Türkiye’nin siyasal yapısı son birkaç on yılda köklü değişikliklere uğramıştır. Bu değişim, yalnızca iç politikadaki gelişmelerle değil, aynı zamanda Türkiye’nin dış politikasında da ciddi bir yeniden şekillenişle ilgilidir. Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesiyle birlikte hız kazanan bu dönüşüm, hem Türk devleti hem de Türk milleti açısından büyük bir dönemeç noktasına gelmiştir. Özellikle Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde Türkiye’nin rolü, bu dönüşümün başlıca itici güçlerinden biridir. BOP’un hedefleri doğrultusunda Türkiye, yalnızca coğrafi sınırlarında değil, ulusal kimlik, kültürel yapı ve toplumsal bütünlük açısından da büyük bir dönüşüm yaşamaktadır. Bu dönüşümün en belirgin etkisi ise, Türk milletinin ve devletinin erozyona uğramasıdır.
Bölüm 1: BOP ve Türkiye’nin Stratejik Dönüşümü
BOP, Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu’daki egemenliğini pekiştirmek ve bölgedeki siyasi yapıları yeniden şekillendirmek amacıyla geliştirilmiş bir projedir. Bu projenin temel hedeflerinden biri, Orta Doğu’da etnik ve dini temele dayalı yeni devlet yapılarının inşa edilmesidir. BOP’un kapsamı, Orta Doğu’nun yeniden şekillendirilmesinin ötesinde, Türkiye’nin iç yapısına ve devletin egemenliğine yönelik ciddi tehditler oluşturmaktadır. BOP çerçevesinde, Türk devleti ve milleti, hem içteki hem de dıştaki güçlerin etkisiyle sürekli bir dönüşüm sürecine girmiştir.
Erdoğan ve Bahçeli’nin politikaları, bu dönüşüm sürecinin önemli yapı taşlarını oluşturur. Türkiye de ki iktidar, özellikle PKK’nın faaliyet gösterdiği ve Kürt kökenli insanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yaşanan gelişmelerle, BOP’un hedefleri doğrultusunda bir yanda “Kürt devletinin kurulması” ve diğer yanda “Türkiye’nin ulusal egemenliğini koruma dengesi” arasında güya denge kurmaya çalışmaktadır. Ancak, bu denge kurma çabası, her geçen gün daha fazla yerinden oynayan bir siyasal yapıyı işaret etmektedir. BOP’un bir parçası olarak, Türkiye’nin Erdoğan ve Bahçeli yoluyla bu sürece alet olması, Türk milletinin ve devletinin ulusal bütünlüğüne yönelik büyük bir tehlike yaratmaktadır. Türk devleti, Erdoğan ve Bahçeli’nin yönlendirdiği politikalarla, Türk kimliğini zayıflatarak etnik temele dayalı bir parçalanmanın önünü açan bir yol haritası izlemektedir.
Bölüm 2: Erdoğan ve Bahçeli’nin PKK Terör Örgütüne Yaklaşımı: Türkiye’nin Ulusal Bütünlüğüne Tehdit ve BOP’un Taşıyıcı Anne Rolü
Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, Türkiye’deki PKK terör örgütüne karşı izledikleri politikalarla, aslında örgütün bağımsızlıkçı taleplerini hedef almak ve yok etmek yerine, adeta bu taleplerin önünü açacak şekilde hareket etmektedirler. Her ne kadar söylemlerinde zaman zaman terörle mücadele ve milli birliği vurgulayan açıklamalar yapsalar da, uygulamaya konan politikalar, Türkiye’nin PKK’nın yarattığı terör tehdidi karşısında ulusal egemenlik anlayışını zayıflatmakta, Türk milletinin birliğini tehdit etmektedir.
