Modern Türkiye’nin siyasi yapısı, son yıllarda özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde büyük bir değişim geçirmiştir. Bu değişim, sadece siyasi değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir dönüşüm sürecine de işaret etmektedir. Erdoğan’ın iktidarı, Türkiye’nin laiklik ilkesinden sapma, dini değerlerin toplumsal yaşamda daha belirgin hale gelmesi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun “İslamcı” mirasının yeniden canlandırılmasına yönelik adımlar atılması gibi birçok önemli gelişmeyi beraberinde getirmiştir.
Erdoğan ve İslamcı Anlayışın Liderliği
Recep Tayyip Erdoğan, 2003 yılından bu yana Türkiye’nin başbakanı ve cumhurbaşkanı olarak ülkenin yönetimini şekillendirmiştir. Erdoğan’ın liderliği, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile başlayan süreçle, Türkiye’nin laik yapısına karşı ciddi bir tehdit oluşturmuş ve İslamcı bir dönüşümü hızlandırmıştır. Erdoğan, dini değerlerin toplumsal hayatta daha fazla yer bulmasını savunmuş ve İslam’ın siyasi alandaki rolünü artırmayı hedeflemiştir. Bu amaca yönelik olarak eğitim sisteminde, medyada ve devletin diğer alanlarında İslami referansların daha fazla yer almasını sağlamak için bir dizi reform gerçekleştirilmiştir.
Erdoğan’ın temsil ettiği kişilik ve anlayış, Türkiye’nin laiklik ilkesine karşı çıkarken, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan İslamcı mirası yeniden canlandırmayı amaçlamaktadır. Bu dönüşüm, özellikle Türkiye’nin iç politikası ve uluslararası ilişkileri üzerinde derin etkiler yaratmış, ülkenin bölgedeki ülkeler ile olan ilişkilerinden ziyade geniş anlamda uluslararası ilişkilerini geriletmiştir. Erdoğan’ın politikaları, Türkiye’nin devlet yapısını dönüştürürken, halk arasında büyük bir kutuplaşma yaratmış ve Atatürk’ün laiklik ilkesinin değerini giderek daha fazla sorgulamaya başlamıştır.
İslam’ın Karanlık Yönleri
İslam’ın toplumsal hayatta daha fazla yer bulması, Türkiye’deki bireysel özgürlükleri, kadın haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini olumsuz yönde etkilemiştir. Dini referanslarla yapılan politika, toplumsal değerleri dönüştürme amacı güderken, aynı zamanda demokrasiyi tehdit etmektedir. İslamcı ideolojilerin egemen olduğu bir toplumda, özgür düşünce, eleştirel bakış açısı ve çok seslilik giderek daha az yer bulmakta; dini otoritelerin gücü, toplumu yönlendirme noktasında daha belirgin hale gelmektedir.
Erdoğan’ın iktidarı, dini özgürlüklerin artmasından ziyade, devletin dini tek bir ideolojiye dayandıran bir yapıya dönüşmesini sağlamıştır. Bu durum, toplumda özgür iradenin zayıflamasına ve insanların farklı düşüncelere karşı daha kapalı hale gelmelerine neden olmaktadır.
Din ve Devlet: Tamamen Ayrılmalı
Erdoğan’ın ve temsil ettiği anlayışın en önemli karakteristiklerinden biri, dinin devletle olan ilişkisini güçlendirmeye yönelik çabalarıdır. Bu, Türkiye’nin laiklik ilkesine doğrudan bir saldırıdır ve halkın özgür iradesine, toplumsal barışa büyük bir tehdit oluşturur. Din ve devletin kesin bir şekilde ayrılması, modern toplumun temel yapı taşlarından biridir. Erdoğan’ın politikaları ise bu ayrımı giderek ortadan kaldırarak, dinin devlete müdahil olmasını sağlayan bir yapıyı pekiştirmiştir.
Türkiye’nin çağdaşlaşabilmesi ve demokrasisini güçlendirebilmesi için, dinin devlet işleyişinden tamamen çıkarılması gerekmektedir. Din, bireysel bir inanç meselesi olarak kalmalı, devletin yönetiminde yer almamalıdır. Bu, yalnızca Türkiye’nin laiklik ilkesine uygun bir yönetime kavuşması için değil, aynı zamanda toplumsal özgürlüklerin ve çeşitliliğin korunması için de kritik önemdedir.
Modern Türkiye’nin Kurtulması Gereken Kişilik ve Anlayış
Modern Türkiye’nin kurtulması gereken ideoloji, Erdoğan, türevleri ve temsil ettiği İslamcı anlayışın oluşturduğu karanlık etkilerden başka bir şey değildir. Türkiye’nin, laiklik ilkesine dayanan, özgürlükçü ve demokratik bir toplum düzenine geri dönmesi gerekmektedir. Laiklik, hem devletin hem de bireylerin özgürlüğünü güvence altına alacak bir temel ilkedir ve Türkiye’nin çağdaş değerlerle uyumlu bir geleceğe sahip olabilmesi için vazgeçilmezdir.
Bu bağlamda, Erdoğan’ın temsil ettiği anlayışın yarattığı baskılardan kurtulmak için Türkiye’nin en acil ihtiyacı olan şey, adaletin ve hukukun üstünlüğünün tekrar işler hale getirilmesidir. Demokrasiye ve insan haklarına saygı, sadece bir ideolojik tercih değil, aynı zamanda Türkiye’nin modernleşme sürecinin kaçınılmaz bir gereğidir. İslamcı ideolojilerin devlet yönetimindeki etkisinin ortadan kaldırılması ve laiklik ilkelerinin güçlendirilmesi, toplumsal barış ve kalkınma için en önemli adımlar olacaktır.
Sonuç
Erdoğan ve türevlerinin temsil ettiği İslamcı anlayış, Türkiye’nin laiklik ve demokrasi ilkelerinin zayıflamasına ve toplumsal özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açmıştır. Türkiye, yalnızca siyasi alanda değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel alanda da büyük bir dönüşüm sürecindedir. Bu dönüşüm, toplumda ciddi bölünmelere ve gerilimlere neden olmuş, ülkenin çağdaş değerlerden sapmasına sebep olmuştur.
Modern Türkiye’nin kurtulması gereken ideoloji, dinin devletle ilişkilendirilmesi ve halkın dini dogmalarla şekillendirilmesi anlayışıdır. Türkiye, laiklik, demokrasi ve özgürlükler temelinde yeniden şekillenmeli, farklı kimliklerin ve inançların hoşgörü içinde bir arada yaşaması sağlanmalıdır. Din ve devletin tamamen ayrılması, ülkenin toplumsal barış ve demokratik bir yapıya kavuşması için en önemli adım olacaktır.
Bir yanıt yazın