MÜCADELE…

KELİMELERİN ARDINA SAKLANIYORUM…

Hayatımın belki de en kötü günlerini yaşıyorum…

En kötü günler dedim…

Daha beterleri nasıl olur henüz bilmediğimden olabilir…

Kabus günler, belki…

Uzun zamandır eşime dahi anlatamadığım, fark etmemesi için de büyük çaba sarf ettiğim bir şekilde Avcılar İstanbul’u bilenler bilir;

Anlaşmalı özel hastane ile Marmara Caddesi ve evimiz arasında yaşıyorum…

Ara sıra partideyim…

***  

Az evvel geldim eve…

Bugün iki yazı yazıp göndermiştim, biri hastanede…

Değişen hiçbir şey yok…

Hastalığımı en ince detaylarına kadar biliyorum…

Yaşlandım da…

Ve eskisi kadar da soğukkanlı değilim…

Her gittiğimde…

Bana inanılmaz ölçülerde iyi davranmaları ve yardımcı olmalarına rağmen:

Birine…

Doktor mu olur hemşire mi olur “patlamamak” için kendimi zor tutuyorum…

***

Her gidişim adeta endüstriyel bir “işkence” 

Aç gel ve en az 1,5 litre suyu iç…

Tahlil yaptır…

MR çektir…

Sonuçları ve doktorun çağırmasını bekle…

İşkence…

Dediğim gibi her şey belli, daha ne arıyorlarsa o milyonlarca liralık cihazlarda…

Çare değil…

Çare arıyormuş gibi yapıyorlar, sanırım kendilerini rahatlatıyorlar…

Ama!..

Ayıp oluyor, artık ayıp, her şey para değil…

***    

Hastane havası…

Sıkılıyorum tabi, ama cep telefonumdan yazı-makale, şiir yazmaya bayılıyorum…

Aslında;

İtiraf ediyorum o kısacık sürede kelimelerin arkasına saklanıyorum…

Gerçi işe yarıyor mu?

Okuyanları etkiliyor mu, hiç bilmiyorum; kimse menfi bir laf etmiyor…

Yiğidim…

Aslan parçası…

Çıkıyorum hastaneden; yürürken kızartıldıktan sonra yenmezse soğuduğunda “pelteye” dönen, “parmak patates” modundayım…

Pes etmek yok, yola-mücadeleye devam…

***

Bu arada farkında mısınız, Türkiye’de hastaneler, hapishaneler ve “okullar” birbirine çok benziyor…

Teknolojik özürlülük…

Oysa ben birbirinin kopyası TOKİ evlerini görmekten bıkmıştım…

***

Uzun koridorları…

Açılıp kapanan ve kimi hiç açılmayan kapılarıyla…

Demir pencereleri…

Maalesef: Türkiye’de üçü de “insanca” insan gibi yaşam adına hiçbir işe yaramıyor…

Kimse kusura bakmasın…

Bugüne kadar gittiğim tüm hastaneler “para tuzağına” dönmüş…

Eskiden böyle değildi…

Doktorlar hastalığın teşhisini fiili tetkik ve sorgulayarak değil, sayıları neredeyse 10’a varan “tahlillere” göre koyuyorlar artık…

Ameliyat etmeden, hastadan ya da kurumdan “operasyon” parası alanlar var…

***   

Birkaç yıldır o yıllara kadar görmediğim bir şey gördüm hastanelerde; bazı doktorlar alternatif tıp adı altında muayene yapıp,

Bitkilerden, sulardan yapılmış sözüm öne “ilaç” veriyorlar…

Dua öneren doktor var…

İzlerken içimden; tıbbın da eczacılığın da içine etmişler, diye geçiriyorum…

Eller Mersin’e biz tersine…

Bunca masraf bunca okul bunca hastane ve bunca diploma boşuna…

***

Tahlil sonuçlarını beklerken bazı hastalarda ve hasta yakınlarına gördüğüm bir kavram var; “internet doktorluğu”

Hastaneye-doktora gelmeden önce “Google’dan”  kendilerinde gördükleri “arazları” sorarak kendilerine veya hastalarına bir teşhis koymuşlar…

Çoğu yanlış…

O yüzden doktorun açıklamalarını ya dinlemiyorlar ya da inanmıyorlar. Utanmasalar; hastaya veya kendi kendilerine “ilaç” yazacaklar…

***

Yıllarım, anılarım, bedenim aklıma gelmeyecek, onarılmayacak kadar çok hasar almış…

Korkum yok…

Ama arkamdan üzülecek, kahrolacaklar var…

Her maçın bir süresi-saati var tabi; başlama düdüğü-oyun-bitiş düdüğü…

Ve!..

Üzüntü veren, kaybedilen ne varsa bir başka maça çıkana kadardır…

Ama!

Benim yok artık; son maçlara çıkıyor olabilirim belki de her an elektrikler kesilebilir…

O zamana kadar “mücadeleye devam” ortalık “çakallardan” geçilmiyor çünkü…

Hoşçakalın…

Erdoğan ÖZGENÇ

İstanbul 08.01.2025 02.55

KELİMELERİN ARDINA SAKLANIYORUM… - erdogan ozgenc

Yorumlar

  1. Vedat Aslan avatarı
    Vedat Aslan

    Geçmiş olsun Erdoğan Bey, dünyanın dört bir tarafına yayılmış türkler olarak yalnızlıklarımızı yazılarda kalabalıklaştırıyoruz. Mücadele bizi yaşatan da şey. Yazılarınızı kaçırmadan okuyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir