Türkiye, tarihi boyunca büyük mücadeleler vermiş, birçok zorlukla karşılaşmış ve her zaman ayakta kalmayı başarmıştır. Ancak günümüzde yaşadığımız siyasi ve ekonomik krizin, sadece tespitlerle çözülemeyecek kadar derinleştiği gerçeği ile yüzleşmek zorundayız. Bugün, halkımızın, ülkemizin, yalnızca konuşmalarla değil, somut adımlarla harekete geçilmesini beklediği bir dönemdeyiz. Artık “Ne yapmalı?” sorusuna cesurca ve çözüm odaklı yanıtlar vermek, ülkenin geleceği için en önemli sorumluluğumuzdur.
Tespitlerden Eyleme:
Türkiye’de son yıllarda yaşanan gelişmeler, sadece tespitler ve eleştirilerle değil, somut eylemlerle cevaplanmalıdır. Herkesin bildiği ve konuştuğu sorunlar sürekli olarak gündemde olsa da, bu sorunları çözmek için eyleme geçilmesi gerektiği konusunda bir eksiklik vardır. Tespitler, yalnızca mevcut durumu gözler önüne serer, ancak çözüm önerileri ve adımlar atılmadığında bu tespitler, halkı yalnızca daha fazla yoracak, moral bozacaktır.
Bugün, sadece tespitlerde bulunanlar, geleceğe dair gerçekçi ve cesur adımlar atmaktan kaçanlar, halkı daha fazla umutsuzluğa itmektedir. Bir toplumun direncini kırmak için en etkili yöntem, halkın umudunu kaybetmesine sebep olacak boş konuşmalar yapmaktır. Ancak halk, bu boşlukları dolduracak somut, güven verici eylem ve çözüm beklemektedir.
Nasıl Yapmalıyız?
Türkiye, artık sadece eleştirilerin enflasyon yaptığı ve sadece sorunlara parmak basılan bir ülke olmayı hak etmiyor. Bu ülke, kendi kaderini tayin edebilecek cesur ve kararlı bir milletle, güçlü bir iradeyle yeniden şekillendirilebilir. Ancak bunun için önce içsel bir değişim ve toparlanma gereklidir. Gerçek bir çözüm için atılacak adımlar şunlar olabilir:
1. Bağımsız Dış Politika ve Milli Çıkarların Önceliği: Türkiye, dışarıdan gelen baskılara boyun eğmeden kendi çıkarlarını gözeten bir dış politika izlemelidir. Milli çıkarları savunmak, iç politika ile dış politikayı uyumlu hale getirmek gerekir.
2. Hukuk ve Adaletin Güçlendirilmesi: Hukukun üstünlüğü ve adaletin sağlanması, her bireyin eşit haklara sahip olacağı bir Türkiye’nin teminatıdır. Bu, ancak bağımsız bir yargı sistemi ve güvenilir devlet kurumları ile mümkündür.
3. Ekonomik Bağımsızlık ve Yatırım: Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltacak ekonomik adımlar atılması, yerli ve milli üretim öncelikli politikaların uygulanması gerekmektedir. Her sektörde iç kaynaklar kullanılmalı, dışa bağımlılık azaltılmalıdır.
4. Toplumsal Birlik ve Huzur: Türkiye’nin geleceği, milletin birleşmiş bir şekilde hareket etmesine bağlıdır. Toplumsal kutuplaşmaların önüne geçilmeli, farklı görüşler arasında diyalog ve uzlaşı kültürü oluşturulmalıdır.
5. Laik Eğitim Reformu ve Gençlerin Yetiştirilmesi: Gençler, Türkiye’nin en büyük gücüdür. Ancak, günümüz gençliği, bilgiye dayalı, özgür düşünceye sahip ve ülke için faydalı bir şekilde yetiştirilmelidir. Eğitimde yapılacak köklü laik reformlar, geleceğin Türkiye’sini şekillendirecektir.
Sokak Gücünün Önemi ve Liderlik:
Türkiye’nin geleceği, sadece tespitlerle değil, milletin aktif katılımıyla şekillenecektir. Sokak, milletin gerçek gücünü ve potansiyelini yansıtan en önemli alanlardan biridir. Bugün, Türkiye’deki toplumsal hareketlerin ve halkın tepkilerinin sokakta kendini gösterdiği, milletin sesinin duyulduğu bu alanda, toplumsal direncin yükselmesi kaçınılmazdır. Ancak sokak gücü, sadece haykıran kalabalıklarla sınırlı kalmamalıdır. Bu güç, etkili bir liderlik ve stratejiyle somut bir siyasi değişime dönüştürülmelidir.
Sokak, kendi içinden liderini ve kadrosunu çıkarmalıdır. Dışarıdan, sırf belli güçler tarafından dayatılan ya da “ısmarlama” liderler, milletin gerçek ihtiyaçlarına hizmet etmeyecek, siyasi manevra yapma yeteneğine sahip olmayacaktır. Türkiye’nin geleceği için seçilecek lider, halkın içinden çıkan, özgür, milli devrimci bir bakış açısına sahip, devletçi, cumhuriyetçi, laik ve halkçı bir anlayışa sahip olmalıdır. Gerçek değişimi ancak bu tür bir liderlik ortaya koyabilir.
İktidarın değişmesi, sadece bir yönetim değişikliği değil, aynı zamanda bir zihniyet değişikliğini gerektirir. Türkiye’deki iktidarın değişmesi için ilk adım, milletin kendi gücünü ve etkisini fark etmesidir. Bu güç, yalnızca sandıkta değil, toplumsal hareketlerde, dayanışmada, hak arayışında da hissedilecektir. İktidar değişimi için tek bir yol yoktur. Toplumun her kesiminden, her görüşten insanlar bir araya gelmeli, ortak paydada buluşmalıdır. Bir devrim, sadece sokaklarda ve meydanlarda değil, fikirlerin ve zihinlerin, halkın birlikteliği ile gerçekleşir. Bu birliktelik, toplumsal yapının yeniden inşa edilmesinde en güçlü temeli oluşturacaktır. Türkiye’nin geleceği, yalnızca var olan veya olacak siyasi aktörlere değil, milletin her bireyine ve onların cesur hareketlerine bağlıdır.
Sonuç:
Türkiye’nin geleceği, özgür devrimci birey ve milletin cesur ve kararlı adımlar atılmasında gizlidir. Bugün, bu ülkede yaşayan her birey, tarihsel sorumluluklarını yerine getirecek ve birlikte çalışarak, bağımsızlık ve özgürlük yolunda ilerleyecek bir eylem planı için bir araya gelmelidir. Atatürk’ün işaret ettiği gibi, “Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibi doğrultusunda, Türkiye’nin yalnızca iç sorunlarına değil, bölgesel ve küresel gelişmelere de aktif bir şekilde müdahil olması gerekmektedir.
Korkmadan, umutla ve cesaretle, her birey ve grup üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek Türkiye’yi yeniden inşa etme yolunda ilerlemelidir. Bu ülke, milletinin kararlılığı ve aklı ile yeniden güçlü, bağımsız ve huzurlu bir devlet olacaktır. Cesur adımlar atarak, Türkiye’yi hak ettiği noktaya taşımak mümkündür. Herkesin yapacağı bir şey vardır; önemli olan o adımları atmaya ve örgütlü olarak yapmaya cesaret etmektir.
Kaynaklar:
• Çelik, A. (2020). Türkiye’nin Stratejik Geleceği: Yeniden Yapılanma ve Milli Politikalar. Uluslararası Politika Dergisi, 14(3), 67-85.
• Yılmaz, E. (2019). Türkiye’nin İçsel Değişimi: Geleceğin İnşası ve Dış Politika. Siyasi Araştırmalar Dergisi, 18(4), 100-120.
• Turan, E. (2018). Atatürk’ün Devlet Anlayışı ve Bugün. Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, 9(1), 12-24.
Bir yanıt yazın