ABD eski Başkanı Donald Trump ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilişki, kişisel dostluk iddialarının ötesinde bir güç dengesi ve emperyal stratejiler bağlamında değerlendirilmeyi hak ediyor. Trump’ın Erdoğan’a yönelik tutumu, ABD’nin çıkarları doğrultusunda şekillenen stratejik bir yaklaşımdan çok daha fazlasını içerir: aşağılayıcı dil, üstünlük mesajları ve pragmatik manipülasyon.
Trump’ın “At Pazarlığı” Stratejisi ve Erdoğan’ı Yönlendirme Politikası
Donald Trump’ın üslubu, diplomatik teamüllerden ziyade ticari pazarlık zihniyetine dayanır. Texas’ın “at pazarlığı” tabiriyle özdeşleşen bu yaklaşım, Trump’ın Erdoğan gibi liderlerle ilişkilerinde de kendini göstermiştir. Ancak burada Trump’ın alışılmadık tavrı Erdoğan’a yönelik bir “saygı” göstergesi değil, onu kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçirebilme gücüne duyduğu güvenin bir dışavurumudur.
Trump’ın özellikle Türkiye’nin siyasi kararları üzerinde baskı kurarken izlediği strateji, açık bir şekilde şunları içeriyor:
1. Manipülatif Aşağılama: Trump, zaman zaman Erdoğan’ı “iyi bir dinleyici” olarak överken, aslında kendi talimatlarını yerine getiren bir lider olarak tanımlamaktan çekinmedi. Bu, Erdoğan’ın uluslararası arenada itibarsızlaştırılmasına hizmet eden bir dil olarak okunabilir.
2. Tehdit ve Yaptırımlar: Papaz Brunson olayı, Trump’ın Türkiye’ye uyguladığı yaptırımlar ve tehditlerin en açık örneğiydi. Bu süreçte Trump, Türkiye’nin bağımsız hareket etmesine izin vermeyeceği mesajını sert bir şekilde verdi.
3. Güç Dengesinin Dayatılması: Trump, müttefiklerine bile üstenci ve hakaret içeren ifadelerle yaklaşırken, Erdoğan’a benzer bir tavır takındı. Trump’ın “Benim dediklerimi yaptığın sürece iyisin” mesajı, Türkiye’nin ulusal egemenliğine yönelik açık bir meydan okuma niteliği taşıdı.
Erdoğan’ın ABD’ye Bağımlılığı ve İç Politikadaki Algı Yönetimi
AKP yönetimi, Trump’ın aşağılayıcı ifadelerine rağmen bu ilişkiyi iç politikada başarı hikayesi olarak sundu. Erdoğan’ın ABD ile kurduğu ilişki, AKP seçmenine “bağımsız dış politika” anlatısı çerçevesinde pazarlanırken, gerçekte ABD’nin stratejik çıkarları doğrultusunda şekillenmiş bir uyum sergilendi. Türkiye’nin NATO müttefiki olarak ABD politikalarına eklemlenmesi, Erdoğan’ın “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) eşbaşkanlığı görevi ile daha da perçinlenmişti.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, AKP’nin bu bağımlılık ilişkisini milliyetçi bir retorikle örtmeye çalışmasıdır. Trump’ın aşağılayıcı tavırları göz ardı edilirken, Erdoğan’ın uluslararası arenada “söz sahibi lider” olduğu algısı yaratıldı.
Eleştiri ve Öneriler
Erdoğan’ın ABD ile ilişkilerde izlediği çizgi, Türkiye’nin geleneksel bağımsız dış politika hedefleri ile çelişmektedir. Son 22 yıldırda Türkiyedeki iktidar zaten BOP çerçevesinde ABD’nin stratejik çıkarlarına hizmet eden politikalar izlerken, Türkiye’nin kendi milli çıkarlarını dipsiz kuyuya atmaktadır. Bu durumun uzun vadede iktidar değişse bile Türkiye’nin ulusal egemenliği ve itibarı üzerinde olumsuz etkileri olacaktır.
Eleştiri Noktaları:
1. Egemenlik Zedelenmesi: Türkiye’nin uluslararası politikadaki hareket alanı, ABD’nin dayattığı stratejilerle sınırlanmaktadır.
2. Lider Kültü ve Gerçeklik: İç politikada Erdoğan’ın “dünya lideri” imajı oluşturulmaya çalışılsa da bu imaj, uluslararası arenada gerçeklerle örtüşmemektedir.
3. Psikolojik Bağımlılık: Türkiye’nin karar mekanizmalarının Washington’ın isteklerine göre şekillenmesi, dış politikada öngörülemezlik yaratmaktadır.
Sonuç
Trump-Erdoğan ilişkisi, emperyal güçlerin küçük ve orta ölçekli devletlere yönelik politikalarının bir örneği olarak tarihe geçmiştir. Erdoğan’ın Trump döneminde sergilediği uyum, Türkiye’nin geleneksel bağımsız dış politikadan uzaklaştığının göstergesidir.
Bu bağlamda, Türkiye’nin gelecekte ulusal egemenliğini güçlendirmek için dış politikada daha dengeli, çok taraflı ve bağımsız bir strateji benimsemesi gerekmektedir. Aksi halde, emperyal güçlerin manipülasyonları karşısında Türkiye’nin kendi çıkarlarını koruması mümkün olmayacaktır.
Bir yanıt yazın