Erdoğan ve Bahçeli’nin yaklaşımı, bir yandan PKK’nın bağımsızlıkçı taleplerini yok saymak ve tok etmek yerine, onları teşvik eden ve büyüten bir yapıya dönüşmektedir. Bu, özellikle Suriye ve Irak’taki Kürt kökenli insanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerdeki gelişmeler ve BOP çerçevesindeki stratejiler doğrultusunda açık bir şekilde görülmektedir. Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin politikaları, aslında Türkiye’yi, Kürtistan’ın kurulması için adeta bir taşıyıcı anne rolüne sokmaktadır. BOP’un bir parçası olarak, Türkiye’nin bu sürece alet olması, Türk milletinin ve devletinin ulusal bütünlüğüne yönelik büyük bir tehlike yaratmaktadır. Türk devleti, Erdoğan ve Bahçeli’nin yönlendirdiği politikalarla, Türk kimliğini zayıflatarak etnik temele dayalı bir parçalanmanın önünü açan bir yol haritası izlemektedir.
Bu sürecin, Türk milletini ve devletini erozyona uğratma anlamına geldiği açıktır. Türk halkı, devletin ve milletin bütünlüğünü tehdit eden bir politikanın, ulusal birliği pekiştirmek yerine parçalanmasına neden olmaktadır. Erdoğan ve Bahçeli, ulusal bir politika üretmektense, adeta BOP’un taşeronları gibi hareket ederek, bölgesel bir ayrışmayı ve etnik temele dayalı devlet yapılanmalarını teşvik etmektedirler. Bu da, hem Türk milletinin hem de Türk devletinin varlıklarını tehlikeye sokan bir stratejinin parçasıdır.
Erdoğan ve Bahçeli’nin izlediği politika, bir yıkım mimarlarının tavırlarını andırmaktadır. Bu politika, sadece PKK’nın yarattığı terör tehdidini değil, tüm Türkiye’nin ulusal kimliğini ve egemenliğini hedef alan bir yapıya dönüşmüş, devletin çözülmesine ve milletin dağılmasına neden olmaktadır. BOP’un gerekleri doğrultusunda atılan adımlar, Türkiye’nin ulusal çıkarları ve güvenliğiyle örtüşmeyen, yalnızca dış güçlerin çıkarlarına hizmet eden bir yönelim olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da, Türk milletinin ulusal birliğini tehdit eden, bölgesel ve küresel güçler tarafından yönlendirilen bir stratejinin hayata geçirilmesine olanak tanımaktadır.
Bölüm 3: PKK ve BOP’un Türkiye’deki Ulusal Kimliğe Etkisi
ABD-İsrail in patronu olduğu BOP’ta PKK, Türkiye’nin siyasi yapısının dönüşümünde Erdoğan-Bahçelinin yıkım politikası ile merkezi bir rol oynamaktadır. 1980’lerin sonlarından itibaren, özellikle PKK’nın silahlı eylemleri ve ardından gelen çözüm süreci gibi adımlar, Türkiye’deki devlet ve millet algısını dönüştürmüştür. Erdoğan’ın çözüm süreci adı altında PKK ile doğrudan müzakerelere girmesi ve Bahçeli’nin bu sürece verdiği destek, milliyetçi kesim tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştır. Ancak, bu adımların bir kısmı, sadece iç siyaseti değil, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini ve özellikle de BOP çerçevesinde oynadığı rolü de etkilemiştir.
BOP, bölgedeki PKK terör örgütünün daha fazla desteklenmesini ve bu örgütün bağımsızlıkçı taleplerinin desteklenmesini teşvik etmiştir. Özellikle Suriye ve Irak’taki Kürt kökenli insanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde, PKK’nın özerklik talepleri ve bağımsızlıkçı hareketler, BOP’un hedefleri doğrultusunda şekillenen yeni güç merkezleridir. Türkiye’de ki iktidar ise, bu gelişmelere karşı güya kendini savunmaya çalışırken, PKK’nın ulusal sınırlar ötesindeki faaliyetlerine karşı dik durmadığı için daha fazla dış müdahale ile karşı karşıya kalmıştır. Erdoğan ve Bahçeli’nin bu süreçteki politikaları, Türkiye’nin iç dinamiklerinden çok, ABD ve İsrail gibi küresel güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillenen bir dış politikaya dayalıdır.
Ancak, Türkiye’nin eskiden beri PKK terör örgütüyle ilgili en belirgin stratejisi, bu terör örgütünü kontrol etmek değil, bertaraf etmektir. Bu yaklaşım, devletin iç bütünlüğünü tehdit eden silahlı terörizmi ve bölücülüğü ortadan kaldırmaya yönelik bir strateji olarak görülse de, son 22 yıldır uygulamada görülen stratejiler PKK’nın taleplerini yok saymak ve aynı zamanda büyütmek gibi çelişkili bir politika ortaya çıkmaktadır. Bu durum, hem Türk milletinin hem de Türk devletinin varlıklarını tehdit eden bir stratejinin parçası olmuştur.
Bölüm 4: Toplumsal Erozyon ve Devletin Geleceği
Türk milletinin ve devletininkarşı karşıya kaldığı bu erozyon süreci, yalnızca siyasi değil, sosyolojik ve psikolojik boyutlarda da derin etkiler yaratmaktadır. Türk devleti, geleneksel olarak PKK’nın yarattığı terör tehdidini bertaraf etmeyi amaçlarken, aynı mevcut iktidarın BOP’çu politikalarından dolayı zamanda ulusal kimliği ve egemenliği korumayı sağlamakta zorlanmaktadır. Bu süreç, devletin ulusal birliğini tehdit eden, toplumsal huzursuzlukları derinleştiren ve etnik kimlikler üzerinden yapılan ayrımcılıklara zemin hazırlayan bir sürece dönüşmüştür.
Türkiye’deki toplumsal yapı, özellikle Kürt kökenli insanların yaşadığı bölgelerdeki ayrışmalarla daha da belirginleşmiştir. Bu durum, Türk milletinin kimlik ve aidiyet duygusunu zayıflatmakta ve bireyler arasında sosyal yabancılaşmayı artırmaktadır. Toplumsal erozyonun daha geniş bir boyuta taşınması, Türkiye’nin devlet yapısının da zayıflamasına yol açmaktadır. İçteki bu bölünmeler, dışarıdan gelen baskılarla birleşerek, Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü tehdit eden bir atmosfer yaratmaktadır.
Devletin, bu toplumsal çözülmeyi tersine çevirebilmesi ve ulusal birliği sağlaması, yalnızca siyasi değil, kültürel bir yeniden yapılanmayı da gerektiriyor. Erdoğan ve Bahçeli’nin izlediği yanlış ve görevli yıkım politikalarının toplumsal düzeyde karşılık bulmaması ve şüphe ile karşılanması ve tepki görmeside , halkın devlete olan güveninin sarsılmasına yol açmaktadır. Bu durum, Türk halkının devlete olan bağlılığını ve ulusal egemenlik anlayışını zayıflatmakta, sosyal bunalımları körüklemektedir.
Bölüm 5: Çözüm Önerileri ve Türkiye’nin Geleceği
Türkiye’nin geleceği, içsel huzursuzlukların ve dışsal tehditlerin oluşturduğu bu erozyon sürecinin nasıl yönetileceğine bağlıdır. Türk devleti, ulusal egemenliğini koruma ilkesi ile birlikte, etnik temele dayalı ayrışmalara karşı acil ve stratejik bir politika benimsemek zorundadır. Erdoğan ve Bahçeli’nin politikaları, Türkiye’nin ulusal birliğini korumaktan çok, etnik kimlik temelli ayrışmayı artıran bir yapıya bürünmüştür. Bu politika, Türk milletinin ve devletinin kimliğini tehdit eden, bölgesel ve küresel güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillenen bir stratejidir.
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bu dönüşüm, ancak ulusal bir kimlik ve egemenlik anlayışının yeniden inşa edilmesiyle sağlanabilir. Bu, sadece siyasi ve askeri bir mücadeleyle değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve psikolojik bir yeniden yapılanma süreciyle mümkün olacaktır. Türk devleti, hem ulusal birliği pekiştirecek politikalar üretmeli, hem de dışarıdan gelen etnik ayrılıkçı ve terörist taleplere karşı daha dirençli bir tutum sergilemelidir.
Ayrıca, Türkiye’nin içindeki toplumsal huzursuzlukları gidermek için, halkın farklı kültürel kimliklere sahip kesimlerinin birbirine daha yakınlaşması gerekmektedir. Bunun için, devletin, milli kimlikte sıkı durması ve halk arasında sağduyu ile anlayış geliştirici programlar yürütmesi önemlidir. Türk milletinin ulusal egemenliği ve birliği ancak bu şekilde sağlanabilir.
Sonuç
Türkiye’nin içindeki ve dışındaki dinamikler, Türk milletinin ulusal kimliği ve devletinin egemenliği üzerinde ciddi tehditler oluşturmaktadır. Erdoğan ve Bahçeli’nin izlediği BOP çu politikalar, hem iç hem de dış etkenler tarafından şekillendirilen bir dönüşüm sürecinin en belirgin örneğidir. Bu süreç, Türk devleti ve milletinin ulusal bütünlüğünü tehdit etmekte, etnik temele dayalı ayrışmaları teşvik etmektedir. Türkiye’nin bu süreçte karşılaştığı erozyon, sadece bir siyasal çözümle değil, toplumsal, kültürel ve psikolojik bir yeniden yapılanma süreciyle giderilebilir. Ulusal egemenlik ve birliğin korunması, Türk milletinin ortak değerleri etrafında birleşmesiyle mümkün olacaktır.
Kaynakça
1. Barkey, Henri J. (2008). The Turkish-Kurdish Conflict: The Politics of Identity and State Formation. International Journal of Middle East Studies, 40(4), 536-558.
• Barkey, Henri J., Kürt hareketinin Türkiye’deki etkileri üzerine derinlemesine bir analiz sunmuş ve bu hareketin devlet yapısı üzerindeki etkilerini tartışmıştır.
2. Heper, Metin (2013). State and Society in Turkey. London: Routledge.
• Heper, Türkiye’deki devlet-toplum ilişkilerini incelemiş ve devletin, özellikle etnik kimlikler ile nasıl şekillendiğini açıklamıştır.
3. Kirişci, Kemal (2017). Turkey and the Kurdish Question: The Search for Identity and Unity. London: Palgrave Macmillan.
• Kirişci, Türk devletinin Kürt sorununu nasıl yönettiğini ve bu sorunun BOP çerçevesindeki etkilerini irdelemiştir.
4. Mango, Andrew (2017). Atatürk: The Biography of the Founder of Modern Turkey. New York: The Overlook Press.
• Mango, Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının Türkiye’nin siyasal yapısındaki etkilerini ele alarak, Türkiye’deki devletin şekillenmesinde ulusal kimliğin rolünü anlatmıştır.
5. Özdalga, Elisabeth (2007). The Turkish Political System: A Study of the Emergence of Secularism and Democracy in Turkey. New York: Palgrave Macmillan.
• Özdalga, Türkiye’deki siyasal sistemin nasıl geliştiğini ve sekülerliğin Türk toplumundaki etkilerini incelemiştir.
6. Zürcher, Erik J. (2004). Turkey: A Modern History. London: I.B. Tauris.
• Zürcher, Türkiye’nin modern tarihini anlatırken, Kürt hareketinin Türkiye’deki gelişimini ve bu hareketin BOP’un etkisiyle nasıl şekillendiğini ele almıştır.