Erdoğan’ın İslamcı Hırsız Sermaye Oluşumu ve Gerçek Muhalefet Mücadelesi

Türkiye, uzun yıllardır ekonomik ve siyasi bir krizle yüz yüze. Erdoğan rejiminin inşa ettiği sistem, iktidara yakın dini sermaye gruplarını ve yandaş holdingleri güçlendirirken, halkı ağır bir yoksulluğa mahkûm etmektedir. Bugün ülke; işsizlik, hayat pahalılığı ve adaletsizlik girdabında debelenirken, vatandaşın sesi tehdit ve baskıyla susturulmaya çalışılmakta, temel hak ve özgürlükler sistematik olarak gasbedilmektedir. Bu tablo karşısında gerçek bir muhalefet mücadelesi, sadece iktidar politikalarına itirazla değil, aynı zamanda alternatif bir Türkiye vizyonuyla mümkün olacaktır. - recep tayyip erdogan akp2

Türkiye, uzun yıllardır ekonomik ve siyasi bir krizle yüz yüze. Erdoğan rejiminin inşa ettiği sistem, iktidara yakın dini sermaye gruplarını ve yandaş holdingleri güçlendirirken, halkı ağır bir yoksulluğa mahkûm etmektedir. Bugün ülke; işsizlik, hayat pahalılığı ve adaletsizlik girdabında debelenirken, vatandaşın sesi tehdit ve baskıyla susturulmaya çalışılmakta, temel hak ve özgürlükler sistematik olarak gasbedilmektedir. Bu tablo karşısında gerçek bir muhalefet mücadelesi, sadece iktidar politikalarına itirazla değil, aynı zamanda alternatif bir Türkiye vizyonuyla mümkün olacaktır.

Soygun Düzeni: Din ve Sermaye Kıskacı

Erdoğan rejimi, dini retoriği araçsallaştırarak halkın inançlarını ekonomik sömürüye dönüştürmüştür. Kamu ihaleleri, yandaş şirketlere peşkeş çekilmiş, halkın vergileri çarçur edilmiştir. Özellikle inşaat, enerji ve finans sektörlerinde, iktidara yakın az sayıdaki şirketin astronomik servetler elde ettiği bilinen bir gerçektir.

Bu süreçte Erdoğan rejimi, İslamcı bir retorikle hareket ederek kendi çıkarlarına hizmet eden, hırsızlık ve rüşvet düzeniyle büyüyen pervasız bir sermaye sınıfı oluşturmuştur. Bu sermaye sınıfı, devlet kaynaklarını talan ederken aynı zamanda halkın emeğini ve alın terini gasp etmeyi temel bir politika haline getirmiştir. Rejimin bu yağmacı politikaları, ekonomik adaletsizlikleri derinleştirmiş ve toplumun geniş kesimlerini borç ve açlık girdabına sürüklemiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlardan yayılan fetvalarla, “sabır” ve “şükür” kavramları manipüle edilerek halkın tepkisi pasifize edilmeye çalışılmıştır. Ancak gerçek şudur: Halk şükrederken, yandaş holdingler kasalarını doldurmuş; lüks yaşamlarıyla gündem olan bir azınlık, milyonların emeğini çalmıştır. Bu sistematik soygun düzeni, Türkiye’de gelir adaletsizliğini en üst seviyeye çıkarmış, halkın temel yaşam standartlarını bile tehdit eder hale getirmiştir.

Yoksullaştırma ve Toplumsal Çöküş

Bugün Türkiye’de bir kilo et almak bile lüks haline gelmiştir. Çocuklar yeterli beslenemezken, işsizlik gençlerin umudunu söndürmektedir. Eğitim ve sağlık gibi temel haklar, paralı bir hale getirilmiş, yoksulların erişimi neredeyse imkânsız kılınmıştır. Rejim, fakirliği yönetmekte ustalaşmış, halkın öfkesini “yardım paketleri” ve “sosyal yardımlarla” dindirmeye çalışmıştır. Ancak bu yardımlar, bağımlılık yaratarak, halkı sadakaya mahkûm etme politikalarının bir parçasıdır.

Siyasi baskılar ise bu tabloyu daha da karanlık hale getirmiştir. Muhalif sesler ya susturulmuş ya da kriminalize edilmiştir. Sosyal medyada bir tweet atmak, sokakta hakkını aramak, rejim tarafından “terör” damgasıyla karşılanmaktadır. Böyle bir ortamda halkın hem ekonomik hem de zihinsel olarak çökertilmesi, rejimin otoriter yapısını güçlendiren bir araç haline gelmiştir.

Gerçek Muhalefet Mücadelesi Nasıl Olmalı?

Bu noktada gerçek muhalefet, yalnızca seçimlerde iktidarı değiştirmeyi hedeflemekle yetinemez. Mücadele, toplumun tüm kesimlerini kapsayan, sistematik ve kalıcı bir dönüşüm hedeflemelidir.

1. Halkın Bilinçlendirilmesi: Erdoğan rejiminin kullandığı dinci retorik ve ekonomik manipülasyonların deşifre edilmesi, halkın bu düzenin gerçek yüzünü görmesini sağlayacaktır. Medya sansürü ve baskılara rağmen, alternatif iletişim kanallarıyla gerçekler halka anlatılmalıdır.

2. Sınıfsal Dayanışma ve Örgütlenme: Türkiye’nin kurtuluşu, emekçi sınıfların bir araya gelerek örgütlü bir şekilde ses çıkarmasından geçmektedir. Sendikaların güçlendirilmesi, tabandan yükselen bir halk hareketi yaratılması, gerçek bir muhalefet mücadelesinin temel taşıdır.

3. Demokratik ve Kapsayıcı Politikalar: Muhalefetin, halkı sadece ekonomik refaha değil, demokratik haklara da kavuşturacak bir vizyon sunması gerekmektedir. Yolsuzlukla mücadele, gelir dağılımında adalet, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü gibi temel ilkeler, muhalefet cephesinin öncelikli hedefleri olmalıdır.

4. Korku İklimini Kırmak: Halkın tehdit ve baskılar karşısında korku duvarını aşması için cesur ve güçlü liderlik gereklidir. Tarih göstermiştir ki, korkunun zincirlerini kıran halklar, iktidarların en büyük korkusudur.

5. Yerel ve Ulusal Dayanışma: Muhalefet mücadelesi, yerel düzeyde halk dayanışma ağları kurarak ve bu ağları ulusal bir hareketle birleştirerek güçlenmelidir. Türkiye’nin her köyünde, kasabasında, mahallesinde halkın bir araya geldiği ve sorunlarına birlikte çözüm aradığı dayanışma yapıları oluşturulmalıdır. Bu yerel dayanışma noktaları, aynı zamanda ulusal ölçekte bir değişim hareketinin temel taşlarını oluşturacaktır.

Sonuç: Adalet ve Özgürlük Mücadelesi

Erdoğan rejimi, halkın emeğini, inancını ve sabrını sömüren bir sistem inşa etmiştir. Ancak tarih boyunca hiçbir baskı rejimi sonsuza kadar sürmemiştir. Bugün Türkiye, zorlu bir eşikte durmaktadır. Bu eşikten çıkış, ancak halkın gerçekleri görmesi, örgütlenmesi ve sistematik bir mücadeleyle mümkündür.

Halkın adalet, eşitlik ve özgürlük talebi, rejimin yalan ve tehdit duvarlarını yıkacak en büyük güçtür. Bu mücadele, sadece bugünü değil, yarını da kurtaracak bir Türkiye inşa etmenin tek yoludur. Unutulmamalıdır ki, karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın andır.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir