorunludur.

Milli dayanışma ve bölgesel bağımsızlık, sadece geçmişin onurunu korumakla kalmayacak, aynı zamanda gelecek nesillere onurlu ve bağımsız bir tarih bırakacaktır. Bu nedenle, bölgenin liderleri ve halkları, kendi çıkarlarına hizmet etmeyen dış müdahaleleri reddederek, kendi kaderlerini belirleyecekleri bir sürecin öncüsü olmalıdır.

Sonuç

Riyad’da Batılı güçlerin gözetiminde gerçekleşen toplantılar ve Roma’daki dışlayıcı görüşmeler, Ortadoğu’nun bağımsızlık mücadelesinin daha da önem kazandığını göstermektedir. Bölge halklarının, başkalarının masasında bir menü ve piyon olmaktan çıkıp kendi kaderlerini belirlemesi, yalnızca bölgesel barış ve istikrar değil, küresel adalet açısından da tarihi bir dönüm noktası olacaktır.

Kaynaklar
1. Said, E. (1978). Orientalism. New York: Pantheon Books.
2. Amin, S. (1976). Unequal Development: An Essay on the Social Formations of Peripheral Capitalism. New York: Monthly Review Press.
3. Chomsky, N. (2007). Hegemony or Survival: America’s Quest for Global Dominance. New York: Metropolitan Books.
4. Halliday, F. (2005). The Middle East in International Relations: Power, Politics and Ideology. Cambridge: Cambridge University Press.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir