Atatürk milletimizin yalnız kurtarıcısı değil, aynı zamana yol göstericisi olmuştur. Önüne yalnız Ortak Bir Düşünme ve Çalışma Sistemi koymamış, aynı zamanda birçok özdeyiş bırakmış, aydınımıza, halkımıza, gençlerimize, subaylarımıza, memurlarımıza, yöneticilerimize çok değerli öğütlerde bulunmuştur.
Bu yazımda devlet yöneticilerimizle ilgili dört öğüdüne yer vereceğim: Milleti iyi tanımak, Devlet işinde kişisel görüşlere yer vermemek, Engeller karşısında geri adım atmamak… Millete hizmet bitmez.
Kendisi anlatıyor:
Milletini İyi Tanımak
Türk milletine hizmet etmek, bugününde ve geleceğinde söz sahibi olmak isteyen kişi; önce Millet’ini iyi tanımalı, onun isteklerini, emellerini, ihtiyaçlarını iyi öğrenmelidir. Kendi gücünü iyi takdir etmeli, kendini iyi yetiştirmeli, gerekli yetenekleri kazanmış olmalıdır. Kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmelidir.
İnsanlar ancak emelleri, fikirleri öğrenilerek, belirlenerek sevk ve idare edilebilir. Tarihten örnek vereyim: Musa Mısırlıların kamçıları altında inleyen Yahudilerin, bu baskı ve tutsaklıktan kurtulmaktan ibaret olan eğilimlerini ortaya çıkardı. İsa, zamanının sonsuz sefaletlerini gördü ve genel ıstıraplar devrinde ortaya çıkmaya başlayan şefkatlilik gereğini din halinde tercüme edip anlatmanın yolunu bildi. Napolyon Avrupa içinde dolaştırdığı kavmin özelliklerinden olan askerlik şan ve ülküsünü teşhis edip cisimleştirdi.
İnsanları istediği gibi kullanan kuvvet, fikirler ve bu fikirleri bulup yayan kimselerdir. Fikrin özelliği de hiçbir itirazın bozamayacağı bir mutlak şekille kendi kendini kabul ettirmesidir. Bu ise fikrin, yavaş yavaş duygu haline geçerek inanca dönüşmesiyle mümkündür. Böyle olduktan sonradır ki, onu sarsmaya başka hiçbir mantığın, muhakemenin gücü yetmez.
Öyleyse, şu soruları sormalı kendine: Bizim yöneteceğimiz insanların emelleri, fikirleri, ruhlarında saklı özellikler nelerdir? Biz yöneteceğimiz insanların hangi emellerini şahıslarımızda ortaya çıkarıp cisimleştirerek onların kalplerini, onların güvenlerini kazanacağız ve onlara manevi kuvvetler ilham etmenin araçlarını belirleyeceğiz? Ve insanlarda ancak hayali gayenin, fikrin ortaya çıkaracağı görünmeyen özelliklere görünen vasıtalarla mı hitap edeceğiz?
Kişisel Görüşlere Yer Vermemek
Bir devlet kişisel görüşlerle yönetilemez; hizmette hatıra, dostluğa bakılmaz, millet macera aracı yapılamaz. Ülkemiz bu yüzden buhranlar ve felaketler gördü. Kâh Avrupa’yı taklit etmek, kâh devlet işlerinin idaresini kişisel görüşlere göre düzenlemeye çalışmak, kâh Anayasa’yı bile kişisel ihtiraslara oyuncak etmek gibi pek acı sonuçları olan basiretsizliklere uğradı.
Oysa, devlet işleri çocuk oyuncağı değildir. Bir devlet adamı; kendi insanî duygularının tutsağı olarak devlet sorunlarını halledemez, o yetkiye sahip de değildir. Çünkü ülke kimsenin malı, mülkü değildir. Ülke ve millet işlerinde, hakikî işlerde duygu olmaz; hatıra, dostluğa bakılmaz.
Biz Türklerin büyük bir kusuru vardır. Ülke ve milletin yönetimini elimize aldığımız zaman, yetki ve sorumluluğumuza verilen yüksek devlet işlerini yabancılarla, kendi şahsî işlerimizde gösterdiğimiz cömertlikle halletmeyi kural kabul ediyoruz. Oysa aldanıyoruz, bir çocuk gibi aldanıyoruz. Büyük zararlar gördü ulusal varlığımız bu yanılgıdan, görüyor da…
Konya’da General Townsend’la görüşüyordum, tarih 1922 Haziran ortaları… Muhatabım bir ara bana şöyle dedi: “Siz Napolyon’a benziyorsunuz.” Ben bu benzetmeyi beğenmedim, şu yanıtı verdim: “Napolyon peşine türlü milliyetten bir sürü insanı toplayarak macera aramaya çıktı. Bunun içindir ki yarı yolda kaldı. Ben bir anadan bir babadan gelen kardeşlerimle kendi vatanını kurtarmak dâvâsı yolundayım. Ve başaracağım.”
Kamu yararı söz konusu olunca, kişisel görüş ikinci plana geçer. Kusur da olur, önemli olan az kusurlu olmaya çalışmaktır. Ben şahsen, Türkiye’nin çıkarlarına uyan her türlü çalışmanın sonucunu saygıyla karşıladım. Fikir alışverişiyle, görüşlerimden, genel gayelere faydalı olabilecek özveriyi yapmakta tereddüt etmedim. İnsanlarda kusur olabilir. Kusurları söylemek iyi ve yararlı bir şeydir. Geçmişte çok ve acı hatalar yapılmış, kusurlu işler olmuştur. Bu yüzden insanımız ve milletimiz zor durumlara düştü. Biz mümkün mertebe az kusurlu olmaya, buna karşılık çok dikkatli, gayretli, özverili ve çalışkan olmaya mecburuz.
Şunu önemle vurgulamalıyım ki, bir ulusta, özellikle ulusun yöneticilerinde kişisel ihtiras ve tartışmaların, ulusal ve vatanî görevlerin gerektirdiği yüce duyguların üzerine çıktığı ülkelerde dağılma ve batma kaçınılmazdır.
Engeller Karşısında Geri Adım Atmamak
Vatan ve millet sorunlarında yürürken, fikrî ve fiilî kusur ve noksanlarınızı görüp iyi niyetle uyaranlar olur. Fakat maksadını kötüye yormak, millet ve ülkeye ait ülkülerinin uygulanmasına engel olmak için çalışanlar da olacaktır. Onlara iyi niyet atfetmemelidir. Bu gibiler cidden hain değilseler, mutlaka gafildirler ve bu sebeple hıyanete, şer ve fesada alettirler.
Kendimden örnek vereyim: Bizi “keyfî hareket eden despotlar” diye nitelendirenler oldu. Onlara şu yanıtı verdim: Bunu büyük haksızlık, insafsızlık olarak görürüz. Biz keyfi hareket etmeyiz. Despot asla değiliz. Hayatımız, bütün faaliyetimiz ülke işlerinde keyfi ve despotça hareket edenlere karşı mücadele ile geçmiştir. Ülke ve millet işlerinde şahıslarıyla, fiilleriyle, düşünceleriyle zararlı olmak durumuna düşenlere karşı zaman zaman sertleştiğimiz olmuştur. Milleti gerçek kurtuluş yolunda yürümekten alıkoymaya çalışmak isteyenlere şiddetli ve amansız olmak eğilimindeyiz. Toplumsal düzenimizi –bilerek veya bilmeyerek- ihlal edici kimselere izin veremeyiz. Bizden bu hususlarda sükûnet ve tarafsızlık talep edenleri tatmin edemiyorsak, bunun nedeni, ülke ve millet çıkarlarını her şeyin üstünde gördüğümüzdendir.
Millete Hizmet Bitmez
Ben şuna inanırım ki, vatana ve millete hizmet bitmez, 21 Ekim 1925’te Afyonkarahisar Türkocağı’nda vurguladığım gibi: Ben görevimin bitmediğini, üzerime aldığım sorumluluğun yüksek ve çetin olduğunu idrak ediyorum.
Evet arkadaşlar, bu görev bitmeyecektir. Ben toprak olduktan sonra da devam edecektir. Bense, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal göreve hasredeceğim ve onun yüksek sorumluluğunu üzerime almakla mutlu olacağım. Görevime başarıyla devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında, bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.
Kaynak: Cihan Dura, Ataname, Kayalı Yayınevi, İzmir, 2024, 772 s.
CİHAN DURA / TURKISHFORUM -ABDULLAH TÜRER YENER
ATATÜRK’TEN DEVLET YÖNETİCİLERİNE ÖĞÜTLER
Konu Hakkında okumaya devam et: Atatürk’ü anlamak
Bir yanıt yazın