1978 yılının Aralık ayında Kahramanmaraş’ta yaşanan ve yüzlerce masum vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olan Maraş Katliamı, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en acı olaylardan biridir. Bu katliam, sadece bir topluluğa yönelik sistematik bir saldırı değil, aynı zamanda Türkiye’nin iç huzurunu hedefleyen derin bir komplonun sonucudur. Olayın arkasındaki dinamiklere bakıldığında, olayın planlayıcılarının uluslararası odaklar olduğu ve yerel işbirlikçileri aracılığıyla ülkemizde kaos ve iç savaş çıkarmayı hedeflediği açıkça görülmektedir.
Gladyo Operasyonu ve Mezhepsel Fitne
Maraş Katliamı, Türkiye’nin sosyal yapısını parçalamak ve kardeş kavgasını kışkırtmak amacıyla Gladyo tarafından planlanmış bir operasyon olarak değerlendirilebilir. Bu gizli yapılanma, Soğuk Savaş döneminde NATO üyesi ülkelerde etkili olmuş, çeşitli ülkelerde kontrolsüz şiddet ve istikrarsızlık yaratmayı amaçlamıştır. Maraş’ta hedef alınan Alevi vatandaşlar, bu karanlık planın doğrudan mağdurları olmuştur. Olayların mezhepsel bir temelde gerçekleştirilmiş olması, halk arasında güvensizlik ve nefret tohumları ekmek için özellikle tasarlanmıştır.
Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli Soykırımlara İlişkin Sözleşmesi’nin 2. maddesi, bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesini hedefleyen eylemleri “soykırım” olarak tanımlar. Maraş Katliamı sırasında Alevi vatandaşlara yönelik gerçekleştirilen saldırılar bu bağlamda değerlendirildiğinde, olayın uluslararası hukuktaki soykırım tanımına uygun olduğu tartışmasızdır. Bu vahşetin uygulayıcıları, yalnızca kendi çıkarlarını düşünen yerli işbirlikçiler değil, aynı zamanda ABD destekli Gladyo yapılanmasının direktiflerini yerine getiren unsurlardır.
Atatürk Cumhuriyeti Bilinci ve Halkın Direnişi
Maraş Katliamı’nın en karanlık amaçlarından biri, halkı bölerek Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini zayıflatmak ve kaosa sürüklemekti. Ancak Türk milleti, Atatürk’ün mirası olan birlik ve beraberlik bilinciyle bu planı boşa çıkarmıştır. Mezhepsel ve etnik temelli çatışma fitnesine prim vermeyen halk, bu acı olaydan ders çıkararak kenetlenmiş ve bu tür provokasyonların bir daha tekrarlanmaması için mücadele etmiştir.
Olayların ardından toplumun her kesiminden duyarlılık gösterilmiş, Maraş’ta yaşanan vahşet bir ibret vesikası olarak Türk milletinin hafızasına kazınmıştır. Bu noktada devletin bir kısmındaki zaafiyetler ve adalet mekanizmasının yeterince etkili olamaması da sorgulanmalı, bu gibi olayların tekrar yaşanmaması için alınması gereken dersler unutulmamalıdır.
Katledilenlerin Anısı ve Toplumsal Sorumluluğumuz
Maraş Katliamı’nda hayatını kaybeden masum vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Onlar, ülkemizin birlik ve beraberliği için verilen büyük bir bedelin sembolü haline gelmiştir. Bu tür olayları planlayan, kışkırtan ve uygulayanlar, Türk milletinin gerçek düşmanlarıdır. Bu olayın arkasındaki derin yapıların ve onların işbirlikçilerinin tarih önünde lanetlenmesi, sadece mağdurlara bir borç değil, aynı zamanda gelecek nesiller için bir uyarıdır.
Bu kara lekeyi unutmamak ve dersler çıkarmak, her bir Türk vatandaşının sorumluluğudur. Maraş Katliamı, sadece geçmişte yaşanan bir trajedi değil, aynı zamanda Türkiye’nin kardeşlik ve barış üzerine kurulu geleceğini korumak için önemli bir ders niteliğindedir. Bu vahşeti planlayanların, uygulayanların ve destekleyenlerin asla cezasız kalmaması ve tarihe bir ibret olarak kazınması gerekir.
Türk milletinin hafızası güçlüdür ve bu acı tecrübelerden doğan bilgelik, ülkemizi bölmek isteyenlere karşı en büyük silahımız olacaktır. Katledilen masum insanlarımız ışıklar içinde yatsınlar; onların anısı Türk milletinin birliğinin ve direncinin sembolü olarak sonsuza dek yaşayacaktır.
Bir yanıt yazın