4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’de Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesiyle sonuçlanan utanç verici olayda, sahadaki komutanların sorumluluğu ve kararları da en az dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün “ mukavemet gösterilmesin” emri ve tavrı kadar eleştirilmelidir. Bu olay, yalnızca üst kademedeki stratejik hataları değil, teslimiyetçiliği, sahadaki operasyonel liderliğin eksikliğini ve savaş meydanında direniş iradesinin yokluğunu da gözler önüne sermiştir.
Sahadaki Komutanın Sorumluluğu: Direnişi Yönlendirme İradesi Neredeydi?
Bir askeri harekâtta, özellikle sahada çatışma olasılığı bulunan bölgelerde, operasyon biriminin başındaki komutanın en temel görevi, askerlerini korumak ve düşmana karşı mümkün olan en iyi direnişi organize etmektir. Süleymaniye’de, sahadaki birim komutanının telsiz kapatarak emir-komuta zincirini kırıp, son mermisine kadar çarpışması gerekiyordu. Ancak bu yapılmadı. Türk askerleri, adeta emirle teslim olmaya zorlanmış ve sahadaki komutan, düşmana karşı direnişi organize etmek yerine pasif bir tutum sergilemiştir. Bu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin onuruna sürülen bir kara lekedir.
Neden Sonuna Kadar Çarpışılmadı?
Bir komutan, zor koşullarda karar alabilen, inisiyatif kullanabilen bir lider olmak zorundadır. Süleymaniye’de yaşananlar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sahadaki birim komutanının, bu liderlik vasfını yerine getiremediğini göstermiştir. O gün, telsiz kapatılarak düşmanla ve teslimiyeti kabul eden üst komutanlık ile bağlantılar kesilmeli, emir-komuta zincirinden bağımsız bir şekilde çatışma başlatılmalıydı. Bu, hem Türk askerinin onurunu koruyacak hem de Türk milletinin uluslararası arenada gururunu kurtaracak bir hamle olurdu. Ancak, bunun yerine teslimiyetçi bir tavır benimsenmiş ve çuval geçirme skandalı yaşanmıştır.
Direniş göstermenin gerekliliği, yalnızca askerlerin onuru için değil, aynı zamanda operasyonel bir zorunluluk olarak da değerlendirilmeli. Eğer sahadaki komutan telsizini kapatarak direnişi başlatmış olsaydı:
1. Psikolojik Etki: Türk askerinin direnmesi, ABD ve yerel işbirlikçilerine güçlü bir mesaj verecek, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin teslim alınamayacağını gösterecekti.
2. Askeri Güç: Özel Kuvvetler’in eğitimli ve üstün donanımlı birimleri, direnişle düşmana ağır kayıplar verdirerek moral üstünlük sağlayabilirdi.
3. Ulusal İtibar: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin onuru ve Türk milletinin gururu korunmuş olacaktı.
Özel birim karagahında ki çok gizli listenin yakılmaması üzerine Türkmen ve Dost Birimlerine Yapılan Katliamın ve Özel Kuvvetlere Yapılan Aşağılamanın Engellenmemesi
Süleymaniye’de sadece Türk askerleri değil, bölgedeki Türkmen müttefiklerimiz de ağır bedeller ödemiştir. Türkmen birimleri ve dost kuvvetler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin koruma sorumluluğunda olmasına rağmen savunmasız bırakılmıştır. Eğer sahadaki komutan direniş başlatmış olsaydı, sahada ki Türkmenlerin infaz edilmesi ve Türkmen istihbarat birimlerinin çökertilmesi engellenebilirdi. Bu da Türkiye’nin bölgedeki etkisini artıracak ve güvenilir bir müttefik olarak imajını güçlendirecekti.
Ne yazık ki, teslimiyetçi tutum, Türkmen kardeşlerimizin hayatına mal olmuş ve bölgede Türkiye’ye duyulan güveni sarsmıştır. Bu, yalnızca bir askeri ihmal değil, aynı zamanda insani ve stratejik bir başarısızlıktır.
Son Mermiyi Kendine Saklama Geleneği Nerede?
Türk ordusunun tarihi, son mermisini kendisine saklayarak direniş gösteren kahramanlarla doludur. Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Kore’de ve Kıbrıs’ta Türk askerleri, onurları için gerekirse canlarını feda etmiştir. Süleymaniye’deki birim komutanının, bu geleneği sürdürmek yerine teslimiyeti seçmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tarihine kara bir leke olarak kazınmıştır.
Bir komutanın en önemli görevi, zorlu koşullarda inisiyatif almak ve askerlerini en doğru şekilde yönlendirmektir. Sahadaki birim komutanı, emirlerin onursuzca olduğunu fark ettiğinde, telsizini kapatıp Türk askerini sonuna kadar çarpışmaya sevk etmeliydi. Eğer bu yapılmış olsaydı, Türk askerinin başına çuval geçirilemezdi ve Türkiye’nin uluslararası itibarı bu denli zarar görmezdi.
Sonuç: Direnişin Yokluğu ve Bir Milletin Onuruna Verilen Zarar
Süleymaniye’de yaşanan olay, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yalnızca üst düzey yönetiminde değil, sahadaki operasyonel liderlikte de ciddi sorunlar olduğunu göstermiştir. Hilmi Özkök’ün teslimiyetçi emrinin yanında, sahadaki komutanın telsizini kapatıp direnişi başlatmaması, Türk askerinin ve Türk milletinin onuruna yapılan bir ihanettir. Bu olay, bir daha asla tekrarlanmamalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, yalnızca emirleri uygulayan bir yapı değil, aynı zamanda onuru için savaşan bir milletin kalkanıdır. Gelecekte hiçbir Türk komutanı, böylesine bir utancı kabul etmemeli ve gerekirse son mermisine kadar çarpışarak milletinin onurunu korumalıdır. Süleymaniye’de yaşananlar, Türk milletine unutulmaması gereken bir ders olarak kalacaktır. Çünkü onurumuzu savunmak, yalnızca sözle değil, gerektiğinde canımızı ortaya koyarak mümkün olur.
Bir yanıt yazın