Türkiye’de Türklük ve Devlet Yönetimi. Türkiye’yi Türklermi Yönetiyor? Ne Yapmalı: Kökler ve Çözüm Arayışı
Türkiye’nin mevcut durumu, bir ulusun tarihsel ve kültürel kimliğinin ciddi bir tehdit altında olduğunu düşündüren bir yapıya bürünmüştür. Türk milletinin egemenliği ve devletin asli yapısı konusunda yaşanan sorunlar, sadece bir yönetimsel kriz değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir dönüşümün de işaretidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yer alan temel ilkeler ve Atatürk’ün öngördüğü modernizasyon süreçleri, şu anki hükümet yapısı ve siyasi ortamla büyük bir tezat oluşturmaktadır. Türk milletinin, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin temellerini ihmal ederek, kendi kültürel ve ulusal kimliklerinden uzaklaştıkları bir döneme adım atılmıştır.
- Devletin Türkler Tarafından Yönetilmesi: Tarihsel Temeller
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ülkeyi modernleştirme sürecinde, milletin egemenliğini esas almış ve devletin yönetiminde Türk milletinin iradesini ön plana çıkarmıştır. Ancak, son yıllarda Türkiye’de iktidarın el değiştirmesiyle birlikte, Türk milletinin yönetim üzerindeki etkisi giderek zayıflamıştır. Türk olmayan unsurların, özellikle emperyalist güçlerin ve uluslararası sermayenin etkisiyle, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yapısının şekillendirilmesi, Türk milletinin egemenlik haklarını yok sayar hale gelmiştir. Bu durum, Türkiye’nin kurucu değerlerinden ve Türk kimliğinden sapmanın bir sonucudur.
Bugün, Türk milletinin devletin yönetimine etkisinin büyük ölçüde kaybolmuş olması, milli egemenliğin zarar gördüğünü ve Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin yeniden gündeme gelmesi gerektiğini işaret etmektedir. Türk milleti, devletin tüm kadrolarını oluşturacak asli unsur olarak varlık göstermelidir. Devletin idaresini Türk olmayan unsurlara teslim etmek, yalnızca Türk milletinin kültürel, toplumsal ve ekonomik yapısına zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda devletin temel güvenliğini de riske atar.
Kaynakça
• Atatürk, Mustafa Kemal. Nutuk. 1927.
• Türk, Ahmet. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş İlkeleri ve Egemenlik Anlayışı. İstanbul: Bilge Yayınları, 2005.
- Toplumsal ve Kültürel Kimlik Krizi
Bugün Türkiye’deki siyasi yapılanmaların önemli bir kısmı, Türk kimliğinden uzaklaşmakta ve yabancı ideolojilerin etkisinde kalmaktadır. Bu durum, toplumda kimlik krizi yaratmakta, toplumsal ayrışmaya yol açmaktadır. Türklerin bir arada yaşayabilmesi için, kültürel ve ulusal kimliklerin korunması gerekmektedir. Türk dilinin, geleneklerinin, değerlerinin ve tarihinin savunulması, devletin varlığının teminatı olacaktır. Ancak, Türk kimliği üzerinde yapılan saldırılar, sadece toplumsal değil, aynı zamanda devletin varlık sebeplerini tehdit eden bir unsura dönüşmektedir.
Türklük, sadece bir kimlik meselesi değil, aynı zamanda bir ulus olma bilincidir. Bu bilincin kaybolması, Türk milletinin siyasi arenada ve uluslararası ilişkilerde etkinliğini kaybetmesine neden olacaktır. Dolayısıyla, Türk milletinin kimliğini ve egemenliğini savunması, sadece iç politikada değil, dış politikada da ulusal çıkarların korunması adına elzemdir.
Kaynakça
• Kırkıl, Mehmet. Türk Milliyetçiliği ve Kültürel Kimlik. İstanbul: Türk Yayınevi, 2017.
- Türk Milletinin Devlet Yönetimine Müdahalesi: Ne Yapılmalı?
Türk milletinin devlet yönetimine müdahale etmesi, hem anayasal hem de tarihsel bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, bu müdahale sadece tepki ve savunma üzerine değil, aktif ve stratejik bir yeniden yapılanma süreci ile mümkün olacaktır. Bu süreç, sadece siyasi partilerin değiştirilmesiyle değil, toplumsal bir bilincin inşa edilmesiyle de desteklenmelidir. Türk milletinin öncelikle kendi içindeki birlik ve dayanışmayı güçlendirmesi, halkın bilincini yükseltmesi ve haklarını savunma konusunda kararlı adımlar atması gerekmektedir.
Türk milletinin devlete müdahalesi için öncelikle şu adımlar atılabilir:
• Örgütlenme ve Birlik Sağlama: Türk milletinin güçlü bir şekilde örgütlenmesi, iktidara karşı güçlü bir toplumsal hareket yaratılması için kritik bir adımdır. Bu örgütlenme, yerel düzeyden başlayarak, tüm ülkede bir bilinç hareketine dönüşmelidir. Türk milliyetçiliğinin, devletin egemenliğini elinde tutan bir güç olarak tekrar hayata geçmesi gerekmektedir.
• Hukuki ve Anayasal Hakların Kullanılması: Türk vatandaşları, anayasal haklarını sonuna kadar kullanmalı, bu hakların ihlali durumunda meşru tepkilerde bulunmalıdır. Oy verme hakkı, ifade özgürlüğü ve diğer anayasal haklar, Türk milletinin devletin yönetiminde etkili olabilmesi için önemlidir.
• İç Güvenlik ve Silahlı Kuvvetlerle İşbirliği: Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinde, silahlı kuvvetler ve iç güvenlik birimleri, Türk milletinin egemenliğini savunmada önemli bir rol oynamaktadır. Bu kurumlarla işbirliği yapmak ve devletin koruyucusu olan güçlerle bir araya gelmek, iktidarı geri alma yolundaki önemli adımlardan biridir.
• Eylem Planı ve Stratejik Duruş: Türk milletinin devletin yönetimine sahip çıkabilmesi için stratejik bir plan hazırlaması gerekmektedir. Bu plan, halkı bilgilendirme, toplumsal destek oluşturma ve ulusal direnişi güçlendirme üzerine odaklanmalıdır. Türk halkı, bu eylemleri koordine ederek, devletin yönetiminde Türklerin hak ettiği yerleri almalıdır.
Kaynakça
• Yılmaz, Ferhat. Türk Milliyetçiliği ve Sosyal Hareketler. Ankara: Hedef Yayınları, 2014.
• Demirtaş, Selim. Türk Milletinin Hukuki Hakları ve Devlet Yönetimine Müdahalesi. İstanbul: Bozkurt Yayınları, 2020.
- İhtilal: Son Çare ve Hukuki Meşruiyet
Eğer Türkiye’deki mevcut hükümet, Türk milletinin haklarını ihlal etmeye ve devletin yönetiminde Türklerin söz sahibi olmasına engel olmaya devam ederse, ihtilal, son çare olarak gündeme gelebilir. İhtilal, her ne kadar radikal bir çözüm gibi görünse de, tarihsel olarak pek çok milletin özgürlük mücadelesinde başvurdukları bir yol olmuştur. Türk milletinin geleceğini savunmak adına bu adımı atmak, gerekirse silahlı direnişle birlikte yapılmalıdır. Ancak, bu tür radikal adımlar, her şeyden önce halkın büyük bir kesiminin desteğini almalıdır.
İhtilal, yalnızca devletin yönetiminin değiştirilmesi anlamına gelmez. Aynı zamanda Türk milletinin egemenliğini yeniden kazanması, Türk kimliğinin ve ulusal çıkarların korunması adına bir mücadele verir. İhtilalin ardından, Türk milletinin demokratik ve adil bir sistem kurması, tekrar devletin başına gelmesi için gereklidir.
Kaynakça
• Arslan, Mahir. İhtilaller ve Türk Devleti Üzerindeki Etkileri. İstanbul: Özgür Yayınları, 2019.
• Çetin, Burhan. Toplumsal Direniş ve İhtilal: Türk Tarihinde Özgürlük Mücadeleleri. Ankara: Kitap Yayınevi, 2016.
Sonuç: Türklerin Dirilişi ve Geleceği
Türk milletinin devletin yönetimine sahip çıkması, sadece bir siyasi değişim değil, kültürel ve ulusal bir yeniden doğuş sürecidir. Türkler, tarih boyunca büyük imparatorluklar kurmuş ve kendilerini güçlü bir millet olarak dünyaya tanıtmışlardır. Bugün, Türk milletinin yeniden kendi egemenliğini kazanması, yalnızca iç politika açısından değil, dünya çapında da stratejik bir önem taşımaktadır.
Türkler, tarihsel olarak güçlü bir millet olarak varlık göstermişlerdir ve bu güçlerini yeniden ortaya koymak zorund adırlar. Türk milletinin kendi yönetimini elinde bulundurması, hem ülkenin geleceği hem de ulusal güvenlik açısından kritik bir adımdır. Bu amacın gerçekleştirilmesi için, Türk milletinin tüm bireylerinin özgürlük ve egemenlik bilinciyle hareket etmesi, birlikte ve koordineli bir şekilde çalışması gerekmektedir. Atatürk’ün işaret ettiği “muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma” hedefi, Türk milletinin kendi iradesini ve kültürel mirasını savunarak mümkündür.
Bugün Türk milletinin karşı karşıya olduğu en büyük tehlike, devletin kontrolünün dış güçlere ve Türk olmayan unsurlara devredilmesidir. Bu tehlike karşısında, Türk milletinin her bireyi sorumluluk almalı ve devletin yönetiminde söz sahibi olma hakkını savunmalıdır. Devletin başındaki unsurların, Türk milletinin tarihsel ve kültürel değerlerine saygı göstermemesi, bu milletin varlık sebeplerine karşı bir tehdittir. Dolayısıyla, Türk milletinin bir araya gelerek, yalnızca siyasi değil, kültürel bir yeniden dirilişi de sağlaması gerekmektedir.
Türk milletinin bu dirilişi gerçekleştirmesi için öncelikle kendi içindeki dayanışmayı ve birlikteliği güçlendirmesi gerekmektedir. Bunun için güçlü bir sosyal hareketin oluşturulması, milletin bilinçlendirilmesi ve haklarının savunulması önemli bir yer tutar. Yalnızca devlete karşı değil, tüm dış tehditlere karşı Türk milletinin ulusal birliği içinde hareket etmesi, uzun vadeli bir çözümün temelini oluşturacaktır.
Türk milletinin hak ettiği yönetimi yeniden kurabilmesi için, devletin temellerine dair sağlam bir analiz yapılması ve stratejik bir plan oluşturulması gerekmektedir. Bu planın hayata geçebilmesi için, siyasi arenada Türk milliyetçiliği ve halk hareketleri arasında işbirliği sağlanmalıdır. Toplumun her katmanının bu harekete dahil edilmesi, büyük bir dönüşümün önünü açacaktır. Örgütlenme ve koordinasyon, bu sürecin başarısı için hayati öneme sahiptir.
Son olarak, Türk milletinin egemenliğini elinde tutması, sadece bu milleti değil, aynı zamanda tüm Türk dünyasının da güçlenmesini sağlayacaktır. Bu bilinçle hareket eden Türk milleti, iç ve dış tehditlere karşı daha dirençli ve bağımsız bir yapı oluşturabilir. Türk milletinin kendi yönetimini kurması, dünya çapında bir güç dengesi oluşturmanın da önünü açacaktır. Türkiye’nin geleceği, Türk milletinin öz gücüyle şekillenecek ve dünya üzerinde söz sahibi olma potansiyelini yeniden kazanacaktır.
Kaynakça
• Karataş, İsmail. Türk Devleti ve Milliyetçilik. Ankara: Bozkurt Yayınları, 2013.
• Kadir, Emre. Türk Milliyetçiliği ve Geleceği. İstanbul: Vatan Kitapları, 2018.
• Büyükerşen, Yılmaz. Türk Kimliği ve Bağımsızlık Mücadelesi. İstanbul: Büyük Türk Yayınevi, 2021.
Sonuç olarak, Türk milletinin kendi devletini yönetmesi, sadece siyasi bir gereklilik değil, aynı zamanda kültürel bir zorunluluktur. Bu amacın gerçekleştirilmesi için Türk milletinin geçmişten aldığı güçle, birleşerek ve birlikte hareket ederek, kendi kaderini tayin etme hakkını savunması gerekmektedir. Türk milletinin, Atatürk’ün işaret ettiği hedeflere ulaşabilmesi için yeniden bir araya gelerek, örgütlenmeli ve ulusal çıkarlar doğrultusunda harekete geçmelidir. Bu hareketin başarısı, yalnızca Türkiye’nin değil, tüm Türk dünyasının geleceğini şekillendirecek ve milletin egemenliğini yeniden kazanmasına olanak tanıyacaktır.