Laiklik, modern devletlerin temel yapı taşıdır. Bu ilke, dinin toplumsal ve siyasal hayatta belirleyici bir unsur olmaktan çıkarılmasını, bireylerin inanç özgürlüğünün korunmasını ve devletin bilimsel yöntemlerle yönetilmesini amaçlar. Ancak Ortadoğu coğrafyasında ve Türkiye’de laikliğin uygulanması çeşitli dönemlerde zayıflamış, bu da hem toplumsal hem siyasal alanda derin krizlere yol açmıştır.
Suriye Örneği: Laiklikten Uzaklaşmanın Bedeli
Suriye, Hafız Esad döneminde laik bir rejimle yönetilmiş, dini unsurların devlete ve siyasete etkisi sınırlandırılmıştı. Ancak Beşar Esad döneminde laiklik politikalarından ciddi anlamda uzaklaşılmıştır. Sunni dinci öğretiler, toplumsal hayatta ve siyasette örgütlenme fırsatı bulmuş, bu durum Esad rejiminin kontrolü kaybetmesine ve Suriye’de bir kaos ortamının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Esad’ın bu gruplarla uzlaşma çabası ve etkisiz önlemleri, Suriye’nin laik yapısının çözülmesine ve rejimin çöküş sürecine girmesine neden olmuştur.
Suriye örneği, laikliğin yalnızca bir yönetim ilkesi değil, aynı zamanda siyasal istikrarın ve toplumsal düzenin temel garantisi olduğunu açıkça göstermektedir. Laiklikten uzaklaşılması, dinci grupların toplumsal ve siyasal alanda güç kazanmasına, bu da hem modernleşme süreçlerinin kesintiye uğramasına hem de devlet otoritesinin zayıflamasına yol açmaktadır.
Türkiye ve Laiklik Sorunu
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren laikliği temel bir ilke olarak benimsemiş ve bu doğrultuda önemli reformlar gerçekleştirmiştir. Ancak günümüzde laiklik anlayışı hem devlet hem de toplum düzeyinde aşınmaya başlamıştır. Dini unsurların toplumsal hayatta ve siyasette artan rolü, bireysel özgürlükler üzerinde baskı oluşturarak toplumu kutuplaştırmakta ve siyasal istikrarı zayıflatmaktadır.
Türkiye’nin siyasal sorunlarının temelinde, laikliğin bir yönetim ilkesi olarak yeterince savunulmaması yatmaktadır. Din, yalnızca bireysel bir vicdan meselesi olarak algılanmadığı ve toplumsal yaşamın her alanına hâkim olmaya çalıştığı sürece, toplumsal gelişim ve bireysel özgürlüklerin önünde bir engel teşkil etmeye devam edecektir.
CHP ve Laiklik İlkesi
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye’de laiklik ilkesini savunması gereken en önemli siyasi güçlerden biridir. Ancak CHP’nin günümüzde yaşadığı sorunların büyük bir kısmı, bu ilkeyi etkin bir şekilde savunamamasından kaynaklanmaktadır. Parti, kuruluş ilkelerinden biri olan 6 Ok’tan saparak laiklik anlayışını arka plana itmiş, bunun yerine Baykal ile birlikte aynen Günaltay döneminde olduğu gibi dini söylemleri öne çıkararak toplumsal destek kazanma çabası içine girmiştir. CHP’nin siyaset sahnesinde yaşadığı sorunlar, din temelli oy potansiyelinin düşüklüğü ile açıklanamaz. Türkiye’de din eksenli oy oranı, tahmini olarak %18 civarındadır ve bu da aslında sınırlı bir seçmen kitlesine işaret eder. CHP’nin esas sorunları, 6 Ok ilkelerinden uzaklaşması, özgün kimliğini kaybetmesi ve laiklik anlayışını etkin bir şekilde savunamamasından kaynaklanmaktadır.
Bu yaklaşım, CHP’nin özgün kimliğini yitirmesine ve seçmen nezdinde güven kaybetmesine yol açmıştır.
Dahası, CHP’nin dış politika alanında emperyalist güçlerle kurduğu ilişkilere dair algılar ve mevcut dinci iktidardan farklı bir ekonomik, siyasi perspektif ve programı olmaması, etnik ayrılıkçılara verilen tavizkar politikalar partiye olan desteği zayıflatmaktadır. Ayrıca her seçim öncesi yapılan ABD ziyaretleri gibi hamleler, partinin halkçı ve bağımsızlıkçı bir çizgiyi savunduğu iddiasıyla çelişmekte ve güven kaybına neden olmaktadır.
Laikliğin Toplumsal ve Siyasal Önemi
Laiklik, yalnızca bireylerin inanç özgürlüğünü güvence altına almakla kalmaz, aynı zamanda devletin akıl ve bilim temelli bir anlayışla yönetilmesini sağlar. Ancak bu ilkenin toplumsal hayatta etkin bir şekilde uygulanmaması, dinin bireylerin vicdanından çıkarak toplumsal yaşamın her alanına hâkim olmasına yol açar. Bu durum, dinin bir kontrol ve baskı aracı haline gelmesine, bireylerin düşünsel özgürlüklerinin kısıtlanmasına ve toplumun ilerleme kapasitesinin düşmesine neden olur.
Laikliğin zayıfladığı toplumlarda, din yalnızca siyasette değil, gündelik yaşamda da toplumsal kontrol, baskı ve korku mekanizması olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle, laikliğin doğru bir şekilde uygulanması, yalnızca devlet politikalarının değil, toplumsal yaşamın da dönüşümünü gerektirir.
Sonuç
Laiklik, bir ülkede toplumsal düzeni ve bireysel özgürlükleri korumanın temel şartıdır. Ancak bu ilke, yalnızca dini siyasetten ayırmakla değil, aynı zamanda dini toplumsal yaşamdan uzaklaştırarak ve bireylerin vicdanına hapsederek etkili hale getirilebilir. Din, bireylerin özel inanç alanında kalmalı; toplumsal yaşamı ve siyasal alanı yönlendiren bir unsur olmaktan çıkarılmalıdır.
Türkiye’nin siyasal yapısında laikliğin güçlendirilmesi, bireylerin özgürleşmesi ve toplumun modernleşmesi için kritik bir gerekliliktir. Dinin toplumsal hayattaki hâkimiyetinin kırılması, akıl ve bilimin rehberliğinde bir yönetim anlayışının benimsenmesiyle mümkündür. CHP ve diğer siyasi partilerin bu doğrultuda politikalar belirlemesi ve laikliği yalnızca bir anayasal ilke olarak değil, toplumsal bir dönüşüm aracı olarak ele alması gerekmektedir. Toplumsal ilerleme ve siyasal istikrar, ancak dinin bireylerin vicdanlarına hapsedildiği ve akılcı bir yönetim anlayışının benimsendiği bir siyasi düzenle mümkün olacaktır. Aksi laikliği anlamamak ve dini bir erk olarak siyasi arenaya sokmaktır buda yeni Suriye olmaktır.
Bir yanıt yazın