Mustafa Kemal Atatürk’ün din ve laiklik anlayışı, hem çağdaşlaşmayı hem de toplumsal ilerlemeyi amaçlayan bir felsefi duruşu ifade eder. Atatürk, dini bireysel bir inanç alanı olarak görmüş ve devletin dini kurumlarla ilişkisini keserek, laik bir devlet anlayışını savunmuştur. Bu görüş, yalnızca Türkiye’nin modernleşme sürecinin bir aracı değil, aynı zamanda evrensel anlamda akıl, bilim ve özgürlüğün toplumda egemen olmasını hedefleyen aydınlanmacı bir perspektife dayanmaktadır. Atatürk’ün laiklik anlayışı, sadece dini toplumsal yaşamdan dışlamakla kalmamış, insan aklının ve bilimsel düşüncenin önünü açarak dogmalardan ve dogmatik yorumlardan kurtarmayı amaçlamıştır (Akar, 2007; Erdem, 2010).
Aydınlanmacı Temeller: Akıl ve Bilimle Harmanlanmış Bir Devrim
Atatürk’ün laiklik anlayışının en temel özelliği, dinin akıl ve bilimle uyumlu bir şekilde toplumda yer bulmasının önünü açmaya çalışmasıdır. Bu yaklaşım, sadece dinin siyasal ve toplumsal yaşamdan çıkarılmasını değil, aynı zamanda çağdaş bilimin rehberliğinde toplumun eğitim, hukuk ve kültür alanlarında köklü reformların yapılmasını da hedefler. Aydınlanma felsefesi, akıl ve bilimsel düşüncenin egemenliğini savunarak, geleneksel dinî inançların ve dogmaların engelleyici etkisini ortadan kaldırmayı hedefler. Atatürk’ün bu anlayışı, bilimsel ve akılcı düşüncenin toplumsal yapıların temel taşları haline gelmesi için önemli bir adım olmuştur. Aydınlanma düşünürlerinin dinin toplumsal ve bireysel gelişim üzerindeki olumsuz etkilerini vurgulamalarının yanı sıra, Atatürk de benzer şekilde toplumsal ilerlemenin, akılcı bir temele dayalı olarak mümkün olduğunu savunmuştur (Foucault, 1994; Kant, 1784; Atatürk, 1924).
René Descartes’ın “Düşünüyorum, o hâlde varım” ifadesi, insanın kendi akıl ve mantığına dayalı bir varlık olarak tanınmasını savunur. Bu düşünce, Atatürk’ün toplum için akıl ve bilimi esas alarak laik bir toplum kurma amacına paraleldir. Descartes, bireylerin akıl yoluyla evrensel hakikatlere ulaşabileceklerini savunmuş ve toplumları dogmalardan arındırmayı hedeflemiştir (Descartes, 1641). Atatürk, bilimsel düşünceyi egemen kılma çabasıyla, benzer şekilde halkın özgürce düşünebilmesi için dinî inançlardan bağımsız bir toplum düzeni oluşturmayı amaçlamıştır (Atatürk, 1924).
Eleştirel Bir Laiklik: Dogmalara Karşı Eleştiri
Atatürk’ün laiklik anlayışı, eleştirel bir perspektiften değerlendirildiğinde, özellikle dinin toplumsal yaşamda egemen bir güç olmaması gerektiği vurgusu dikkat çeker. Atatürk, ilk başlarda İslam’ın özünde “akıl ve bilimle uyumlu “ olduğunu kabul etse de, zamanla dini öğretilerin dogmalara ve geri kalmış düşünce sistemlerine dönüştüğünü gözlemlemiştir. Bu dönüşüm, Atatürk için modernleşmenin önündeki en büyük engeldi. Aydınlanmacı düşünürler de benzer şekilde, dinin toplumda devletin ve hukukun yönetiminde belirleyici bir rol oynamasının, ilerlemenin önündeki en büyük engel olduğunu savunmuşlardır. Hegel, devletin, bireylerin özgürlüğünü en üst düzeyde gerçekleştirebilecek bir yapıya dönüşmesi gerektiğini ileri sürerken, Atatürk’ün laiklik anlayışında da benzer bir özgürlük anlayışı vardır. Laiklik, bireylerin dinî inançları üzerinden baskı görmeden, akıl ve bilim ışığında toplumsal bir düzende yaşamalarını mümkün kılmak amacını taşır (Hegel, 1820; Marx, 1844; Atatürk, 1930).
Toplum ve Birey: Laikliğin Evrensel Değeri
Atatürk’ün laiklik anlayışının evrensel bir değer taşıdığı söylenebilir. Çünkü o, dinin toplumsal hayatı şekillendiren bir etken olmaması gerektiği fikrini yalnızca Türkiye için değil, dünya çapında da geçerli bir ilk olarak benimsemiştir. Bu görüş, özellikle Avrupa’da yaşanan dini ve toplumsal dönüşümleri inceleyen aydınlanmacı düşünürlerin yaklaşımlarıyla örtüşür. John Locke’un din ve devlet ayrılığına dair savunduğu görüşler, Atatürk’ün laiklik anlayışını destekleyen önemli bir felsefi temel oluşturur. Locke, devletin dini kabul etmesinin insan özgürlüğüne zarar vereceğini belirtirken, Atatürk de dinin bireysel bir mesele olması gerektiğine inanmıştır (Locke, 1689; Atatürk, 1924).
Atatürk’ün laiklik anlayışı, modern toplumlarda din ve devletin birbirinden ayrılmasının ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Onun görüşleri, dinin devlet yönetiminde belirleyici olmaması gerektiğini savunan aydınlanmacı felsefenin Türkiye’deki somutlaşmış halidir. Ayrıca, bu anlayış, insanların toplumsal yaşamda özgürce düşünme ve yaşama haklarını teminat altına almayı hedefler (Rawls, 1971; Atatürk, 1937).
Sonuç: Atatürk’ün Laik ve Akılcı Duruşunun Günümüz İçin Anlamı
Atatürk’ün laiklik anlayışı, çağdaş bir toplumun inşa edilmesinde kritik bir rol oynamış ve insanlık tarihindeki aydınlanmacı düşünceyi Türkiye’de somutlaştırmıştır. O, dini toplumsal yaşamdan dışlayarak, akıl ve bilim ile bir toplum kurma çabasında başarılı olmuştur. Ancak, bu başarı, yalnızca Atatürk’ün reformist zihniyetinin değil, aynı zamanda aydınlanmacı bir dünyanın kurulmasına olan derin inancının da ürünüdür. Atatürk’ün laiklik anlayışı, bugünün dünyasında da geçerli bir model olarak değerlendirilebilir. Din, bireyin vicdanı ile Tanrı arasındaki bir mesele olmalı, ancak toplumsal ve siyasal yaşam, akıl ve bilimin rehberliğinde şekillenmelidir. Bu anlayış, insan hakları, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel değerleri savunan modern toplumların temel ilkelerinden biri olmaya devam etmektedir (Habermas, 2005; Atatürk, 1930).
Sefa Yürükel
Referanslar
• Akar, D. (2007). Atatürk’ün Laiklik Anlayışı ve Türkiye’de Laiklik. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
• Atatürk, M. K. (1924). Nutuk.
• Atatürk, M. K. (1930). Hitabeler ve Beyannameler.
• Descartes, R. (1641). Meditations on First Philosophy.
• Erdem, B. (2010). Laiklik ve Modernleşme: Atatürk’ün Laik Düşüncesi. İstanbul: Alfa Yayıncılık.
• Foucault, M. (1994). The Birth of the Clinic. London: Routledge.
• Habermas, J. (2005). The Future of Human Nature. Cambridge: Polity Press.
• Hegel, G.W.F. (1820). Philosophy of Right. Cambridge University Press.
• Kant, I. (1784). What is Enlightenment?.
• Locke, J. (1689). A Letter Concerning Toleration. London: Awnsham Churchill.
• Marx, K. (1844). Economic and Philosophic Manuscripts of 1844.
• Rawls, J. (1971). A Theory of Justice. Harvard University Press.